8

1 0 0
                                    


•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Bugün pek konuşmuyorsun..." Yang tavandaki gökyüzüne bakıp gülümsedi.

"Her şeyimi bildiğini düşünüyorum artık..." Resim çizen Sora'ya baktı. Saçlarını bir kalemle yarım toplamıştı, perçemleri dışarı çıkmıştı. İnce askılı, siyah vücuda oturan midi bir elbise giymişti. Pürüzsüz tenini ince tül bir hırka ile örtmüştü. Yeşil gözleri ne zaman Yang'a değse Yang büyülenmiş gibi hissediyordu. Derin bir iç çekti, daha sonra "Ama ben senin hakkında hiçbir şey bilmiyormuşum gibi..." Sora sözünü kesti hemen "Burada soruları ben soruyorum." Yang güldü ve gözlerini kapattı.

"Konuşasım yok" dediğinde Sora ayağa kalkıp "Yazasında yoktu." diyerek Yang'ın önüne geldiğinde Yang kapattığı gözlerini kısa süreliğine açtı. Sora eğilip Yang ile yüz yüze geldiğinde burunları neredeyse birbirine temas ediyordu. Yang'ın hızlı hızlı atan kalbi, Sora'yı güldürdü.

"Yang'ı henüz kaybetmemişiz, Tang gibi. Kalbi hala atıyor." dediğinde Yang şaşkın şaşkın ona baktı. Nasıl böyle hızlı atıyordu kalbi, sanki kilometrelerce koşmuş gibiydi, Yang koşmayı hiç sevmezdi.

Birkaç gündür sürekli olarak buraya geliyor ve bir şeyler anlatıyordu Yang, Ama Sora'ya değildi sadece, buradaki çoğu kişiyle yakınlaşmaya çalışıyordu. Çünkü ne zaman habersiz buraya gelse Sora ortalarda olmuyordu. Resmen randevu alması gerekiyordu. Bu durum canını sıkıyordu ama bir şekilde iyi de geliyordu aslında. Çevresindekileri daha iyi tanıyordu. Geçen gün, Hope'un ücretsiz dans dersine katılmıştı ve Hope'un nasıl bu kadar yetenekli olup olmadığını düşünmüş onu övmekten kendini alıkoyamamıştı. Min ile birlikte dans ederlerken çok havalı oluyordu. Gerçi Min'in bile bir işi vardı. Min'i bırak, Aki'nin bile bir işi vardı. Bu şaşırtıcıydı çünkü Aki ne zaman gelse hep burada oluyordu. Genelde bilgisayarda fotoğraf düzenliyordu ya da resim çiziyordu. Ama Yang, Aki'nin; güzel bir lakapla fotoğrafçı olabileceğini hiç düşünmemişti. Nami'nin ofisindeki havalı fotoğraf da ona aitti ama Yang bunu yeni yeni öğreniyordu. Garipti.

Genel olarak sürekli burada olan tek kişi Nami'ydi. Şarkılarını hep burada yaptığını bilmiyordu Yang. Nami'nin duvarında, yağmur damlalarının altında yere bakan karikatürize biri vardı. Muhtemelen bunu Sora çizmişti. Jin'in dediğine göre bu duvarların hepsini Sora ayarlamıştı. Nasıl olduğunu bilmiyordu. Jin buranın sahibiydi ama en az burada kalan oydu. Cerrah olmak yorucu olmalıydı. Çoğu gün nöbeti ya da ameliyatı oluyordu.

Sora'nın olmadığı zamanlar mutlaka biriyle vakit geçiriyordu. Aki bir sürü fotoğrafını çekmişti, Min ile birlikte staj yaptığı ajans için bir yazı hazırlamıştı. Nami ile müzik yapmış, Hope ile dans etmişti; Jin'in seminerine bile katılmıştı.

Lakin sanki kalemi onu derin bir sükûtla izliyordu. Sadece izliyordu.

Sora ile takıldığında sadece yaptıklarını anlatıyor, sonra da o rahat koltukta uyuyakalıyordu. Hayatı sıradan bir huzur içinde, huzursuzlukla devam ediyordu. Yazamamak hayatı boyunca yaşadığı en büyük sorundu. Mutluydu ama içindeki çocuk asla mutlu olamıyordu. Kalemi kırılan minik çocuk sadece ağlıyordu. Sora söylemişti zaten, kırılan kalemin yerini yenisi dolduramazdı.

Aki kahve kupalarını yavaşça sahiplerinin önüne koyduğunda, Min telefondan kafasını kaldırıp minnetle ona baktı. Aki ise gülümsemekle yetindi. Bu yoğunluğun sebebini anlayamıyordu, Min gerçekten çok yoğundu. Acaba gerektiğinden fazla mı çalışıyordu. Hope rahatsızca kahvesinden bir yudum aldı.

"Yang oppa iyi olacak mı?" diye sorduğunda Nami okuduğu kitaptan kafasını kaldırmadan "Bunu Sora'ya sor." dediğinde Aki "Sora bir doktor değil." diye mırıldandı. O sırada kravatını kevşeten Jin "Cerrah olsaydı hastalarının içini çizerdi kesin." diyerek güldüğünde, komik olmayan esprisine boş boş baktılar. Jin ise omuz silkip "Ne var?" diye sorduğunda Nami gözlerini devirdi. Hope ise gülümsemekle yetindi. Telefonu kapatır kapatmaz sabahtan beri telefonda konuşmuyormuş gibi konuşmaya başladı Min, "Sora bir psikolog değil, yani iş Sora'da bitmiyor. İş Yang'da bitiyor. Golü atarsa o atar." Hope, "Asist daha önemli değil mi? Asisti yapan Sora olmalı."

"Maç 90 dakika... Hızlı olmalı. " diyen Nami'ye cevap gecikmedi, "Uzatmalara kalırlar, bir şey olmaz." diyen Aki Nami'ye göz kırptı. Nami Aki'ye güldü ve "Rahatlığın beni her zaman öldürüyor." Dedi. Aki kıkırdamakla yetindi. O sırada Jin, yemek tepsisiyle masaya oturup "İş Sora'da bitmiyor, Sizde de bitebilir. Sora sadece Yang'ı kabuğundan çıkarmaya çalışıyor." diyerek olmasını beklediği ramenini açıp yemeye başladığında Aki "İş yerinde ısrarla yemek yemiyorsun hyung. Ameliyata aç karnına girince karnının guruldaması ameliyathanede duyulmuyor mu?" diye sorduğunda kendi kendine güldü.

"Ne saçma sorular soruyorum ya"

Aki'ye anlamak bazen sadece külfet oluyordu.

Jin ağzındakileri yutup "Duyulmuyor. Ayrıca eğer Yang konuşmazsa sadece tutulur." dediğinde Hope kaşlarını çattı "Ne demek şimdi bu?"

"Şu demek..." diyerek kafasını Hope'a çevirdi Min " Sora'nın saçma bir alışkanlığı var, bir gürültü olmadığı zaman hisleri alabilmek için insanlarla tensel temasa geçer. Onun bir ortası yok." Aki anlamayan 2 çift göze bakıp güldü ." Yani, Sora birinin hislerini çizdiğinde ya onunla sohbet eder ya da dokunur. Hisleri böyle anlıyor. Yani... Öyle düşünüyor." Nami güldü "Senelerdir buradayım ama Sora hakkında daha yeni bir şeyler öğreniyorum."

"Her sanatçının mantıksız alışkanlıkları vardır. Van Gogh, şifa bulurum diye atölyesindeki boyayı yiyen bir adam. Ayrıca 30 yaşına kadar eline kalem almadığını biliyor muydunuz? O hiç resim satamadığı için abisinden geçiniyordu. O zamanlar eserleri satılmadığı için yakıyormuş. Tanrım! Şimdi milyonlara satılan resimler o zamanlar 5 para etmiyormuş..." dedi Aki kafasını sallayarak.
Jin "O kimdi?" diyerek ilgisizliğini ve uykusuzluğunu belli ederken Min onu kaldırıp odasına götürmeye karar vermişti.

"Ne hastasıydı Vincent?" diye soran Nami'ye cevap kısa sürmedi "Epilepsi. Cidden yemeklerine renk gelsin diye, boya karıştırıyormuş..." dedi Aki.

"Ressamların kaçı akıllı ki zaten." diyerek memnuniyetsizliğini konuşturdu Hope. Bir insan neden boya yerdi ki, aklı almıyordu. Aki boş gözlerle ona baktı "Dans ederken dilini dişlerinin üzerinde gezdirmiyor musun?" diye sorduğunda Hope şokla ona baktı, Aki'nin bu alışkanlığını nasıl yakaladığını düşündü. Aki de bir sanatçıydı, yani, olasıydı. Aki bildiği cevabı duymadan "Bu da onun gibi bir şey. "

Nami güldü, "Cidden Aki, sen de pek akıllı bir çocuk değilsin."

Yang hala yakınlaşmanın etkisindeyken Sora koltuğa oturmuştu. Çizemiyordu. Yang şu lanet çenesini açsa ne olurdu sanki..

"Ee bu hafta ne yaptın bakalım?" Yang cevap vermedi.

"İlk aşkını anlatsana bana?" Yang'dan gene cevap gelmedi.

"Aki, cidden ilginç bir çocuk değil mi?" Cevap yoktu.

Sora sinirle Yang'ın şeker beyazı boynuna dokunduğunda Yang soğuk teninin üzerinde gezinen sıcak ellerle kendine geldi. Kekeleyerek "Napıyorsun?" diye sorduğunda Sora tepki vermedi. Ellerinden yavaş yavaş yüzüne çıkan sıcak ten, Yang'ın nefesinin sıklaşmasına sebep olmuştu. Sora'nın elleri yukarı çıktı, gözlerinde, minik burnunda ve şeker pembesi dudaklarında yavaş yavaş gezindiğinde Yang derince yutkundu. Yang tensel teması hiç sevmezdi.

Peki, bu temas niye bu kadar hoşuna gitmişti?

Sora bir şeyler sezmiş gibi kafasını yana eğdi ve elini Yang'dan çekip tuvalinin başına döndü. O sırada Yang, anca kendine gelebilmiş, kafasındaki sorulara cevap aramaya başlamıştı.

"Bu arada, tenin neden bu kadar soğuk?"

"Hangi katilin tenini sıcak gördün Sora." 

ÖLMEK İÇİN YANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin