Jeongin'den
Beni sorgu odasında tutuyorlardı. Bir saat kadar bildiğim her şeyi sormuşlardı. Bense öylesine bir şeyler uydurmuştum. Bunu yapmak eğlenceliydi.
"Sonrasında da ağaç üstüme devrilecekken kurtardı beni." dedim bitirdiğimi belli etmek için ellerimi birbirine çarparken.
"Sen delisin gerçekten." derken derin bir iç çekip kafasını iki yana sallamıştı. "Sadece şu yanındaki adamın adını söyle."
"Adını bilmiyorum dedim ya size." dedim başa dönmemize sinir olurken.
"O zaman neden yanındaydı?"
"Ormanda kaybolmuştum ve yolu soracaktım."
"O saatte?" demesiyle bir süre dik dik ona bakmıştım ciddi misin dercesine.
"Sabah niye kaybolayım ormanda?" dememle bir şey demeden önündeki kâğıda çevirmişti bakışlarını. Ben de gülmüştüm.
"Peki." dedi tekrar ciddi bakışlarını bana çevirirken. "Herhangi bildiğin bir şey söyle onun hakkında. Aranızdaki ilişki ne mesela?"
"Bir ilişkimiz yok." dedim. Sessizlik olunca da "Hem siz niye arıyorsunuz bu adamı?" diye sordum.
"Kaçak çünkü."
"Ne yaptı ki?" diye sordum başımı omzuma doğru yaslarken.
"Bunu sen biliyor olmalısın."
"Hayır." dedim bakışlarımı kirli duran yere çevirirken. "Bilmiyorum."
"Bilmen gerekmiyor o zaman. O gelene kadar seni burada tutacağız."
"Müebbet desene sen şuna." dedim kafamı sandalyenin başlığının üstüne gelecek şekilde geriye atarken.
Bu sandalye gerçekten hiç rahat değildi. Hem Changbin nerede kalmıştı?
"Daha soracağım bir şey kalmadı. Seni polislerin yanında bekleteceğiz."
"Ne yani? Tek kişilik olan demir parmaklıkların ardında beklemeyecek miyim?" dedim sahte bir şaşkın ifadeyle.
"Hayır." dedi bana garip bakışlar atarken.
"Aman be." derken bunu da atlattığımızı düşünüyordum.
Bir tilki gibi kurnaz olmak lazımdı.
Bana bir komiserin masasının karşısındaki sandalyeye oturmamı işaret etmesiyle oraya oturdum. Gerçekten sıkılmıştım buradan.
Bu olaylara rağmen en çok şaşırdığım şey kriz geçirmemiş olmamdı. Changbin'e öyle konuşurken kendimi tutamamış olsam da bu sefer dediklerimi kelimesi kelimesine hatırlıyordum. Her şeye rağmen de kriz geçirmemiştim.
Boş vermek isteyerek şu an ne yapmam gerektiğini düşünüyordum ki o kadar ses arasında duyduğum tetik çekme sesiyle bakışlarımı arkama, girişin olduğu yere çevirdim.
"Sakin olun biraz, bir şey yapmaya gelmedim." diyen kişi ise Changbin'den başkası değildi.
Eğlence başlıyordu. Bunun bilinciyle gülümsedim.
"Baksana Jeongin." dedi etrafta bir şey arıyormuş gibi dolanan bakışları beni bulunca duraksarken.
Ben ona gamzelerim gözükecek şekilde gülümserken "Efendim?" dedim.
"Buradaki tüm adamlar birer yalaka biliyor musun?" derken kendisine silah tutan adamlardan birine karşı işaret parmağını iki yana sallamış ve "Hayır, hayır ama alınmaca yok polis bey." demişti gülerek.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
hasretim sana [JeongBin (mpreg)]
Fantasy[Tamamlanmıştır (×44)] "Benim kalbim bir hayalet şehir." derken bir an duraksadı bunu dediğine inanamıyormuş gibi. "Ve sen de hayaletsin." derken gözlerimin içine bakmasıyla kalakalmıştım. iyi okumalar,