Sigarasından bir nefes daha çekip havada ufak ateş pırıltılarıyla dans eden külleri seyretti genç adam.
Dumanı, içindeki karanlık dehlizleri griyle doldurmak istercesine çektikten sonra havaya bıraktı aldığı nefesi. Ardından, güneşin batışına tanıklık ederken kızıllanmış ufka baktı. Kelimeler dudaklarından firar ettiğinde, adamın elinde olmadan, sevdiği kadına hitaben konuşuyordu.
"Siyahım, boşuna hayal kurma. Bize mutlu son,..." Durdu bir an. Gözleri buğulandı uzakları seyirdeyken. "...yakışmaz."
Kadın tekrar etti ufka bakan adamın aksine, adamın yüzüne bakarak.
"Bize mutlu son yakışmaz!"
-Düşüncelerimden alıntı
***
Gece, karanlık sokağın yüksek duvarları arasına, Fırat ve Eylem'in üzerine bir sis tabakasıyla birlikte çökmüştü. Etraf, gecenin gelişiyle beraber derin bir sessizliğe bürünürken, o sessizliğin arasında çığlıkların gizlendiğini kim bilebilirdi ki? Çaresizlik... Hiç bu kadar hissedilebilir miydi bir ruhta, bir yürekte? Bir bedenin gözler önünde yok olmaya yüz tutuşu, hayatında ilk defa Fırat'ı böylesine kedere boğmuştu. Peki ya neden? Neden umursamazlık hissini kendi ruhuna işleyemiyordu bu defa? Bir yandan adamının getireceği arabayı beklerken diğer yandan sorusuna cevap buldu. Evet, ona, Eylem'e acıyordu. Ölmesini istemiyordu. Çünkü Eylem masumdu. Eğer ölürse bunun Fırat yüzünden olacağını biliyordu çaresiz, yerde baygın yatan kızın başında bekleyen genç adam.
Derin bir nefes alıp karanlığı, havayı içine çekti. Soğuk rüzgarlar, yakası açık, siyah ceketinden tüm gövdesine işliyordu. Bir insanın donması için yeterli düzeyde ısı kaybetmişti bedeninden Fırat. Ama bu, onun için yeterli değildi. Hissedecekti. İki kişilik hissedecekti bulunduğu ortamda ne varsa. Eylem'in yaşaması için, onun hissedemediği soğuğu, karanlığı, sessizliği depolayıp sonra kıza aktaracakmış gibi, hissediyordu becerebildiği kadarıyla... Yerde cansız gibi, kıpırtısız yatan kızı kollarına dolayıp kaldırdığında araba çoktan hazır olmuş, onları bekliyordu. Yola çıktıklarındaysa geride bıraktıkları sokak ve iki ölü bedenin izlerini üzerlerine işlemişler gibi, cansız, soluk, sessiz, karanlık bir yolculuk oldu gerçekleştirdikleri. Kat edilen her milde doğa da kendileri gibi sessiz ve ıssız, karanlığı içine hapsederek, hayattakilere uzun bir gece vaat ediyordu. Düşünce denilen soyut kavram, somutlaşıp beyinlere aktarılmamış, kelimeler ağızlardan doğru sözcükleri bulup çıkmamış, sadece sükut gittikçe ruhlarda bıraktığı izle ağırlaştırmıştı havayı. Bazen o sessizliğin arasında hala yaşamın olduğunu belli etmek isteyen yağmur damlaları, bulutlardan kopup arabanın camına yapışıyor, yerlere çarpıp toprağa karışıyordu. Gittikçe yaklaştıkları eve bir an önce ulaşmak için kat ettikleri köy yolları bile, yağmur sesi de olmasa kulakları dinledikçe sağır edecek, zihinleri boşaltacak, insanı sıkıntıdan patlatacak, renkli dünyalara alışık zevkli ruhları intihara sürükleyecek bir sessizliğe bürünmüştü. Bu sessizlik Fırat'ı korkuya davet ediyordu. Geçmişin izlerini yüreğinden söküp atamamış, anılarını henüz aynı tazeliğiyle korumuş bir adamın aklına, "Bu sessizlik yine ölüm getirir mi?" sorusunu getiriyordu. Yavaş yavaş sessizliğe alışan bedenler, olayın izlerini yitirmeyecek olsa da geride bırakmayı başarmış, derine inmesini engellemişti ve şimdi o sessizliğin huzursuzluğu ve sessizliği taklit eden çaresiz, sessiz kıpırdanışları, yerini düşüncelere bırakmaya başlıyordu işte. Ne var ki bu sessizliği bozmak isteyip başaramayan bir adam için, düşünmek zor, kalp kırıcı, onur yıkıcı oluyordu. Ancak yine önüne set çekilen, iptal edilen, istemeyince kesip atılan, durdurulan bir fiil değildi düşünmek. Zihninin boşaldığı hissinin yanlış olduğunu anladığında aklına getirdiği ilk soru, 'Bu sessizlik yine ölüm getirir mi?' düşünce tohumunun filizlenmesini sağlayan ilk damla, güneş ışığı, bir çığın oluşabilmesi için karla kaplı yokuşa bırakılan küçük bir kar topu, alevlerinin suyla giderilemeyeceği büyüklükteki dev bir yangını başlatan ilk kıvılcım olacaktı. Başından beri bu iddiayı savundu genç adam. Ve yanlış olduğunu hiçbir zaman anlamayacaktı. Çünkü bu hep böyleydi, her zaman doğruydu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN VURUŞ
Fiksi RemajaÖlümden hiçbir şekilde korkmayıp, hayatı, dünyayı, insanları umursamamayı en acı olaylarla deneyimleyerek öğrenmiş bir kız. Griye aşık. Eylem Renksiz... "Her şeyi denedim. Beni görebilmeleri için, elimden geleni yaptım. Başardım mı? Hayır! Ulaşılmaz...