1.3 | Miss me more.

2.7K 187 70
                                    


"Gidelim buradan."

Bu cümleyle birlikte gerçek hayata geri döndüğümde, hiç istemesem de başımı iki yana sallamak zorunda kaldım. "Melike'yi bırakamam." dedim sesim onu da bırakmak istemediğimi buram buram haykırırken. Islanan göz altlarımı silmek için parmaklarımı kolundan çektim.
"Sende mi kalıyor?" diye sordu. Bu kez başımı onaylamak için salladım. Göz kalemimi dağıtmış olacağım ki, duvara yasladığı elini yüzüme götürüp birkaç yerde de yavaş yavaş o gezdirdi parmaklarını. "Ne zaman gidecek?"


"Barış.." dedim gülerek. "Bilmiyorum."


Hep sabırsız bir adam olmuştu ama son zamanlarda birbirimize yaşattığımız kaybetme korkusu yüzünden artık bunu yadırgayamayacaktım. Çünkü artık sabırsızlık konusunda yarışabileceği biri vardı. Sadece ona bakarken bile midem kasılıyor, bacaklarım sızlıyordu. Beni alsın, sarsın, bana istediğini yapsın istiyordum. Benimle konuşsun, beni öpsün, bana yaşadığımı hatırlatsın. Onu duymak istiyordum, onu inletmek istiyordum. Ona yaşadığını hatırlatmak istiyordum.


Önce ofladı. Sonra aklına dahiyane bir fikir gelmiş gibi, "O zaman önce onu bırakalım. Sonra seni bana kaçırayım?" diye sordu.


"Alnımıza da az sonra sevişeceğiz yazdıralım mı?" dedim alayla. Parmaklarım yine omzundaydı, bir eli sıkıca belimi kavramış, diğerini duvara yaslamış ve yeterince yakın değilmişiz gibi üzerime eğilmişti. İradem çelik gibi olmalıydı, aksi halde böyle bir adama karşı koymam mümkün değildi.


"Ne dedin?" dedi gülerek. En az benim kadar eğleniyordu. Onun sesini böyle duymayı o kadar özlemiştim ki.. "Anlamadım, ne yapacakmışız?"


Alt dudağımı ısırmamla gözleri bir kez daha dudaklarıma indi. Sevişecektik. Sevişecektik değil mi?


Onunla olduğum kişi tam olarak buydu. Onunla oynamayı, onu kıvrandırmayı, beni istediğini görmeyi çok seviyordum. Kulağıma fısıldadığı arsız sözleri, kulağına fısıldadığım arzulu fısıltıları, teninde bıraktığım tırnak izlerini ve tenimde bıraktığı morlukları görmeyi seviyordum. "Hiçbir şey." diye mırıldandım omuz silkerek. "Bu durumda ne yapabiliriz ki? Benim arkadaşım var.. Senin arkadaşların var.."


"Benim seninle olmama engel olabilecek kimse yok bu dünyada." dedi lafımı keserek. Sonra aklına başka bir şey geldi. Duvardaki eli çeneme, baş parmağı da elmacık kemiğimin üzerine çıktı ve yüzümü büyük bir baskı uygulayarak onun yüzüne doğru bir daha kaldırdı. "Benim gözüme senden başka görünen tek bir kadın yok. Biliyorsun değil mi?"


Tuhaftı. Gerçekten. İlişkimiz boyunca benden hiçbir zaman onun bana gösterdiği sadakati talep etmemişti ama her seferinde bana ne kadar sadık olduğunu kanıtlama arzusu içerisindeydi. Buna bu kadar önem veren bir adama, çok uzun süre inanmamıştım. Çok uzun süre ikimizi de korkunç bir azabın içinde bırakmıştım.


Artık yapamıyordum. Ne kendime ne de ona.


"Biliyorum." dedim başımı sallayarak. Barış ben o evlilik teklifini hiç kabul etmedim demek istedim. Evlenmiyorum onunla. Daha o gün ayrıldık. Haftalardır yaşadığımız şey saçma sapan bir kabustan başka bir şey değil demek istedim. Ne tepki vereceğini kestiremiyordum. Böyle aniden söylemeyi de istemedim. Yarın vakit bulacaktım. Yarın her şeyi konuşacaktık.


"Sonunda tatilin bitti demek.." dedim nazlı bir sesle. Bunu söylememi hiç beklemiyor olacak ki, başını arkaya attı ve keyifli bir kahkahayı özgür bıraktı dudaklarının arasından. Bu melodik, şiir gibi sesi duymak bile normalde deli gibi etrafa bakmama neden olurdu ama hayır, başımı arkamdaki duvara yasladım ve doyasıya o gülüşü zihnimin her zerresine kazıdım.  Ondan uzak kalma kararı içimden ameliyatla çekilmiş olmalıydı. Biri gelir, bir şey olur korkum bile ona olan arzumun ve özlemimin önüne geçemiyordu. Hayatımda hiç olmadığım kadar pervasızdım.


"Hayatımın en kötü yazı için teşekkürler sevgilim." dedi bana uzanarak. Yanaklarıma bıraktığı art arda öpücüklerden kurtulmaya çalıştım. Sakalları yüzüme batıyordu ve bu ufacık alışkanlığı bile özlemekten ölecektim neredeyse. Bir de bana sorsaydı ne kadar kötü bir yaz olduğunu.

.
"Ya Barıış!" dedim gülerek. Tamam. Bu kadarı yeterliydi. Şimdi içeriden Melike'yi alacak, huzurlu bir uyku uyuyacak ve sabah ilk iş Barış'a gitmenin bir yolunu bulacaktım.


"Yahu nereye?" dedi koluma asılarak. "İki dakika daha."


"Biri görecek.." dedim boynuma ilerleyen dudakları yüzünden kıkırdayarak. "Ne olur daha fazla mahvetme beni."


"Mahvetmiyorum kızım seni." dedi ve tüm çabalarıma rağmen boynuma birkaç öpücük daha bıraktı. "Çok seviyorum seni."


Hâlâ. Her şeye rağmen. Ona yaşattığım bütün korkunç hislere rağmen.


Gülerek başımı çevirdim ve otoparka gittiğini düşündüğüm dar yola baktım. "Araban burada mı?" diye sordum. 


"Noldu?" dedi benim gibi yola bakarak.


"Hadi git." dedim elimi kaldırıp onu kovar gibi. "Ben de şimdi Melike'yi alıyorum ve hemen gidiyoruz. Ne işin var zaten senin burada, bu grupla?"


Onu bir kez daha güldürmenin verdiği keyifle başımı yana eğdim. Temmuz sıcağı zaten tüm nemiyle üstüme üstüme basıyordu, bir de beni böyle yakmasaydı keşke. "Hayvanatlık seviyesi falan.." dedi alayla. "Nasıl söz dinlediğimi bir görseler.."


"Hmm," dedim parmak uçlarımda yükselerek. Kollarımı boynuna doladım ve ensesinde biraz daha uzun bıraktığı sarı saçlarını parmaklarımın arasına aldım. "Herkese aslan bana kedisin yani?"


"Hmhm," dedi kendini dudaklarıma doğru iterek. Gülümseyen dudaklarımızın sertçe çarpışmasıyla bu kez onu öpmek için hareketlenen ben oldum. 


Barış'ı öpmek. Dünyanın en şanslı kadınıydım.


Yumuşak dudakları, sanki susuzluğumu gidermek için ağzımın içinde ustaca eziliyordu. Sıcak dili, içimdeki ateşi daha fazla körükleyebilirmiş gibi benimkine asılıyordu. Bu kez ensesindeki saçları çekiştirerek yüzünü kendime göre hizalamaya ve baskın taraf olmaya çalışıyordum. Ona karşı hep çok yüksektim, hep durmayan bir istek içerisindeydim ama ilk defa bu kadar açtım. Nefesimiz kesilene kadar bir yarış halindeydik. En sonunda, artık dayanamayacağımız yere geldiğimizi anladığım an alt dudağını sertçe ısırarak bu geceden ona bir iz bırakmaya çalıştım.


"Hassiktir." diyerek geri çekildiğinde, gözlerinde yer edinen şokla geriye doğru bir adım attı. Nefes nefese inip kalkan göğsümle, orada durmuş eserime bakıyordum. Hoşuna gideceğini biliyordum ama baş parmağını alt dudağına götürüp parmağına gelen kanı gördüğü an, koyu ela gözlerinde böyle bir ifade göreceğimi bilmiyordum. Dağılan saçlarımı geriye atarken bu ifadeyi unutmaya çalıştım. Yoksa bu geceden sağ çıkamayacaktım.


"İnci.." dedi başını sallayarak. Üstüme yürüdü, belimi sıkıca tutarak vücudunu vücuduma yasladı ve diğer eliyle boynumu kavradı. "Veremeyeceğin sözler varken oynama benimle."


Tam dudaklarımı aralayıp arsız bir cümle kurmaya heveslenmiştim ki, duyduğum seslerle birlikte aniden onu az önceki gibi benden uzağa ittim. Sahada kimsenin yıkamamasıyla meşhur adam, benim bu hareketimle sendeleyerek geriledi.


İki genç yaştaki vale, birbiriyle konuşarak köşeyi döndü ve bizi görmeleriyle konuşmayı kesti.

"Tamam tamam." dedim sesimi yükselterek. Barış'a bakıyordum ve dümdüz sohbet ediyormuşuz gibi davranıyordum. "Ayarlarız onu. Kampa katılacaksın zaten sonra. Beşiktaş maçı da var."


"Barış bey arabanızı mı istemiştiniz?" dedi çocuklardan biri. Barış'ın kısık gözleri benden çekildi ve onlara dönerken ifadesi düpedüz sertleşti.


"Aynen kardeşim," dedi dudağının kenarını kaşıyarak. "Ön tarafa getirsene sana zahmet."


Çocuklardan biri başını sallayarak hızla yolun devamıma doğru yürüdü. Öbürünün belli ki gidesi yoktu. "Görüşürüz o zaman." dedim tatlı bir gülümsemeyle. 


Görüşecektik de.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 09 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Blamed | Barış Alper YılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin