Bundan sadece bir hafta önce Barış'a çok kızgındım.
Neden bilmiyorum. Beni kullandığını düşünüyordum, hayatında başka biri olmamasına rağmen buna inanamıyordum. Her şeyi birlikte mahvettiğimizi düşünüp duruyor ve ondan tüm benliğimle nefret ediyordum.
Çünkü hep ona kapılıyordum.
Beni hata yapmaya, kendimi kaybetmeye alışkın bir insan haline getiren oydu çünkü.
Ondan kurtulmak istiyordum.
Oysa Barış'ın beni hiçbir şeye zorladığı yoktu. Onu yanımda istiyordum, onu bir gün gideceğine emin olduğum için sürekli öpmek istiyordum, onunla uyumak istiyordum, onunla olmak istiyordum. Ama bunların hiçbirini yapamıyordum.
Kendi korkularım, kendi kaygılarım yüzünden Barış'a da berbat davranıyordum. Onu kullanıyor gibi davranan bendim. İsmini inlediğim gecelerden sonra kaçar gibi giden ve bir kez bile yanında uyanmayan bendim.
Çünkü sabah kalkıp da gördüğüm ilk şey o olsaydı onu bırakamayacağımı bir tek ben biliyordum.
Alkışlar duyuyordum. Birkaç farklı dilde 'öp' diye bağırıyordu birileri. Sonra biri birine kızdı, en son İngilizce'de anlaşıldı ve hep bir ağızdan 'Kiss' nidaları başladı. Gülüşmeler, kahkahalar duyuyordum.
Nabzımı, tekleyen kalbimi, kesik kesik nefeslerimin göğsümü parçalar gibi dövdüğünü duyuyordum.
Bir de.. Barış'ın bana 'yapma' dediğini duyuyordum. Bunu dudaklarından değil gözlerinden okuyordum.
"İnci?" dedi Kerem. Yüzü gülüyordu. Beklentiyle gözlerime baktı. "Sevgilim cevap vermeyecek misin?"
Her şey benim hatamdı.
Sonuçta bir gün bu anın geleceğini biliyordum. Kerem benimle evlenmek istediğini defalarca dillendirmişti, kendimi buna hazırlamalı ve vereceğim cevaptan emin olmalıydım.
Ama Barış'a 'ben evleneceğim' derken hissettiğim gibi hissetmiyordum artık. Yapabilirim sanmıştım ama ağlamamak için çenemi sıkıyordum. Ne diyebilirdim ki? Hayır mı? Bunu herkesin içinde Kerem'e yapamazdım. Takım arkadaşları, yönetim, kameralar.. Baş başa olduğumuz bir an olsaydı verebileceğim cevap kesinlikle bu olurdu ama şimdi bunu öylece söyleyemezdim. Evet desem ne olurdu? Eğer kafamı kaldırıp Barış'a bakarsam, bunu da ona yapamazdım. Biliyordum. Onu üzmek en son isteyeceğim şey bile değildi ama bir şekilde sürekli bu duruma düşüyorduk. Bu yüzden gözlerimi yüzük kutusundan çekmeden hızla başımı salladım.
Benden bu işareti bekleyen Kerem gülerek ayağa kalktı ve benim gözlerimden durduramadığım yaşlar birer birer akarken ellerini belime sardı. Bu sırada alkışlar ve ıslıklar yankılanarak kulağıma çalınmaya devam ediyordu.
Herkes mutluluktan ağladığımı düşünürken başımı Kerem'in omzuna yasladım ve kendimi sıkmaya çalıştım.
Ne zaman bu kadar kaybolmuştum ben?
Elimi dudaklarıma götürdüm ve hıçkırmamaya çalıştım. "Kerem.." diye mırıldandım ne diyeceğimi hiç bilmediğim için. İyi bir oyuncu bile değildim ben. Sadece her şey işimi kolaylaştırıyordu. Kerem neden ağladığımı anlamıyordu. Mutlu ya da üzgün olduğumu fark edecek kadar tanımıyordu beni. O bizi kutlayan arkadaşlarına dönüp "Akşam bunu kutluyoruz!" diye bağırdığında gözlerimi çevrede gezdirdim.
Barış yoktu. Gitmişti.
-
İnci:
Neredesin?İnci:
Eve geliyorum.Barış:
Gelme.Barış:
Yalnız kalmak istiyorum.İnci:
Konuşmamız lazım.Barış:
Ne konuşacağız İnci?
İstediğin olmadı mı?
Mutluluklar dilerim. Kerem seni
çok mutlu edecek eminim. İstediğin
gibi.İnci:
Ne mutluluğu?
Bilmiyor muydun bunun olacağını
Barış? Ben biliyordum. söyledim sana da.
Evlenme teklifi edince her şey değişti mi?
Vaz mı geçtin herkese söylemekten? Bu sabah
öyle demiyordun?Barış:
Senin bu kadar aptal olmadığına,
Kerem böyle bir saçmalık yaparsa onu
reddedecek kadar kendini kaybetmediğine
inanıyordum daha çok.Barış:
Ama yanıldım. Seninle ilgili yanılmadığım
tek bir şey var. Her defasında hiç
yanıltmıyorsun.İnci:
Neymiş o?Barış:
Önüne ne zaman Kerem ve beni
seçme şansı gelse, sen hep onu seçiyorsun.Barış:
İstediğin gibi olsun İnci.Barış:
Artık hayatında olmayacağım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blamed | Barış Alper Yılmaz
Cerita Pendek-"Nefret ve açgözlülüğümüz yüzünden çok şey kaybettik. Şimdi kimi suçlayacağız?"