1- BELİRSİZ

199 25 12
                                    

Hikayede geçen kişi ve kurumların gerçek kişi ve kurumlarla hiçbir ilgisi yoktur. Kurumların isimleri ve çalışmalarının ilerleyiş düzenleri ile kişilerin isimleri kurgudan ibarettir. 


Adam, deponun kapısını açtı. Geniş kapı aralanırken kapatma zahmetine girmeden kararlı adımlarla deponun ortasına doğru yürüdü. Sebze ve meyve dolu kasaların doldurduğu yüksek tavanlı, enine ve boyuna oldukça geniş olan deponun içinde etrafı net görebilmek için tek bir beyaz lamba vardı. Adam, tavanda asılı lambanın tam altında durduğunda adamlarından biri, karşısındakiyle konuşurken ayakta kalmaması için önüne bir sandalye koydu. Yaslanma bölümündeki demirlerin tamamen paslandığı ve oturma bölümündeki deride yırtıklar bulunan sandalyeyi adam sağ eliyle kavrayıp bir kez daha düzeltti. Ardından, dizlerinin üzerine çökmüş, kendisine dikkatle bakan kişiye dikti kömür karası gözlerini. Siyah ceketinin yakasını ve kravatını düzelttikten sonra ise sandalyeye oturdu. Ceket ve kravat düzeltmek, onun ciddi bir konuşmaya başlamadan önce yaptığı son işti. Muhatabına aldığını daha fazla bekletmenin yersiz olacağı bilinciyle konuşmaya başladı. 


"Konuş."

Dizlerinin üzerine çökmüş, kendisini pür dikkat izleyen kişi çaresizce başını sol tarafına çevirdi. Başını biraz yukarı kaldırdığında siyah smokin içinde kendisine silah doğrulturken yüzünde tek bir kas oynamayan adama baktı. Sağ tarafına bakmaya yeltendi. Vazgeçti. Muhtemelen benzer manzara, sağ tarafında da onu bekliyor olacaktı. Başını, ilk emri verdikten sonra tepkisizce ou izleyen adama çevirdi tekrar. 

"Ne konuşayım?"

Adam, bu sözler üzerine kahkaha atmak istese de bunu yapmayacaktı. Bu durum ve buna benzer diğerlerinde hep ciddi olmak, onun ilk ve tek kuralıydı.

 "Malım nerede?" 

"İnanın ben de bilmiyorum. Adamınıza teslim ettiğimi sanıyordum ancak oyuna getirildim. O kişi, sizin değil, Faruk köpeğinin adamıymış. Nereden bilebilirdim ki?"

"Bilecektin. Bilmek zorundaydın. Bilmek, bizim işimizdir." Adam konuşurken oldukça sakindi ve kurye görevi gören, daha doğrusu göremediği için buraya getirilen mahkum için bu sakinlik fazlasıyla ürkütücüydü. 

"Bana zarar verecek misiniz?"

 "Nereden bilebilirsin ki..." 

"Özür dilerim." 

"Sözümü kesme!"

 "Özür dilerim."

 "Tıpkı benim, senin, malımı Faruk'un adamına bilerek verdiğini bilemediğim gibi." 

"Yemin ederim öyle değildi. Ben sa-..." 

"Verecek misin?" 

"Efendim?"

 "Malımı. Faruk'tan alıp bana teslim edecek misin?" 

Mahkum, gözünden yaş akarken başını önüne eğdi. Eğmesiyle bir damla göz yaşı beton zemine düştü. 

"Bilmiyorum!"

 "Ben ne dedim az önce?" Ardından sağ yanında duran, kendisine az önce sandalye getiren adamına döndü. 

 "Bilmekten bahsetmiştim sanırım." 

"Öyleydi, efendim." 

"Güzel..." Daha sonra mekanik bir hareketle tekrar mahkumuna çevirdi kafasını. Ağlamaya başlamış mahkumun da başını kendisinden tarafa çevirdiği an göz göze geldiler. Adam, kafasını hafifçe sol yanına eğdi. Bu hareketiyle beraber omuzlarını da öne getirerek.

 "Bilmek, bizim işimizdir." Adam, oturduğu sandalyesinde geriye doğru yaslanarak bu kez sol tarafındaki adamına çevirdi başını.

 "Öldürün!" 

 Sandalyesinden kalktı. Hızla arkasını dönüp depodan çıkarken ne tetik sesini, ne mahkumun yalvarışlarını, ne de silahtan çıkan patlama sesini duyabildi. Düşündüğü ve duyduğu tek şey, beyninin ne düşüneceğini bilmemesiydi. Çıkmadan son kez geriye döndü. Yerde yüzüstü yatan cansız bedene bakmamaya özen göstererek bedenin sağ tarafında put gibi duran sarı saçlı gence seslendi.

"Etrafı iyi temizleyin. Kan ve kana dair her şey midemi bulandırıyor." 

Deponun açık kapısından dışarıya, kendinden emin adımlarla çıkarken temiz havayı da derin bir nefes alışla içine çekti. Ardından kendi kendine söylenmeye başladı.

 "Nefret ediyorum. Her şeyden. Herkesten. Kendimden. Nefret ediyorum!" 


ALTIN VURUŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin