"Bir kez daha deneyim." diye düşündü Asım.
Hasan telefonu bu sefer üçüncü dıtta açtı.
"N'oldu gardaş?"
"Bir şey olmadı, öylesine aradım. Rahatsız etmedim değil mi?"
"Ha, yok etmedin. Buyur gardaş!"
"Nasılsın? İyi misin?"
"Sağ ol, iyiyim sen nasılsın gardaş?"
"Ben de iyiyim sağ ol. İşler nasıl bu ara?"
"Yaradana şükür gardaş."
"Kendi dükkanının patronu olmak nasılmış?"
"İyi ama çok yoğun gardaş. Bir çırak daha arıyom bu ara."
"Sevindim, hayırlı olsun."
"Eyvallah."
...
Kısa bir müddet süren sessizliği Hasan bozdu tekrar.
"Kapatayım mı gardaş?"
"Dur! Hasan ben pek iyi değilim aslında.
"Niye, miden mi kötü gene? Reflün mü azdı?"
"Yok ondan değil."
"Ha iyi, niye o zaman? Bir derdin mi var? Para lazımsa göndereyim gardaş."
"Bir derdim yok. Sanırım sadece birileriyle konuşmaya ihtiyacım var."
"Konuş gardaş dinliyom."
"Derya..."
"Ne Derya'sı?"
"Hani bahsetmiştim ya. Okulda bizim alt sınıftan."
"Çıkma teklif etmiş miydin ki sen ona?"
"Yok, ne çıkma teklif etmesi. Bu yaşta öyle şeyler olur mu, lisedeydi o."
"E, n'oldu gardaş?"
"Biraz canım sıkkın."
"Aman gardaş boş ver. Sıkma canını bir şeye."
"Öyle demekle olmuyor işte."
"Ne gerek var böyle şeylere can sıkmaya gardaş? İzmir'in gızları meşhurmuş. Bari orda gaçak et kesiyon mu?"
"Neyse, tamam ben kapatayım şimdi. İyi geceler."
"Tamam görüşürük gardaş."
"Yengeye selam, çocukları öpüyorum."
"Aleyküm selam gardaş, eyvallah."
Telefonu aldığı cebine aynen geri koydu Asım. İki bank ötede şarapçı adamı şarabını tepesine dikerken gördü. Hemen kalkıp yanına gitti, küçük bir baş hareketiyle selam verip sol cebinden, bir şişe su ve bir paket ıslak mendil edecek son parasını çıkarıp adama uzattı.
Şarapçı tebessüm etti.
"Şu ilerde oltasıyla balık tutan mavi tişörtlü beyefendi halletti bugünü."
Sonra bankın yanına doğru biraz daha kaydı, kasetçalarını kendisine doğru çekti, gözleriyle bankın boş kısmını göstererek;
"Buyurmaz mısın?" diye sordu.
Asım iki üç saniye tereddüt ettikten sonra mendil paketinin hışırtısıyla banka çöktü.
Adam şarabını Asım'a doğru uzattı.
"Benimle paylaşmak ister misin?"
Asım'ın kaşları kalktı.
"Sağ olun midem pek iyi değil."
Anteni eksik, ses düğmesinin kulağı çıkmış kasetçaları göstererek;
"Radyo çalışıyor mu?" diye sordu Asım.
"Canavar gibi hem de."
"İsminiz ne?"
"Sıtkı. Senin?"
"Asım. Sıtkı baba mı derler size?"
"Hayır! Lütfen bana baba diye seslenme asla. Kesinlikle!"
"Neden? Kötü bir şey değil ki bu."
"Bana baba dediğini duymak isteyeceğim sadece bir kişi var hayatta. Gel gör ki o da benden habersiz."
"Hımm, şey... Peki, Sıtkı dayı desem olur mu?"
"İlla ismimin sonuna bir baba, dayı, amca bir şey eklemen gerekiyor mu?"
"Ne deyim o zaman?"
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASIM
RomanceAnkara'dan gelip İzmir'de üniversitede okuyan Asım iç çatışmalar yaşamaktadır. Her Cuma yeni bölümüyle.