prologue

6.7K 142 89
                                    

Bardağın dibinde kalan votkayı kafama dikip gittikçe yükselen müzik yüzünden yüzümü buruşturarak ayağa kalktım. Oturduğumuz locanın diğer tarafında kalan erkek arkadaşımın bakışlarına, elimdeki çantayı kaldırarak cevap vermiştim. Yüzündeki ifade değişmediğinde gözlerimi devirip dudaklarımı oynattım. Lavaboya.

Berbat bir geceydi.

Galatasaray'ın 24. şampiyonluğunu kutlamak için bütün takımla beraber Ulus'ta bir mekandaydık. İkimiz de böyle yerlerden ve hareketten o kadar nefret ediyorduk ki, gecenin en çok surat asan ikilisi olarak bizi gecenin başından beri izleyen bir çift gözün ne düşündüğünü tahmin etmek çok zor değildi. Muhtemelen ilişkimizde yolunda gitmeyen şeyler olduğunu yorumluyordu. Eh, pek de yanlış sayılmazdı.

Yüksek topuklar yüzünden ağrıyan bileklerimle ağır ağır yürüyerek lavaboya ulaştım. Gerçekten çok içmiştim ve aramızdaki buz gibi iletişimsizliğin sebeplerinden biri de buydu. O içki içmemden nefret ediyordu, ben de içki içmezsem burada olmaya katlanamıyordum. Ne örnek ilişkiydi ama..

Tuvaletin kapısını araladım ve lavabonun önünde makyajını tazeleyip dans eden Kath ile göz göze geldim. Zaten mekanı sadece Galatasaray kutlamaları için kapattıklarından tanımadığımız biriyle karşılaşma şansımız yoktu. Tehlikeli olan da buydu muhtemelen.

Yüzüme samimi bir gülümseme kondurup yanına yürüdüğümde bu gece benim aksime en çok eğlenen kadınla yan yana durup aynadaki yansımalarımıza şöyle bir baktım. "İnanılmaz," dedim gülerek. "Bütün gece dans ettin ama hâlâ inanılmaz bir enerjin var."

"Sen iyi misin?" diye sordu bana dönerek. Onun yüzünde de her zamanki gibi sıcak bir ifade vardı. "Wanda karın ağrın için hap aradığını söyledi."

Bu, gecenin başında henüz Rams Park'tayken 'Senin suratın neden öyle?' diye soran Wanda'ya verdiğim cevaptı. 'Karnım çok ağrıyor da,' demiştim. Kesinlikle yaşadığım saçmalıklar yüzünden bu halde değilim.

"Hallettim onu." dedim bir yalan daha söyleyerek. "Masaya geçtiğinde bana bir cin daha söyler misin?"

"Tabii ki." dedi omzuma dokunarak. İşi bitmiş olacak ki son bir kez daha gülümseyip lavabodan çıktı. Sonunda yalnız kaldığım için titreyen parmaklarımla lavabo tezgahını tuttum ve aynaya bakarak derin bir nefes aldım. Yüzlerce tweet okumuştum bu gece. İnsanlar şampiyonluk kutluyor olmalarına rağmen aralarının bozuk olduğunu fark etmişti.

Demek ki artık saklamaya bile gerek duymuyorlardı ve tüm bu hengame bittiğinde Kerem ve beni ciddi bir konuşma bekliyordu.

Lavabonun kapısı sertçe açıldığında bir an boş bulundum ve elimi göğsüme götürerek nefesimi verdim. Diken üstündeydim ve bunun en büyük sebebi oydu.

Gözlerimiz aynadaki yansımalarımızdan kesiştiğinde derin bir nefes daha aldım. "Ne istiyorsun Barış?"

"Ne istediğimi biliyorsun," dedi yaslandığı kapıyı tek hamleyle kilitleyerek. Kabinlerde birinin olup olmadığını bile kontrol etmemişti. Ondan ve bu kadar rahat bir insan olmasından nefret ediyordum.

"Bilmiyorum." dedim ve aynaya doğru eğilip rujumu sürmeye başladım. Yanımda başka bir renk getirmediğim ve onun kırmızı rujlarım hakkında düşündükleri yüzünden içimden kendime küfrediyordum.

"Beni tebrik etmeyecek misin?" diye sordu yanıma yaklaşırken. Bütün gece ondan tarafa bakıp bir şey çaktırmamak için kendimi öyle sıkmıştım ki, üzerime doğru yürüyüp belime sarılan hali onu bu gece dikkatlice süzebildiğim tek andı. Üç düğmesini açtığı beyaz gömleği ve altındaki salaş, gri pantolonuyla her zamanki gibi görünüyordu. Her zamanki gibi kusursuz.

Blamed | Barış Alper YılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin