0.1 | I feel your aches

3.4K 133 44
                                    


Bazı insanlar bazı insanların felaketidir.
Bazen, bazı insanlar kendisinin felaketidir.

Barış'ı suçlayamam. Bugün aynada gördüğüm kadından nefret ediyorsam en büyük suçlu benim.

Onun cazibesine aldanmak, kulağıma fısıldadığı güzel sözlere kanmak ve erkek arkadaşımı aldatmak benim hatam.

Aramızdakilerin 'tam olarak' ne zaman başladığını bilmiyorum.

Barış'la tanışıklığımız Kerem'den öncesine dayanıyordu. Biz herkesten uzaklaşıp hayatımızı bambaşka bir yöne çevirmeden önce, ortak bir arkadaş grubumuz vardı.

8-10 kişilik, üniversite hayatını mekan mekan gezip içmekten, dans etmekten ibaret sanan hareketli bir grup. Ve Barış Alper Yılmaz.

Grubun süper-starı gibiydi.

Mert bir gece yanında onu da getirdiğinde hayatıma ansızın girmişti ve o günden sonra da çıktığı bir an bile yoktu. Klein'daydık ve Selin kulağıma fısıldayana kadar bu çok yakışıklı kuzenin Galatasaray'da oynayan bir futbolcu olduğundan bihaberdim.

Ama hissetmiştim.

Bu konuda yazılan binlerce kitap, şarkı, çekilen filmlerin ne dediği umurumda bile değil. O gün onun elini sıktığımda bu çocuğun benim hayatımda bir yeri olacağını biliyordum.

Oldu da.

Beni şimdi hayatımda olan adamla tanıştırdı ve aramızdaki her şey de ondan sonra başladı.

-

"Sakın!" dedim lavabodan hızla inerek. Kolundan tutup önüne geçmeye çalıştım. "Sakın! Yapmayacaksın bunu! Barış sakın. Yalvarırım yapma. Bunu böyle öğrenemez. Yapamam bunu ona!"

Gözlerinden geçen bakışı yakaladığımda neredeyse bana kırıldığını düşünecektim. Kendini geri çekip eliyle sakallarını yokladı ve bir şey söylemeden tuvalet kabinlerinden birine girdi. Bu bana yardım etme şekliydi. Gerisi bendeydi.

Aynaya baktım ve dağıttığı kırmızı rujumu, kalçalarıma doğru toplanan elbisemi süzdüm. Düşünmeye vaktim yoktu. Kapı defalarca kez çalmaya devam ediyordu.

"Kerem?" diye seslendim kapıya doğru. Başka biri olmamasını umuyordum. Elbisemi düzelttim ve sağ avucumu dudaklarıma yaslayarak kapıyı açtım. Oydu. Buradaydı. Bir kez daha, bu kez ağlar gibi ismini söyledim. "Kerem.. Midem çok kötü.."

Endişeli gözleri beni bulduğunda midem bulanıyormuş gibi yapıp lavaboya koştum. Avcumu tekrar dudağıma yasladım ve kendi rujumu kendim bozuyormuşum gibi öğürmeye çalıştım. Arkamdan gelip saçlarımı topladığında korkudan kendimi rolüme o kadar kaptırmıştım ki gerçekten neredeyse kusmak üzereydim. "Bu kadar içme demiştim." dedi eliyle sırtımı okşayarak.

Biliyordum. Söylemişti. Bana söylediği, yapmamam gereken o kadar çok şey vardı ki.. "Çok kötüyüm.." dedim bu kez gerçekten ağlamaya başlayarak. Kusmayacağımı anladığında çeşmeye uzandı ve ellerini ıslatarak yüzümü, dudaklarımın çevresini silmeye başladı.

"Güzelim benim," dedi eli yanaklarımda gezinirken. Gözyaşlarımı silmesini hiç hak etmiyordum. "Tamam. Hemen götüreceğim seni. Daha iyi misin?"

Yutkunarak başımı salladım. Başımı onun omzuna yaslayarak beni çıkarması için koridora doğru adımladım. İçeride Barış'ın olduğunu bilmek ve onun ne yapabileceğini hiç bilmemek beni düştüğüm cehennemde iyice dibe çekiyordu.

-

"Daha iyi misin?"

Kerem uzattığı kupayı aldığımda elini ıslak saçlarımda gezdirdi ve çenemi tutarak yukarı kaldırdı. "Saçlarını kurutman lazım."

Kurutmayacaktım. Belki hastalanır ve biraz olsun cezamı çekerdim. "İyiyim." dedim başımı sallayarak. "Çok geç oldu. Yatmayacak mısın?"

"Duştan çıkmanı bekledim." dedi. "Konuşuruz diye düşünüyordum."

Dudağımı ısırarak kaşlarımı kaldırdım. "Ne konuşacağız?"

Birçok şey söylemesini bekleyebilirdim. İkimiz arasında konuşacak çok şey vardı. Niye en ufak bir cinsel temas yaşamadığımız, evlilikten bahsetmesine rağmen niye aylardır ailesinden kimseyle tanışmadığım, ettiğimiz saçma sapan kavgalar, sezon bittiğine göre tatilde nereye gideceğimiz... Ama "Barış'la küs müsünüz?" diye sorması aklıma gelen son şey bile değildi.

"Barış mı?" diye sordum elimdeki yeşil çaydan büyük bir yudum aldıktan sonra. Boğazım kuruyordu. "Değiliz de ne oldu ki?"

"Hakkımızda birkaç tweet okudum." dedi. "Bizim bu aralar pek takılmadığımızı biliyorsun. İnsanların dikkatini çekmiş. Sana bir şey söyledi mi diye soracaktım."

Başımı iki yana salladım. "Sanırım hâlâ şu penaltı olayına takık öyle değil mi?"

Başını sallayarak onayladı. "Neyse." diye mırıldandı ayağa kalkarak. "Halletmenin bir yolunu buluruz. Ben yatıyorum sevgilim." Yanıma geldiğinde iyi geceler öpücüğü için çenemi kaldırdım. Yüzümde çok fazla alan vardı ve her kadın gibi bu ilişkinin en başından beri biraz olsun arzulandığımı hissetmeyi dilerdim. Kerem yine alnıma ufacık bir temasta bulundu ve yatak odasına doğru yürüdü.

Bu sırada elimin altındaki telefonum titreyerek kendini hatırlatmıştı.

Barış:
Senin için,
sana bir şey olmasın
diye ilk susuşum,
ilk saklanışım değildi.

Barış:
Ama bu son, İnci.

Barış:
Artık saklanan, bana
gel diye bir köşede
seni bekleyen adam
olmayacağım.

Barış:
En kısa zamanda.
Ayrılacaksın ondan.

Barış:
Yoksa ben sizi ayıracağım.

Barış:
Ve bu kez yer yerinden
oynarken, senin elini
tutan ben olacağım.

Blamed | Barış Alper YılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin