8

18 3 0
                                    

Asım gece yaptığı plan gereği önce eski ev arkadaşı Faruk'a gidecek, evden ayrılırken kalan borcundan birazını ödeyip ödeyemeyeceğini soracaktı.

Faruk'la birinci sınıftayken kaldıkları devlet yurdunda tanışmışlardı. Faruk ve Faruk'un en yakın arkadaşı Mustafa ev masraflarını paylaşmak için üçüncü birini ararken ilk teklifi tanıdıkları en dürüst insana yaptılar. Yurtta gönlünce türkü söyleyememekten muzdarip Asım:

"Bağlamamın sesinden rahatsız olmazsanız olur." dedi.

İkisi de "Bilakis memnun oluruz." dediler.

Bulduğu her fırsatta dışarıda eğlenen Faruk'la temizlik, yemek, bulaşık düzeni konusunda anlaşamayacaklarını anlayan Mustafa evden ilk ayrılan oldu. Kendine yeni ev arkadaşları buldu. Faruk ve Asım yeni ev arkadaşları istemediler. Daha doğrusu Faruk istemedi. Asım da fark etmez, dedi. Faruk, kız arkadaşıyla kalmak için bu senenin başında evden  ayrıldı. Zaten pek göremediği Faruk'un yokluğu Asım'ın hayatında çok bir şey değiştirmese de evin masrafları böyle daha çok zorlar olmuştu.

Faruk üç yıldır saat dörtten sonra on bire kadar dönercide komilik yapıyor. Asım, Faruk maaşını aldıysa mutlaka verir, diye düşündü. Eğer onda da yoksa, artık koluna ağır gelen saatini satmanın bir yoluna bakacaktı.

Az önce inmediği parka yürüyerek geri geldi. Yolun hemen karşısındaki apartmana girdi, asansörle dördüncü kata çıktı.

"Acaba önce saati satmayı mı deneseydim, adamın boğazına yapışır gibi paramı öde denmez ki." diye düşündü. "Daha eve gidip hazırlık yapacağım, Faruk anlayışlı insan anlar beni herhalde."

Fazla uzun olmamasına özen göstererek zile bastı. Faruk zilin sesine uyanmadı.

Faruk'un kız arkadaşı Aylin Faruk'u "Kapı çalıyor baksana." diyerek dürttü. "Faruk!"

Faruk'tan umudunu kesen Aylin yatağından kalkıp kapıyı açtı.

"Sen miydin Asım, içeri gelsene."

"Yok, sağ ol. Biraz erken geldim çok özür dilerim. Faruk evde mi bir şey soracaktım."

"Evde ama... Dur bir dakika bekle."

Aylin içeri gidip sallaya sallaya zorla uyandırdığı Faruk'u kapıya yolladı. Faruk gözlerini ovuşturarak sordu:

"Ne oldu kanka?" Faruk tanıdığı tanımadığı akranı herkese kanka derdi.

"Çok özür dilerim bu saatte geldim, bugün halletmem gereken çok acil bir durum var, eğer müsaitsen biraz para verebilir misin?"

Faruk uzun tırnaklarıyla kafasını kaşıdı. "Valla kanka bende de pek yok ama Aylin'de olacaktı. Ne kadar lazım?"

"Sen nasıl müsaitsen."

Faruk kapının yanındaki sarı vestiyerde asılı duran, Aylin'in çantasından bulabildiği kadar parayı Asım'a uzattı, 

"Şu an bu kadar var yeter mi kanka?"

Asım parayı sol cebine koyarken "Bugün işimi görür, sağ ol." dedi.

"Kusura bakma kanka sana da mahcubum. Patron maaşları aksatıyor bu ara yoksa böyle olmazdı. Pederle durumları biliyorsun zaten. Kalan kısmı da en yakın sürede kapatacağım."

"Yok sorun değil ne olur yanlış anlama. Benim için hayat memat meselesi olmasa gelip lafını etmezdim biliyorsun."

"Biliyorum, sağ ol kanka."

"Uyandırdığım için tekrar kusura bakma."

"Kalkacaktık artık zaten kanka. Gel beraber kahvaltı yapalım."

"Yok işlerim var başka zaman, hadi görüşürüz."

"Görüşürüz." derken Faruk, Asım'daki bu telaşın sebebini anlamaya çalışıyordu.

Geldiği yoldan geri dönen Asım, kapısı her daim açık apartmanın kapısından girip döner merdivenlerden ikinci kata çıktı. Parasını koyduğu cebindeki anahtarını çıkartıp kilitlemeye gerek görmediği tahta kapıyı açtı. Ayakkabılarını kapının önünde bırakıp evine girdi. 

"İnsanın evi gibi huzurlusu yok." dedi. 

Mutfağa gidip musluktan doldurduğu bir bardak suyu soluk almadan bir yudumda tepesine dikti. Oldukça rahatlamış hissetse de bugün mide problemi yaşamamayı garantilemeliyim deyip mide ilacından bir tane attı ağzına. İkinci bardağını üç yudumda içti. Vakit kaybetmeden odasına gitti, önce penceresini açtı. 

"Şu mis gibi havayla dolsun odam." 

Sonra olduğu yerde dönüp  kadife gömleğini yatağının üstüne bıraktı. Kumaş pantolonunu kapısının arkasına çakılan çivilerle tutturulmuş askılığa astı. Pantolonunun sağ bacağı katlı sol bacağından kısa kaldı.

Banyoya geçti, çoraplarını köşedeki kirli sepetine bıraktı. Damlatma aşamasından sızdırma aşamasına geçmiş duş başlığını eline alıp sıcak suyu açtı. Asım eğilmiş, suyun sıcaklığını ayarlamaya çalışırken başlığın kenarlarından sağa sola fırlayan sular ayaklarını ıslatıyordu. İçerden kendi çalıp kaydettiği telefon melodisinin sesi geliyordu. Derya olabilir deyip başlığı mavi kovaya bıraktığı gibi koşa koşa odasına gitti. 

Kapının arkasındaki pantolonun cebinden telefonu çıkarttı. Ekrandaki yazı en son beş ay önce belirmişti bu telefonda. 

"Bugün kimse benim canımı sıkamaz."

Telefonu meşgule attı. Ekran kilidini açtı, cevapsız arama bildiriminin üzerinde parmağını basılı tutup aramadan önce düzenle seçeneğini seçti. Sırasıyla m,i,b,ğ,A harflerini silip yerine yeni harfleri yazdı. K,a,s,ı,m. 

"Telefonun melodisini gece bardaki hareketli, yabancı şarkıyı bulup değiştirsem mi? Belki Derya'nın yanında çalar" diye düşündü. 

"Derya'yla konuşmaya başlamadan önce sessize alsam daha iyi, çalıp insicamımı bozmasın. Şimdi vakit kaybetmeyim ." deyip koşarak banyoya gitti. Kalan derzleri sararmış, çatlak beyaz fayanslara basmasıyla ıslak ayaklarını havada buldu. Bir kaç saniye hiç hareket etmeden bekledi, bir yerlerine bir şeyler olup olmadığını anlamaya çalıştı. Kalçası fena sızlıyordu.

ASIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin