Bir ay.Barış'ı son görmemin üzerinden geçen süre.
Ve bir dakika.
Bu da Barış'ı bir kadınla görmemin üzerinden geçen süre.
Parmaklarım dudaklarımda, tırnaklarımı yememek için kendimi yiyip bitirirken ekranı bir kez daha yeniledim. Teknik olarak onu biriyle görmüş sayılmazdım, bir kadın oyuncuyla aşk yaşadığına dair haberleri çıkmıştı ve ikisinin fotoğrafları birçok haber sitesinde yan yanaydı.
Üstelik bu ne kadar büyük bir olaysa, kızı bir mekan çıkışında yakalayan muhabirler ismini Barış'la birlikte geçirmekten hiç geri durmamış ve kıza bu haberlerin gerçek olup olmadığını sormuştu.
"Barış Alper Yılmaz'la ilgili çıkan haberler için ne söylersiniz?"
Videoyu defalarca baştan sona izledikten sonra beynim kızın 'tanışmıyoruz bile' dediğini anca algılayabilmişti.
Yeterliydi.
Uygulamayı ve ardından telefonumun tuş kilidini kapatıp bir kenara atarken oturduğum koltukta rahatsızca kıpırdandım. Ne alakaydı şimdi bu?
Bir yanım, Barış milli takımda çok parlak bir dönem geçirdiği için böyle saçma sapan haberlerin çıkması normal diyordu. Maçları düşünmekten vakti mi var biriyle olmaya?
Ama diğer yanım...
Bir gün mutlaka olacaktı bu. Barış'ı biriyle el ele görecektim, muhtemelen muhteşem bir kadınla çok sevilen bir çift haline geleceklerdi. Hatta evlenecekti.. Bu sefer telefonu kapatmak güzel yorumları görmemi engellemeyecekti. Çünkü Barış böyleydi. Olduğu yeri o kadar güzelleştirirdi ki onu beğenmekten başka çare bırakmazdı kimseye.
Zaten bunu hak ediyordu.
Harika bir düğünle evlenmeyi, çok konuşulmayı, muhteşem bir aileye sahip olmayı..
Benimle alabileceği tek bir güzel söz bile yokken bir başkasıyla paylaşabileceği müthiş bir kariyeri.
Acaba ben neyi hak ediyordum?
Bir girdapta kapana kısılmış gibi yapayalnız kalmayı, çok uzun zaman boyunca birini bırak sevmeyi ona dokunmaya bile çekinmeyi, muhtemelen delirmemek için durmadan konuştuğum 7 kedimle birlikte uzun seneler geçirmeyi.
Gerçi.. Milli takım çeyrek finaldeydi ve hayat şimdi biraz daha yaşamaya değerdi.
-
Berlin, maçtan bir gün önce rüzgarlı, kasvetli ve yağışlıydı.
Barış'ın bu havadan nasıl keyif aldığını düşünmemeye çalıştım ve yanımda kahve alan Sera'ya döndüm.
"Otel bu caddenin sonunda mı demiştin?" diye sordum bana uzattığı karton bardağı alırken. Onunla geçen sene Amsterdam'da tanışmıştık ve Ferdi için sürekli İstanbul'a git gel yaptığı bir dönemde birlikte birçok defa dışarı çıkmıştık.
Hiç haberi yoktu ama dün gece 'maçlardan bir şey paylaşmadın, bu aralar şans perisi değil misin?' yazdığında bana dakikalarca ekranı izlettiren bir şey fark etmemi sağlamıştı.
"Evet." dedi başını sallayarak. Kendine bolca köpüklü bir kahve sipariş etmişti. Benimki dümdüz bir Americano'ydu. "Gitmek için çok acelecisin galiba."
Gösterdiği yola doğru arkasından yürürken üstümdeki ince hırkayı çekiştirdim. Bodrum 35 dereceleri gördüğü için gerçek bir kültür şoku yaşıyordum. Neyse ki sabahtan beri yağan yağmur bir süredir durmuştu ve artık o kadar da ıslak değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blamed | Barış Alper Yılmaz
Historia Corta-"Nefret ve açgözlülüğümüz yüzünden çok şey kaybettik. Şimdi kimi suçlayacağız?"