"İlla ismimin sonuna bir baba, dayı, amca bir şey eklemen gerekiyor mu?"
"Ne deyim o zaman?"
"Sıtkı diyebilirsin. Sıtkı demen yeterli."
"Benden en az 30 yaş büyüksünüz ama."
Sıtkı gene tebessüm etti, iltifatın için teşekkür ederim genç adam. Bu tebessüm Asım'a bir yerlerden tanıdık geldi.
"Yani öyle demek istemedim, benden büyüksünüz yani."
"Neden senden büyüğüm?"
"Benden önce doğmuşsunuz çünkü."
"Ne oluyor 30 yıl erken doğunca?"
"30 yıl çok yaşamış oluyorsunuz."
"İnsanın ne kadar yaşadığı mı önemlidir; neler yaşadığı, nasıl yaşadığı mı?
"Bilmem, hepsi önemlidir galiba, yaşı büyük insanlar daha saygın olur.
"Kim demiş onu?"
"İlk kim demiş bilmem."
"İlk kim demiş diye sormuyorum. Sana kim dedi?"
"Bilmem. Annem demiştir galiba ya da okuldaki öğretmenlerim, öyle değil mi ama?"
Kısa bir süre sessizlikten sonra yönünü Asım'a çeviren Sıtkı, Asım'ın kahverengi gözlerinin içine bakarak sordu,
"Mesela senden üç yaş küçük birisi, sırf senden üç yıl az soluk alıp verdi diye senden daha mı az saygın?"
"Yoo, hiç olur mu öyle şey."
"Bu sürenin üç yıl değil otuz yıl olması bir şeyi değiştirir mi?"
"Bilmiyorum."
"En azından bilmiyorum demeyi biliyorsun Asım. Sen temiz bir insana benziyorsun."
Bir süre sessizce denizi seyrettikten sonra Asım bir soru daha sordu,
"Aslen nerelisiniz?"
Sıtkı yumuşak sesiyle Asım'ın sorusuna soruyla cevap verdi
"Neden sordun?"
"Merak ettim."
"Niye merak ettin ki?"
"Aslında merak etmedim, lafın gelişi hep sorulur ya."
"Hep sorulur mu?"
"Neden devamlı bilmece gibi konuşuyorsunuz, kafam zaten çok iyi değil."
"Rahatsız edici mi oldu kusura bakma."
Sıtkı şişesini yere bıraktı. Uzun sigaraların yan yana sıralandığı paketi cebinden çıkartıp Asım'a uzattı,
"Yakar mısın?"
"Yok." dedi Asım. "Ben bir süredir pek içmiyorum."
Sıtkı bir tane çekti paketten, sağ eliyle kahverengi kısmını tutarken sol elinin ilk üç parmağı arasında beyaz kısmını üç kere sıvazladı. Sigarasını yakmadan önce yanlamasına burnuna götürdü, her defasında sigarasını olduğu yerde döndürerek tütün kokusunu üç kere içine çekti. Nihayet sigarasını ağzına alıp yaktıktan sonra Sıtkı sordu:
"Derdini bana anlatmak ister misin?"
"Bir derdim yok."
"Bir derman arıyor gibisin."
"Evet arıyorum."
"Derdini kabul etmeyen dermanını bulabilir mi?" Asım bu soruya cevap vermek istemedi, başka bir soru sordu:
"Arkadaş olabilir miyiz sizinle?"
"Elbette, bir şartla."
"Şart mı? Nedir şartınız?"
"Bana siz demeyi bırakmanı rica ediyorum."
"Ama... Ama o saygıdan."
"Ben sana sen diyerek sana saygısızlık mı yapmış oluyorum? Saygı böyle bir şey mi?"
"Değil mi?"
"Sen nasıl rahat edersen öyle olsun. Ama ben artık bana böyle hitap edilmesine pek alışık değilim."
"Ama daha yeni tanıştık."
"Mesafeli mi kalmak istersin?"
Asım "Yok, mesafeden değil." dedi. Tam "Hem aramızdaki yaş farkı..." diyecekti ki cümlesini yarıda kesti,
"Anlaştık Sıtkı." dedi.
"Anlaştık Asım. Çok eğleneceğiz seninle."
"Nasıl eğleneceğiz?"
"Şu an yaptığımız gibi."
Sigarasını atan Sıtkı ayakucuyla izmaritin üstüne basıp bileğinden yaptığı sağ sol hareketiyle ezerek söndürdü. Bir süre daha sessizce yan yana denizi dinlediler.
"Benim derdim çok büyük." dedi Asım.
"Çok hızlı öğreniyorsun Asım, derdini bildiysen dermanını da bulacaksındır."
"Bir kız var okuldan, adı Gönül. Pardon Gönül değil. Konu kızlar işte..."
"Derdin gerçekten kızlar mı Asım?"
"Bilmiyorum. Şu an hiçbir şey bilmiyorum. Bana bir yol göster, akıl ver ne yapmam lazım."
"Biz arkadaş olduk. Ben senin mürşidin miyim ne yolu göstereyim? Akıl hocan mıyım ne aklı vereyim?"
"Mürşidim ol, akıl hocam ol o zaman. Benden akıllı bir adam olduğun belli."
Sıtkı gülümsedi. "Bunu hayatında ilk defa gördüğün bir şarapçıya mı söylüyorsun? Himmete muhtaç dede kime himmet ede?"
"Yardıma ihtiyacım var ama."
"Sana yardımcı olmam için mürşidin mi olmam lazım?"
"Senden çok şey öğrenebileceğimi hissediyorum." dedi Asım. Sıtkı kendini biraz önde doğru kaydırarak Asım'a döndü.
"Bence ben de senden çok şey öğrenebilirim Asım. Birbirimizden bir şeyler öğrenmek için arkadaş olmamız yeterli değil mi?" Asım da biraz öne kayarak Sıtkı'ya yöneldi.
"Benden bir şeyler öğrenmek için mi arkadaşım olmayı kabul ettin?"
"Tam olarak öyle diyemeyiz. Kim gönderdi seni Asım?"
"Kimse göndermedi."
"Bugün buraya gelmek niyetiyle mi çıktın evden?
"Hayır, hiç aklımda yoktu buraya gelmek. Otobüsü kaçırınca... Sen neden buradasın peki?"
Sıtkı, eliyle denizi göstererek
"Deryayı çok seviyorum!" dedi. Ellerini dizlerine dayayarak ayağa kalktı.
"Biliyor musun, buraya ilk geldiğim gün burada kalmak da benim hiç aklımda yoktu. Kendine iyi bak Asım, ne zaman bir nefese ihtiyaç duyacak olursan ben buradayım."
"Gidiyor musunuz? Yani gidiyor musun?"
"Kalmak isterdim, ama şimdi gitmem lazım."
"Sen de kendine iyi bak lütfen."
"Bakacağım." deyip sol gözünü kırptı Sıtkı.
"Ha! Bu arada Rumeli, Selanik'ten."
Sağ eliyle yerdeki şişesini, sol eliyle kasetçalarını aldı. Sıtkı hiç yalpalamadan, dümdüz yürüdüğü yolda her biri yalnız bankların önünden geçerken döş cebinden bir kaset çıkardı. Kaseti mukaddes bir nesneyi öper gibi bir kere öptü, kasetçalarına koydu, play tuşuna bastı. Kasetçalardan yükselen ses dalgaların sesine karıştı.
"Bir fırtına tuttu bizi, deryaya kardı
O bizim kavuşmalarımız a yarim, mahşere kaldı
O bizim kavuşmalarımız a yarim, mahşere kaldıMapushanede yata yata, yanlarım çürüdü
Pencereden baka baka aa yarim, ela gözler süzüldü
Pencereden baka baka aa yarim, ela da gözler süzüldü"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASIM
RomanceAnkara'dan gelip İzmir'de üniversitede okuyan Asım iç çatışmalar yaşamaktadır. Her Cuma yeni bölümüyle.