Işığıyla denizi aydınlatan dolunayla baş başaydı Asım. 01.07'yi gösteren saati koluna ağırlık eder hale gelmişti. Kordonunu çıtlattı, itinayla sol cebindeki parasının yanına yerleştirdi. Taksiye parası yetseydi hiç değilse kendi evine giderdi.
Bugün 12 Nisan. Babasının maaşını alıp Asım'a harçlığını göndermesine üç gün var. İlçe nüfus müdürlüğünde memurluk yapan lise mezunu Mehmet Bey tek maaşıyla iki evladını okutmak için elinden geleni yaptı. Gerektiğinde, yıllarca salonlarının baş köşesinde duvarlarını süsleyen baba yadigarı fosilli damla kehribar tespihi bile sattı. Şükür ki Asım'ın İzmir'e gittiği sene evin ilk çocuğu Kasım, Van'ın merkeze uzak küçük bir köyünde tek sınıflı bir okula sınıf öğretmeni olarak atandı. Kasım'ın mecburi hizmet süresi doldu ama Ankara'ya atanmaya hizmet puanı yetmiyor. Kasım da ilk dört yıl Asım'a arada sırada harçlık yollardı. İki yıldır okulu zamanında bitirmemesini başına kakıyor. "Babamın yolladığına karışmıyorum. Kardeşimsin, ama ben de burada çürümeden Ankara'dan öğretmen bir kız bulur bulmaz düğün yapacağım. Biraz beni örnek al, babamın tek oğlu sen değilsin, annemim üç bileziği neye yetecek." diyor. Annesinin 8 gramlık 22 ayar burma bileziklerden birini bozdurduğunu, onun parasıyla teyzeleri için kefil oldukları banka borcunun sıradaki taksitini ödediğini Kasım henüz bilmiyor. Anneleri Hatice Hanım'ın gençliği günde üç öğün üç erkeğin karnını doyurma koşuşturmasıyla geçmiş. Halinden kimseye şikayetlenmez, sadece kardeşi Meryem'e "Bizim evin mutfağında bir günde pişirilenle iki düzine aç doyuracak hayır kazanı kaynar valla." derdi arada sırada. Meryem, her fırsatta kocası Ferhat'a "N'olur şu borçlarını düzene koy, dünya malı için benim varım yoğum ablamla aramı bozma." diyor.
Asım bardaki türkünün kendini neden bu kadar etkilediğini, Sıtkı'ya Derya'dan bahsederken neden Gönül dediğini düşündü.
"Gönül ne zamandır aklıma bile gelmiyor, Derya'nın aklımda olmadığı bir dakika bile yok. Gönül'e karşı içimde hâlâ bir şey var mı?"
"O zaman Derya'ya olan hislerim yalan mı? Ben ahlaksız biri miyim?"
"Neden birbirine hiç benzemeyen bu iki kıza sevdalandım?"
Asım dakikalarca sorularına cevaplar aradı. Cebindeki saat 02.45'i gösteriyordu.
Okula gitmeden önce eve gidip bir banyo yapmaya, üstünü değiştirip tıraş olmaya karar verdi. Okula gittiğinde ne yapacağını, Derya ile ne konuşacağını, lafa nasıl girip söylemek istediklerini hangi sırayla söyleyeceğini planlamaya çalıştı.
"Okulun kantininde oturmaya davet etse kabul eder miydi Derya?"
"Etrafta tanıdıklar olurdu kantinde. Başkalarının içinde böyle şeyler konuşması ayıp olur muydu Derya'ya?"
"Derya ya beni terslerse? Terslemese bile ya bundan sonra tebessümünden mahrum bırakırsa beni?.."
"Sınıftakilerin diline düşme ihtimali var bir de."
İki yıldır Asım'ın bunları düşündüğü bu kaçıncı gece? Saat 05.30'a yaklaşırken hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı. Bankından kalkan Asım sıcak yatağından kalkmışçasına kollarını geriye ittirerek, denize doğru bir güzel gerindi.
Belli ki bugün hava çok güzel olacak. Şimdi gevrek bir Ankara simidi olsa ne güzel giderdi. İlerdeki simitçiden tereyağlı bir simit aldı. İkiye böldü. Bir parçasını kalan suyuyla midesine indirdi. Plastiği yerleri süpüren belediye işçisinin kovasına bırakıp "Kolay gelsin." dedi. İşçi, küçük bir baş hareketiyle teşekkür etti.
Sahilin kayalıklarında yüksekçe, düzgün, büyük bir taş parçası bulup üzerine çıktı. Fırlattığı ilk lokmayı bir martı tuzlu suyun üstünden aldı. İkincisini bir başka martı havada kaptı. Simit bittiğinde martılar koro halinde seslendirdikleri şarkıyla Asım'a teşekkür ettiler.
Durağa varıp telefonunu eline aldığında saat 05.59'du. Bu sefer özellikle erken geldi. Güneş henüz tam doğmamıştı. Durakta kalan bir kişilik boş yere kimse oturmamıştı. Asım şimdiden oluşmaya başlamış sıraya girmek yerine durağın direğine dayandı. Diline dolanan türküyü kendi kendine mırıldanmaya başladı.
"Seher vakti garip bülbül öterken
Kirpiklerin oku yar yar cana batarken
Cümle alem uykusunda yatarken
Kimseler görmeden, yar oy yar oy yar..."
Sıradakiler ve duraktakilerin çoğu az önce gelen otobüse binip balık istifi pozisyonlarıyla uzaklaşmışlardı duraktan. Asım gece planladığı gibi hiç eve uğramadan direkt okula mı gitsem diye düşündü. Eve girerse geri çıkmamaktan endişeleniyordu. Geceden yaptığı konuşma planlarıyla girdiği ama sonunda konuşamadan çıktığı günlerine yeni bir gün daha eklemekten korkuyordu. Bu haliyle, banyo yapmadan ve yeni kıyafetleri olmadan Derya'nın karşısına çıkmasının da mümkün olmadığına kanaat getirdi.
Bineceği otobüs iki adım ilerisinde durdu, tıslayarak kapısını açtı. Asım binmek için duraktaki bekleyen herkesin geçmesini bekledi.
Adımını atıp otobüse girdiğinde önünde kart basacak iki kişi vardı. Otobüsün şoförü başparmağıyla işarete parmağı arasında sıkıştırdığı bıyıklarını çekiştirerek düzeltmeye çalışıyordu. Asım acaba bu şoför dün geceki şoför olabilir mi diye düşündü. Dün gece ardından küfrettiği şoföre, bir çuval inciri berbat etmemin önüne geçtiğin için teşekkür ederim dedi içinden.
Sıra Asım'a gelip kartını okuyucuya bastığında çıkan ses kartında yeterli bakiye olmadığı anlamına geliyordu. Asım olduğu yerde bir sağa bir sola döndü. Sanki sonuç değişecekmiş gibi aynı kartı tekrar okuttu. Şoför gayet donuk bir yüz ifadesiyle,
"Yolculardan yardım isteyebilirsiniz." dedi.
Asım geri mi insem diye düşünürken Asım'ın arkasındaki uzun tırnakları kırmızı ojeli kız Asım'ın yanından uzattığı eliyle kartını okutuverdi. Kız, "Ben yardımcı olabilirim." dediğinde Asım kendini mor lavanta bahçelerinin ortasında gibi hissettiren kokuyu alıyordu. Arkasını döndüğünde içi cız etti. Bu hafta benzettiği beşinci başkası olmasını dileyerek gözlerini ovuşturdu. İçinden "Şu an zamanı değil. Hayır hayır bu halde değil..." derken. Kız seslendi:
"Aaa, Asım!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASIM
RomanceAnkara'dan gelip İzmir'de üniversitede okuyan Asım iç çatışmalar yaşamaktadır. Her Cuma yeni bölümüyle.