Barış'ı tekrar gördüğümde kelimenin tam anlamıyla bitik haldeydim.
Çünkü o sabah bile onu düşünmekten kafayı yiyecek raddeye gelmiştim.
Bütün gece rüyamda Barış'ı gördüğüm için uykularımdan kan ter içinde uyandığım yetmiyormuş gibi sabah kafam dağılsın diye izlediğim magazin programında da yine o vardı. Geceyi ülkenin tanınan simalarından biriyle geçirdiği haberleri her yerdeydi.
Şok hissi.
Artık birileriyle adının geçip durmasına alışmam gerekiyordu çünkü bunu hep yapıyorlardı ve hep yalan çıkıyordu. Üstelik ben de Barış'ı tanıyordum ve böyle taraklarda bezi olmadığını biliyordum. Ama yine de bilmek hissettiğim o korkunç hissi dizginleyemiyordu. İsminin yanında başka bir ismi görünce bile deliren ben, ona hala ne yaşattığımın biraz farkında mıydım? Elimden bir şey gelmiyordu ki.
"İçimi baydığını biliyorsun değil mi?" dedi Melike kaşlarını çatıp yanıma otururken. Beni zorla koltuktan kaldırıp mutfağa götürmüştü ama burada da sandalyenin üstüne tünemiş tweet okuyordum.
"Ne yapayım?" diye sordum. "Biri bu sabah İngiltere'de olduğunu söylemiş. Transfer görüşmesi için mi gitti acaba?"
Eğer İstanbul'dan başka bir yere taşınması gerekirse bu büyük bir ligin hatrı sayılır bir takımına ve şehrine olurdu. Acaba o zaman ne yapacaktım?
"Çok merak ediyorsan ara sor İnci. Didik didik ettin resmen telefonunu." dedi gözlerini devirerek. "Daha geçen akşam ailesiyle Rize'de demiyor muydun ya?"
"O birkaç gece önceydi." dedim. "Tatili daha bitmedi."
"Hem uzak kalmak istiyorsun hem de uzak kalmayı beceremiyorsun.." dedi oflayarak. Bunu ben de biliyordum. Resmen kafayı yemiştim. Ülkede binlerce genç kızın Barış hakkında düşündüklerini bilince kıskançlıktan nefesim kesiliyordu. "Akşam dışarı çıkaracağım seni. Sakın itiraz etme gözümün önünde dedektif olmana izin veremem. Kafamız dağılır beni şu bir aralar çok övdüğün kulübe götürürsün."
"Hangisiydi o?" diye sordum. Çünkü 'bir aralar' oldukça uzun zaman öncesini ifade ediyor olmalıydı. Kulüplere giden, kalabalık arkadaş grupları olan ve eğlenmeyi çok seven İnci'yi oralarda bir yerlerde bırakmıştım.
Melike saatler sonra beni ikna edip bahsettiği kulübe götürmeyi başarmıştı. Etiler'de bulunan mekan, lüks ve özellikle de son zamanların en gözde yeriydi. Referansla girebildiğin türden bir yerdi. Ya çok ünlü bir ismin ve yüzün olacaktı ya da o ünlülerden birini tanıman gerekiyordu. Benim hangisi olduğum belliydi. Mekanda görüntü kaydetmek kesinlikle yasak olduğundan ve bizim futbolcu bir arkadaşımız olduğundan, çok uzun zaman boyunca buraya gelmiştik. Yani Kerem'den önce. Biz gerçekten arkadaşken.
Normal şartlarda onu görebileceğim ihtimali yüzünden buraya asla gelmezdim ve açıkçası ismimin hala listede olup olmadığını da bilmiyordum. Ama sabah İngiltere'den gelen fotoğrafı üstüne bir de kendisi bir instagram storysi paylaştığında, sonunda onu göremeyeceğime ikna olmuştum ve buradaydık işte.
Mekan devasa değildi. Genelde insanlar birbirini tanırdı. Tabii ben gelmeyeli nelerin değiştiğini bilemezdin ama Barış'ın buraya gelmeye devam ettiğini biliyordum ve nedenini de anlayabiliyordum. Kalabalık, seçkin bir kitleden oluşuyordu; ünlüler ve onların çevresindekiler burada sıkça görülürdü. Vaat ettiği gizlilik hepsinin ilgisini çekiyordu. Ne de olsa burada olan burada kalırdı. Kristal avizeler, kadife koltuklar ve duvarlardaki sanat eserleri mekanın lüks atmosferini tamamlıyordu. Hafif caz müzik fonda çalıyor, insanların düşük sesli sohbetleri ve gülüşmeleriyle karışıyordu. Daha gece başlamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blamed | Barış Alper Yılmaz
Short Story-"Nefret ve açgözlülüğümüz yüzünden çok şey kaybettik. Şimdi kimi suçlayacağız?"