Zeynep kütüphaneye gitmiş, ilgisini çeken güzel bir kitap bulmak için raflara göz atıyordu. Birkaç kitabı eline alıp bakmıştı ama henüz merak uyandıran bir şey bulamamıştı. Karıştırmaya devam ederken gözüne bir kitap ilişti, uzanıp aldı kitabı.
Ömer Hayyam - Rubailer
Beynine dolan anılarla kalbi sıkıştı bir anda, boğazı düğümlendi, zorlukla yutkundu, ağlamamak için sıkıyordu kendini. Derin bir nefes aldı, kitapla birlikte kütüphanedeki masalardan birine geçti. Boştu kütüphane, pek kimse gelmiyordu zaten. İlk karşılaştıkları anı düşündü Zeynep, ilk bakışmalarını. Konuşmamışlardı ama bakışmaları onlarca kelama bedeldi sanki. Ne kadar zaman geçmişti o günlerin üzerinden, ne çok şey yaşanmıştı, ne çok şey değişmişti.
Boş masaya koydu kitabı Zeynep, açmak istedi ama açamadı kapağını. İçinin bir köşesine hapsettiği, düşünmekten, hissetmekten kaçtığı şeyler yine gün yüzüne çıkmıştı işte tek bir kitap görmesiyle. Böyle mi olacaktı hep? Olmamalıydı. Nişanlı bir adamı düşünemezdi, günahtı. Yine elleriyle oynamaya başladı. Tırnağının kenarından derisini kaldırıp yoluyordu, kanatmıştı elini, fark etmemişti.
"Zeynep?"
Sinan'ın sesiyle kendine geldi, konuşmaya karar vermişti belli ki çocuk, gelmişti. Zeynep 'Çok şükür.' dedi içinden, hem çocuğun konuşmak istemesine, hem de tam düşüncelere, anılara hapsolmuşken gelip onu kurtarmasına şükretmişti. Bir şey olmamış gibi toparladı kendini, çocuğa dönüp ufak bir tebessüm etti.
"Konuşmaya karar vermene sevindim."
Çocuk anlamıştı bir şey olduğunu, tebessümü bile hüznüyle gölgelenmişti kızın. Karşısındaki sandalyeyi çekip oturdu, "İyi misin? Ne oldu?" diye sordu.
"Çok şükür." diye yanıtladı Zeynep. Konuşmak istemiyordu bu konu hakkında. Konuyu değiştirmeye karar verdi.
"Asıl sana ne oldu? Konuşabildin mi ailenle?"
Sinan, Zeynep'in konuyu değiştirmesinden anlamıştı konuşmak istemediğini. Kendi de pek konuşmak istemiyordu, kızı görmek istediği için gelmişti aslında. Rahatlamak istedi biraz, cebinden matarasını çıkarıp bir yudum aldı. Zeynep gördüğüyle şaşkınlıktan açtı gözlerini kocaman. Levent amcasında da vardı, Mira göstermişti, oradan anlamıştı ne olduğunu.
Demek Sinan'ın bu halde olmasının sebebi alkoldü bunca zaman. Ne diyeceğini bilemedi. Okulda yasak? Günah? Sinan umursamazdı. Niye yapıyordu ki? Ne acısı vardı? Neyi unutmak, neden kaçmak istiyordu? Olmazdı ki, çözüm değildi bu. Düşünürken uzun uzun bakmıştı Zeynep Sinan'a farkında olmadan.
"Ne oldu? Günah mı diyeceksin?" dedi Sinan matarayı tekrar cebine koyarken.
"Unutmak istediğin ne bilmiyorum ama unutmayacaksın. Belki çözüm unutmak değil, kabullenmek, aşmaya çalışmaktır." dedi Zeynep. Hem Sinan'a hem kendine söylüyordu sanki bunu.
"İnsan ailesinin onu sevmemesini, umursamamasını nasıl kabullenir peki?" yutkundu Sinan.
Zeynep şaşırmıştı ama belli etmedi. Demek buydu çocuğun derdi, tasası.
"'Dertli bir adamın, tereddüt ve dumanlarla dolu bir gönül evi vardır, derdini dinlersen o evde bir pencere açmış olursun.' demiş Mevlana. Belki ben de senin gönül evinde bir pencere açarım, ışık girer içeri." dedi Zeynep umut dolu gözleriyle. Az önce acı çekiyordu, yine başkalarını kendinin önüne koymuş, kendi derdinden önce başkasının derdine dertlenmişti.
Sinan gözlerini kızın umutla bakan gözleriyle buluşturmuştu. Yapabilir miydi? O kara bulutları dağıtabilir miydi? Bir pencere açabilir miydi? Düşündü Sinan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başka Bir Mesel
FanficCüneyd, Zeynep'i gerçekleştirebileceği ihtimaller için özgür bırakmıştı. Aklıyla verdiği bu karara kalbi uyabilecek miydi? Sinan, hayatına bir anda giren kız sayesinde yaşama arzusunu geri kazanabilecek miydi? Ceylan ve aslan, suyu arayan iki balık...