Kendini bardan dışarı atan Asım hemen otobüs durağına yetişmeliydi. Ancak üç adım atmıştı ki kaldırım kenarlarına belediyenin geçen hafta diktiği dut fidanının dibine midesindekileri iade etti. Doğrulduğunda midesi rahatlamış, kendini biraz daha iyi hissediyordu.
Birahanenin yanında 24 saat açık marketten aldığı bir şişe su ve bir paket ıslak mendile cebindeki paranın yarısını verdi. Bir tane ıslak mendil alıp paketi kahverengi kumaş pantolonunun arka cebine sokuşturdu. Önce ağzının çevresini, sonra aynı mendille ortasından kırılmış sivri burun parlak rugan ayakkabısına az önce sıçrayan lekeleri sildi. Mendilin kokusu midesini bir kez daha dalgalandırmaya yetti. Plastik şişeden aldığı yudumla ağzını çalkalayıp diğer dut ağacının dibine tükürdü.
Kaybettiği vakti büyük adımlarla telafi etmeye çalışarak otobüs durağına doğru yürümeye başladı. Bir taraftan da telefonundan pazar günleri son otobüsün kaçta geçtiğini öğrenmeye çalışıyordu. 23.50'de geçecek son otobüs için on dakika içinde durakta olması gerekiyordu. "Derya'ya söyleyeceklerimi otobüsteyken kafamda toparlarım." dedi. Büyük adımlar koşar adımlara dönüştü.
On dakika dolmadan ulaştığı caminin önündeki durak uzaktan gözüktü. Durağın önündeki otobüs kapısını tıslatıp harekete geçerken Asım otobüsün numarasını görmeye çalıştı. Hızını iyice arttırdı, iki parmağını ağzına götürüp yaptığı dil hareketiyle duraktakilerin hepsinin birden aynı anda başını kendine çevirtecek güçte bir ıslık çaldı. Ankara'da minibüsleri durdurmak için sihirli sözcükmüşçesine işe yarayan ıslık bu sefer işe yaramamıştı. Otobüs şoförü Asım'ı alttaki küçük yuvarlak yan aynasından gördüğünde vitesi ikiye atıyordu. Asım duraktakilere giden otobüsün numarasını sorduğunda son otobüsü kaçırdığını anladı. "Her zaman geç gelen otobüsün bugün iki dakika erken geçeceği mi tuttu yani?" dedi Asım. Otobüs şoförüne, anasını bacısını karıştırmayan cinsten okkalı bir küfür salladı. Şoför o esnada evine gittiğinde bağrına sokup emzireceği sekiz aylık bebeğini hayal ediyor, burnunu cennet kokulum diye sevdiği kızının ensesine dayayıp günün bütün yorgunluğunu atacağı anı iple çekiyordu. Asım'ın cebinde kalan parası taksiye yetmezdi. Bir sonraki otobüs sabah 06.10'da geçecekti. Tabii geç kalmazsa.
Ne yapacağını bilemeyen Asım deniz yönünden gelen kızı görünce içi cız etti. O gelen Derya değil miydi? Kız Asım'a doğru yürürken Asım hayal kırıklığıyla kaldırımın diğer tarafına geçti. Bu hafta Derya'ya benzettiği dördüncü başkası oldu bu kız.
Durağa gelene kadar biraz daha ayılan Asım "Biraz iyot kokusu alayım bari, iyi gelir belki." deyip denize doğru yürümeye başladı. Bu saatte, bu halde kapısına dayansa, Derya Asım hakkında ne düşünürdü?
Deniz kenarına varması yaklaşık on dakikasınıaldı. Sahile vardığında nihayet bulduğu ilk çöp kutusuna barın önünden ağzınıve ayakkabısını sildikten sonra buraya kadar elinde taşıdığı mendili attı. Asımdört yıldır sokağa hiç çöp atmamıştı.
Yalnız olduğu her halinden belli bir bank seçti kendine. Boyası kavlamış, tahtası kabarmış bankın orta tahtası eksik sırtlığına yaslanırken iyot kokusu almaya geldiği denizden gelen nahoş kokular Asım'ın midesine hiç iyi gelmedi. Bankta fark etmediği paslı çivinin etine saplanmasından ıslak mendil paketi koruyordu Asım'ı. İçine düşen ürpertiyle gömleğinin ilk düğmesini ilikledi. Yaka düğmesini iliklemesini gerektirecek bir durum yoktu havada.
Sağ ön cebinden telefonunu çıkardı. Derya'nın numarasını bilse şimdi arardı. Saat 00:02, basit bir parmak hareketiyle ekran kilidini açtı. Sırayla 4,2,7'yi tuşladı. Hasan'ın isminin üstüne dokundu, nasıl olsa Hasan bu saate daha uyumazdı.
Hasan'ın telefonunda Ankara'nın Bağları çalarken Asım'a bir adam yaklaşıyordu. Elinde küçük bir kasetçalar olan adam zayıf, uzun boylu, beyaz saçlarını tepeden topuz yapmış, uzun sakalı ve bıyığıyla Hint fakirlerini çağrıştırıyordu. Teni güneşte yanmaktan kızıllaşmış ela gözlü bu adamı dilenci zannedince cevabını önden aklına hazır etti Asım.
Hasan'ın telefonu çalmaya devam ediyordu. Adam Asım'ın yanına gelince "Ben şarapçıyım..." dedi. Asım adamın cümlesi bitmeden, ne dediğini bile daha tam anlamadan "Müsait değilim." diyerek eliyle uzaklaş hareketi yaptı. Adam pardon, maksat muhabbet, kusura bakmayın deyip nazikçe Asım'dan uzaklaştı.
Sonuna kadar çalan telefonunu açmadı Hasan. Adamın para istemek için kendini acındırmaması, Allah'ı peygamberi alet etmemesi, uzaklaşırken ki nezaketi "Bir daha görürsem bu ada mutlaka para vereceğim." dedirtti Asım'a. "Hatta bir gün sırf bu adama para vermek için buraya tekrar geleceğim."
Asım tekrar ara tuşuna basıp basmamakta tereddüt etti. Hasan'ın kendine has kalın sesiyle gardaş deyişini duymanın kendisine iyi geleceğini umuyordu. Hasan, tanıdığı tanımadığı bütün akranlarına gardaş diye hitap ederdi.
"Bir kez daha deneyim." diye düşündü Asım. Hasan telefonu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASIM
RomanceAnkara'dan gelip İzmir'de üniversitede okuyan Asım iç çatışmalar yaşamaktadır. Her Cuma yeni bölümüyle.