∘dans∘

12 1 0
                                    

JACK'TEN

Pencereden bana bakan kızı gördüğümde hafifçe güldüm. Demek bu küçük kız fazla meraklıydı. O içeri kaçarken dudaklarımdaki gülümseme daha da arttı, utangaçtı demek.

Arkadan hafif bir müzik sesi yükselirken dansın başladığını anlamıştım. Kızlar yavaş yavaş içeri girerken gözlerim onu arıyordu.

O en arkada içeri girerken çoktan gözlerim ona kitlenmişti bile. Bütün kızlar önüme geçince asıl müzik girdi ve dans başladı ama benim gözlerim ondan milimetre bile kımıldamıyordu. Sevdiğim kadından başkası yasaktı bana. O önümde utangaçca dans ederken istemsizce vücudum harekete geçmişti ama saklama gereği duymadım.

Biraz daha zaman geçtikten sonra dans bitti ve kızlar önümde diz çöktü. Ben belki bana bakar diye ümitlenmiştim ama o başını eğebildiği kadar eğmişti.

Normalde sırayla çıkılması gerekirken o koşarak odadan çıkmıştı. Ben sırıtırken odaya Simon girdi "bu sefer seçecek misin?" kafamı aşağı yukarı salladım "bana Lena'yı getir" alayla sırıttı ve mırıldandı "biliyordum" ardından odadan çıktığında bende ayaklandım.

Çalışma odasına giderken aklımda sadece o vardı. Her zaman ki gibi oturdum ve çalışmaya başladım. Ama aklımdaki Lena'nın görüntüleri pek izin vermiyordu.

LENA'DAN

Hızla dans ettiğim odadan çıkıp hareme geri döndüm. Kimsenin bir şey demesine izin vermeden kendimi odaya attım. Kapı saniyesinde çalınca arkamı döndüm ve açtım. Liv içeri girince o da benim yaptığımın aynısını yapıp kapıya yaslanınca endişeyle konuştu
"ne oldu? Niye koştun?" bir süre koştuğum için nefes aldım ve cevapladım "o, bu o" anlamadığını belli ederek "o mu? o kim?" anlaması için anlatmaya başladım "ben su tanrısıyla konuştum, ilk geldiğim gün sürahiyi doldurmak için aşağı inmiştim ve o da oradaydı bende onunla konuşmuştum"

Bir süre sessizlik oldu ardından Liv zıplamaya başladı. Ben ne olduğunu anlamadan bir kolunu omzuma attı ve bana bakarak kaşlarını aşağı yukarı oynattı aynı zamanda da göz kırpıyordu. "Liv, ne yapıyorsun?" gülümsedi
"bence birileri ruh eşini buldu gibi" neyden bahsettiğini anladığımda kolunu cimcikledim "Liv!" uyarırcasına söylediğim şeyle "iyi tamam be" diyerek geri çekildi.

Liv yatağıma oturdu "biliyor musun Jack danstan sonra birini seçer ve seçtiği kişi onun odasına gider" dediği şeyle merakla sağ yanına oturdum
"daha önce olan danslarda da birini seçmiş miydi?" anlamlı bir şekilde güldü  "seçmedi, hatta dans olmasına bile izin vermedi, ama bence bugün bir ilk olacak" dirseğimde koluna vurdum. Niye susmuyordu bu kız?

"Gel hadi aşağı inelim, öğle yemeği var" benim konuşmama izin vermeden kolumdan tuttu ve aşağı indirdi. Bütün kızlar yere oturmuş yemek yiyorlardı. Liv, kendi oturunca beni de yanına çekti. Oturduğum yerden kendi tabağıma yemek doldurmaya başladım. Tam o sırada karşımdaki kızdan kalbimi kıran o cümle yükseldi "yazık, hem hayatı kötü hem de yüzü" yüzüme laf edilmesine alışıktım, çünkü herkesin güzellik algısı sarı saçlı, mavi gözlü bir kızdı, ama hayatıma laf edilince durup kalmıştım.

Belki biri beni savunur diye masadaki diğer kızlara baktığımda herkesin bana nefretle baktığını gördüm, ne yapmıştım ki ben? Umutla Liv'e baktığımda destek verircesine gülümsediğini gördüm. Kendimi savunmamı istiyordu.

İlk önce boğazımı temizledim ve kendimden emin bir şekilde konuştum "en azından sadece yüzüm kötü, senin gibi hem kalbim hem de karakterim değil" kalbimin aksine güçlü çıkan sesim belli ki herkesi şaşırtmıştı. Yine her zaman ki gibi susmamı bekliyorlardı, ama bundan sonra kendimi ezdirmeyecektim.

Tabağımı bırakıp ayağa kalktım ve ders odasına gittim. Yanlız kalmaya ihtiyacım vardı. Odanın en köşesine gidip yere çöktüğümde düşünmeye başladım.

Artık gerçekten hayatımı değiştirmek istiyordum ve bunun tek yolu seçilmekti. Aslında seçilmek istememin tek nedeni bu değildi. Evet, artık inkar etmiyordum. Ben su tanrısını seviyordum.

Ama benim sevgim diğer kızların ki gibi kraliçe olmak için değildi. Ben kalbimden seviyordum onu. Ama onca rakibim varken bu fazla zordu, özellikle çoğu rakibim sarı saçlı, mavi gözlüydü. Bu kendimi sevmediğim anlamına gelmiyordu tabii. Evet, kahverengi saçlarım ve aynı renkte gözlerim vardı ama bence çekici bir kadındım. Ayrıca güzel bir burnum, kirpiklerim ve dudağım vardı. Ayrı olarak her şey dış görünüş değildi dimi?

"Daha iyi misin?" yanımdan gelen sesle irkildim. Sesin sahibine baktığımda Liv olduğunu gördüm. "Evet, daha iyiyim" kararsızca bana baktı "biliyorum üzgünsün ama az önce su tanrısının sol kolu Simon geldi, seçilen senmişsin" ben şokla ona bakarken o bana üzgünce bakıyordu. O benim onu sevdiğimi bilmediği için üzüleceğimi düşünüyordu ama şuan içimde milyonlarca kelebek uçuşuyormuş gibi hissediyordum. Yine de belli etmedim ve bir şey demeden önüme döndüm.

Bir kâfa içeri girdi ve karşımızda durdu "Lena, kalk hazırlanacaksın" kafamı salladım ve çöktüğüm yerden kalktım. Az önce ki üzgünlüğümün yerini heyecan almıştı bile. Koridordan geçip bir odaya girerken Liv de arkamızdan geliyordu. Odada çeşit çeşit kaftan vardı. Kâfa bize döndü "ben çıkıyorum, bir saate haazır ol" dedi ve çıktı. Liv hemen bordo bir kaftan seçti ve bana gösterdi, ben de hemen üstümdekini çıkartıp kaftanı giyindim.

"Nasıl oldu?" Liv arkasını döndü ve bana baktı "mükemmel! Şimdi takı seçelim" yanıma geldi ve boynuma seçtiği kolyeyi taktı, küpeleri de takınca hemen bir çeşit kokuyu boynuma ve bileklerime sürdü. Önüme geçip beni süzerken sanki şaheserine bakan bir ressam gibiydi "hazırsın" tam konuştuğu sırada içeri bir kız girdi.

Bu kız yemekte bana laf atan kızdı "Demek sen seçildin ha?" önümde durdu ve yandaki su bardağını alarak içindeki suyu üzerime boşalttı.

Nasıldı?

Fikirlerinizi yazın lütfen

Birdahaki bölümde görüşürüzz 🔱

Tanrının KalbiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin