"Tamam, senin matematiğin iyi. Yaparız."
"Öyle değil işte. Hoca senin gayretini görmek istiyor. Senin çözmen önemli, benim değil."
"O iş kolay. Ben çözüyor gibi yaparım, sen çözer bana cevabı söylersin. Ben çözmüşüm gibi gösteririz."
Zeynep duraksadı. Bu yaptıkları sahtekarlık olurdu, vebaldi.
"Yalan söylemem ben." dedi ciddi bir şekilde.
"O zaman cezamı çekerim Zeynep. İki günde matematik öğrenemem."
Sinan umursamaz şekilde söyledi. Klasik zeki ama çalışmayan öğrenciydi o. İki günde de mucize yaratamazdı, o kadar çalışma azmi de yoktu zaten.
"Öğrenirsin. Ben çalıştırırım seni."
Ben çalıştırırım seni.
Zeynep sihirli cümleyi söylemişti işte. Sinan'ı tekrar motive edecek sözler bunlardı. Farkında bile olmadan bunu söylemesini bekliyordu sanki çocuk. Bir anda gözleri Zeynep'e döndü tekrar.
"Yapar mısın?" diye sordu teyit etmek ister gibi. Bir anlık refleksle söyleyip pişman mı olmuştu yoksa gerçekten içinden gelerek mi söylemişti kız, öğrenmek istiyordu Sinan.
"Yaparım tabi, neden yapmayayım?" dedi Zeynep tebessümle.
"İki günde halledebilir miyiz gerçekten? Zor gözüküyor ama."
"Zorlayınca olmaz. Nasipse olur. Ama zorlamadan da nasip olmaz. Çünkü kader gayrete aşıktır." diye cevapladı Zeynep, ne güzel sözdü gerçekten. Sonra devam etti "Bir şansımız var şimdi en azından. Biz elimizden geleni yapıp oldurmaya çalışalım, gerisini Allah'a bırakacağız."
Kız kitap gibi konuşuyordu, kendisi de kitap gibiydi zaten. Hani o kapağı renkli, şekilli, herkesin ilk dikkatini çeken kitaplar var ya, öyle değildi işte. Aksine kapağı düz, sade, çoğu insanın elinin gitmediği ama açıp okuyan insanın hayatını değiştirebilecek olan o kitaplardandı Zeynep ve Sinan o kitabın kapağını açmıştı. Başındaydı daha belki ama okudukça okumak istiyor, bir yandan da sonu gelecek, bitecek diye korkuyordu. Sinan içten içe bu yoğun duygulara sürükleniyordu kendi bile fark etmeden. Ne zaman olmuştu, nasıl olmuştu bilmiyordu.
Sinan kızı başıyla onayladı ve sordu "O zaman okuldan sonra çalışıyoruz?"
Zeynep duraksadı, eve gitmesi lazımdı ama çalışması da gerekiyordu. Nasıl yapacaktı?
"Geleceğini pek sanmıyorum ama yine de söylemiş olayım, benim evim müsait."
Sinan konuştu kızın düşündüğünü görünce. Zeynep "Doğru düşünmüşsün, gelmem uygun olmaz." diye cevapladı. Ya okulda çalışıp geç gidecekti ya da Sinan'ı kendi evine davet edecekti. Ne yapacağını bilemedi, annesine danışması lazımdı böyle bir durumda.
"Telefonunu kullanabilir miyim? Anneme danışmam lazım." diye sordu Sinan'a. "Tabii" diye cevaplayıp cebinden çıkardığı telefonunu kıza uzattı. Annesinde Levent Bey'in verdiği telefon vardı, Zeynep numarayı ezberden tuşladı. Zeynep'in telefonu yoktu, açıkçası almak akıllarına gelmemişti. Okul açılana kadar ya evde, ya Mira'larda ya da annesiyle dışarıdaydı. Ona ulaşmaya çalışacak annesi dışında kimse de yoktu. Bu yüzden ihtiyaç duymamışlardı, daha doğrusu ihtiyacı olabileceğini fark etmemişlerdi. Telefon çalarken Zeynep müsaade isteyerek koridora çıkmıştı rahat konuşmak için. Birkaç çalıştan sonra annesinin sesini duydu.
"Alo, kimsiniz?"
"Anne benim Zeynep."
"Kızım, hayırdır inşallah. Bir şey mi oldu, iyi misin?" Meryem bir şey oldu diye telaşla konuşmaya başladı. Zeynep onu rahatlatmak için hemen konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başka Bir Mesel
FanfictionCüneyd, Zeynep'i gerçekleştirebileceği ihtimaller için özgür bırakmıştı. Aklıyla verdiği bu karara kalbi uyabilecek miydi? Sinan, hayatına bir anda giren kız sayesinde yaşama arzusunu geri kazanabilecek miydi? Ceylan ve aslan, suyu arayan iki balık...