7

1 0 0
                                    



Aki, Sora'nın anlattıklarını dinlerken Min yazdığı makaleyi gözden geçiriyordu. Sora, ikisine de olan biten her şeyi aktarmış ve sessizce yorumlamalarını bekliyordu. Min saçlarını atkuyruğu yapmış, elnideki karides cipsini yerken bir yandan da mouse ile yazdığını okuyordu. İnce askılı atletinin üzerine fermuarlı bir hoodie giymişti. Hoodie altındaki şortu örtecek kadar uzundu. Boyu Sora'dan bile kısaydı. Aki'nin göğsüne denk geliyordu. Belki de Aki fazla uzundu.

Hep birlikte mutfaktalardı. Her biri uzun masanın bir tarafına oturmuş, kendi işlerine bakıyordu. Bir yandan da birbirleriyle sohbet ediyorlardı.

"Sarılman iyi olmuş, ben Hope ayağını zedelediğinde 1 hafta ona baktım." Min söylediği anı üzerine tepkisizce ona bakıldığını görünce gözlerini büyültüp boş boş bakan ikiliye, " Hatırlamıyor musunuz?!" diye sorduğunda Sora kafasını salladı, "Hatırlıyoruz. Ama Hope çok kötüydü o zamanlar. Eski haline hemen döndü." dediğinde Min güldü, Aki ise "Dans edemediği için çok kötüydü. Hope dans ettiği sürece her şeyi yapabildiğinden his, onun sorunu değildi." dedi.

Sora "Üstelik sen benim kadar acemi değilsin." dediğinde Aki onu onayladı. Min gazetecilik okuyordu. Psikoloji de yan dalıydı. Haliyle insanların istediği yanıtları verebiliyordu. İnsanları tatmin ediyor ve dürüstlüğünden ödün vermiyordu.

Aki gülerek "Çıkar ilişkisi mantıklı aslında. Çünkü ben de Nami ağabeyle böyle bir ilişki içine girmiştim. O gezmek istiyordu ben de fotoğraf çekmek istiyordum. Gezerken onu dinlemek zor değildi. Her şeyimi o karşılıyordu sonuçta." dediğinde Min bakışlarını bilgisayardan çekip "O zamanlar sana hicim gibi para yağıyordu." Dedi, Sora güldü.

"Ama sen onun fotoğraflarını da çekiyordun." Min dolaptan cips almak için ayağa kalktı, diğer paketi hızlı bitirmişti; "Eee sen de çizeceksin işte." Dediğinde Sora düşünceli düşünceli Min'e baktı.

Aki Sora'yı anlamış gibi, "Biz de senin modelin olduk zamanında." diyerek görüşünü bildirdi. Sora kafasını salladı. 

"Aynı şey değil. Benden kalemini istiyor." dediğinde Min omuz silkerek "Ver o zaman." dedi. Sora sessiz kalınca Aki, "Kaybolan kalemi nasıl bulsun geri?" diye sordu Min'e karşı. 

Min dudaklarını büzdü, çok fazla düşünüyorlardı. "Aynısını almasına yardımcı olursun?" iki dostu da anlamsız bir bakış attıklarında ofladı. 

"Bak, Yang hisli birisi. Yani ihtiyacı olan tek şey hissetmek ve kendine karşı olan bu kırgınlığını atmak. Gerçekten gamsız bir adam olduğunu düşünüyor ama öyle olsaydı o şarkıları nasıl yazacaktı ki? Milyonlarca insan onun yazdıklarıyla yaşadığını iddia ediyor." diyerek Aki'ye baktı Min. Aki kafasını salladı. 

"Doğru. Hissetmese nasıl hissettirsin?" diyerek Sora'ya bakan Aki. Sora'nın sessizliğini görünce Min'e döndü. Min omuz silkerek Aki'ye baktığında Aki derin bir nefes verdi.  

"Akışına bırak sadece. Çok düşünmene gerek yok, kendin olsan yeter." dediğinde Sora ona baktı. Yeşil gözleri, ona çok benzeyen yeşil gözlere değdiğinde ağabeyi ona sarıldı. Gülümsedi Sora. Sora da akışına bırakmaya karar vermişti. Yang gelene kadar da öyle düşünmüştü.

Yang geldiğinde ona koltukta oturmasını ve sadece anlatmasını istemiş ve tuvalinin başına geçmişti. Böyle biraz psikolog havası oluyordu ama yapacak bir şey yoktu. Sessiz kalmaması için elinden geleni yapmalıydı.

"İlk şarkı yazdığında kaç yaşındaydın?" Yang umursamazca yumduğu gözlerini açmadan koltukta biraz daha yayıldı.

"Küçüktüm. Aileme ilk gösterdiğimde çok sinirlenip kağıdı un ufak etmişlerdi. Hayallerimle benim hakkımdaki hayallerinin çelişmesi çok koymuş olmalıydı onlara. Kendimi onların yerine koyduğumda onları anladım. Azıcık."

Sora tuvali siyahla süslediğinde, "Neden? Onlar haksız." Diye sordu.

"Haksız değiller." diyerek ailesini savundu Yang, "Her aile çocuğunun başarılı olmasını ister." Derin bir nefes aldı ve devam etti.

"Başarılı hissetmiyordum ve başarılı olmamamın tek nedenini müziğe bağlıyorlardı. Mükemmeliyetçi kişiliğim onları onaylarken hayallerinin peşinden gitmek isteyen isyankâr çocuk herkesten nefret etmeye devam ediyordu." Derin bir nefes verdi Yang. " Kararsızdım, derslerim iyi değildi. Sürekli düşünüyordum ve yazmayı bırakmıştım. Sigaraya başlamayı düşündüğüm ergen zamanlarımdı. Sürekli müzik dinliyordum ve tek düze arkadaşlıklarım bozulmuştu. Sosyofobim kendini yinelemişti. Tekrar siktiğimin psikoloğuna gitmek zorunda kalmıştım."

Sora bir süre tuvaline fırça darbelerini indirdi, daha sonra ayağa kalkıp radyosuna Yang'ın kasedini koydu. Yang'ın şaşkınlığını izledi, daha sonra taburesine geri döndü. Odayı isyankar bir ses süslüyordu, acılarını kelimelere ustaca dökebilmiş bir müzisyenin serzenişleriydi bunlar. Kendini nasıl öldürdüğünü anlatıyordu. Nasıl paramparça ettiğini...

Kim acınası hayatını kelimelerle süslerdi ki, siyah pembeyle süslenebilir miydi? Süslenemezdi... Kırmızının lekeleri vardı tuvalde, pembe olamazdı çünkü. Kırmızının acı çığlıklarıyla süsledi simsiyah tuvali. Böyle süslenebilirdi anca, yakılan hayallerin somut örneği...

Yang şaşkınlıkla gözleri dolu olan Sora'ya bakarken, Sora buğulanmış gözlerini umursamadan tuvaline usta darbelerini indiriyordu.

"Bu şarkıyı nasıl yazdın?" bu soruyu sormaktan korkuyordu. Yine de sorması gerekiyordu. 

"Psikoloğum bana asla benliğimden kurtulamayacağımı söylemişti. Ben de benliğimi öldürdüm"

ÖLMEK İÇİN YANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin