1 ay sonra...
Changbin'den
"Changbin uyan, geldiler." diyerek beni dürtükleyen bedenle gözlerimi araladığımda ne dediğini henüz algılayamamıştım.
Algıladığımda ise uyku falan kalmamıştı. "Hadi." diyerek odadan çıkan Chan'la ben de peşinden çıkmıştım.
Dışarı çıktığımızda onların aracını görmüştük. Kapısı açıldığında ilk Seungmin çıkmıştı. Ardından da diğerleri geliyordu.
Aradığım tek şey bir çift tilki gözleriydi ama tek bulamadığım da o olmuştu.
Jeongin yoktu, gelmemişti.
Kalan üçü ise indikten sonra Seungmin'i takip ederek arkasından geliyordu. Seungmin, Chan'ın yanına gelip duraklayınca selam verdik onlar da bize verirken.
"Gelmişsiniz." dedi Chan. "Durumlar nasıl oldu?" diye sormasıyla Seungmin kollarını göğsünde birleştirip "Hiç sorma ya." diyerek kafasını iki yana sallamıştı.
"Yapabileceğimiz bir şey var mı?" diye sordum ben de.
"Hayır." dedi Minho. "Durumu toparladık. Zaten siz gittikten sonra duruldu ortalık ama işte o süreçteki yıkımı nasıl toparlayacağız bilmiyoruz. İnsanlar da sinirlendi krizi yönetemediğimiz için."
"Onlar her şeye sinirleniyor zaten." diyerek konuşmaya katıldı Hyunjin. "Biz genç olduğumuz için yapamayacağımızı düşünenler çok var."
"O zaman nasıl seçildiniz?" diye sordu Felix.
"Onlar seçti." dedi Seungmin. "Sonrasında böyle tepki vermeye başladılar."
"Çok saçma değil mi?" dedi sessizce Jisung.
"Öyle." diyerek onayladı onu Minho.
Sonrasında konuşmaya devam ettiler ama benim umurumda değildi çok da. Aradığım kişi yoktu. Onu neden görmek istediğimi bile bilmiyordum. Arkadaş olmamızı istemişti en son. Benim başka arkadaşa ihtiyacım yoktu. Belki de bu yüzden onu görmek istememeliydim.
"Ben uyumaya devam etsem olur mu? İyi hissetmiyorum." dememle gözler bana döndü. Konuları da bitmişti zaten.
Hepsi beni onaylarken Felix, "Ne oldu?" diye sormuştu elini omzuma koyup.
Kafamı iki yana sallarken "Bir şey yok." dedim. "Uyursam geçer."
İçeri gittim ve tekrar yattım ki çok geçmeden uyuyakalmıştım.
Ama geçmedi.
Terler içinde sıkıntıyla uyandığımda gece güneşi devirmişti bile. Sessizlik hâkimdi. Diğerleri de uyumuş olmalıydı ama ben nasıl bu kadar uyumuştum anlamamıştım.
Gerçi uzun zamandır böyle deliksiz bir uykuya ihtiyacım olduğunun farkındaydım.
Neden buna ihtiyaç duyduğumu da bilmiyordum. Çok fazla bilmiyorum dediğimin de farkındaydım ama bunu durduramıyorum.
Birilerine bir şeyler anlatmak, yaptığım esprilere mutsuzluğumu sakladığımı söylemek istesem de olmuyordu çünkü biliyordum ki konuşmaya başlamak istesem ağzımdan tek kelime çıkmazdı.
Şimdi de varoluşsal sancılarım yetmiyormuş gibi Jeongin kafamı karıştıyordu. Üstünden bir ay geçmiş olmasına ve onu bu süreçte hiç görmemiş olmama rağmen onu düşünüp durmuştum. Bunun hiçbir mantıklı tarafı yoktu. O gün sevişmemiz saçmaydı. Ben kimseyle sevişmemiştim. Ben bir anlık cesarete kapılıp böyle şeyler yapacak bir adam değilim, değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hasretim sana [JeongBin (mpreg)]
Fantasía"Benim kalbim bir hayalet şehir." derken bir an duraksadı bunu dediğine inanamıyormuş gibi. "Ve sen de hayaletsin." derken gözlerimin içine bakmasıyla kalakalmıştım. iyi okumalar,