"Sevgilim, hoş geldin! Çabuk Victor'un bebeğine bak."Yanağımı yanağına değdirip ayrıldıktan sonra Kerem'in kucağındaki bebeğe uzandım. "Ella!" dedim gülerek. Dünyanın en sevimli bebeği yarışmasında tek rakibi Ciro'ydu. "Merhaba, dün seni getirmediler diye çok üzülmüştüm."
Kerem elini belime atarak Ella'nın yanağını sıktı. Ella huysuzlanıp yüzünü geri çekmeye çalışınca gülerek onu kucağımda zıplattım.
Victor, bizi gülümseyerek izlerken ikimizi gösterdi. "Bebek size çok yakışacak."
Aslında söylediğinde yanlış hiçbir şey yoktu. Birlikte çok mutlu görünen, muhtemelen evlenmeyi düşünen bir ilişkiydik onun gözünde. Yine de Kerem'in cevap beklentisiyle bana dönen yüzü beni o kadar çok gerdi ki, hafif bir tebessüm dışında dudaklarımı oynatacak gücü bulamadım kendimde.
Gözlerimi tekrar ona çevirdim. Bunları duyduğunu biliyordum.
Benden iki dakika sonra arkamdan geldiğinde direkt olarak Dries'in yanına oturmuştu. Az önce yine toksikliğin dibine vurmamışız gibi rahat ve güler yüzlüydü. Konuşmalarına hakim olmasam da çevresini şakalarıyla güldürmeyi beceriyordu.
Gerçi, Kerem hariç herkese güler yüzlüydü.
Aralarındaki tek sorun bizimle ilgili gizli nefret durumu da değildi. Uzun zamandır atışıyorlardı ama Kerem'in Barış'ın elinden aldığı penaltı takım içinde son nokta olmuştu. Artık birbirleriyle konuşma sıklıklarını en uzak takım arkadaşları zorunluluğuna indirmişlerdi. Göz göze geldiğimizde bana baş selamı vermesiyle kibarca gülümsemeye çalıştım. Biz Barış'la eski arkadaştık, bizi Kerem'le o tanıştırmıştı. İnsanların içinde aramızda en ufak sorun yoktu.
Demek ki hiçbir şey göründüğü gibi olmuyordu.
Aniden Dries'in yanından aniden kalkıp üstümüze doğru gelmesi, kucağımdaki bebeğin belindeki ellerimin terlemeye başladığını düşündürttü. "İnci," dedi kollarını uzatarak. "Ben alabilir miyim?"
Hızla başımı salladım. Kucağımdaki bebeği benden alırken, birkaç saç telim parmaklarına değdi. Ella'yı nazikçe tuttu ve ona güldü. Pürdikkat yüzünü izliyordum. Sanki dünyada bir tek o varmış gibi Ella da ona gülmeye başladı.
Barış Alper Yılmaz büyüsü. İlk tanık oluşum değildi.
Boşta kalan ellerimi göğsümde birleştirip Kerem'e döndüm. "Herkes burada," dedim etrafa bakarak. Birbirleriyle konuşan, gülüşen takımın keyfi çok yerindeydi. "Kupayı da getirmişler yine."
"Kupayı birkaç gün yanımızda taşıyacağız herhalde böyle." dedi gülerek. "Barış. İnci'yle bir fotoğrafımızı çeksene."
Duyduğum cümleyle tırnaklarımı avcuma batırdım. Bunu neden yaptığını biliyordum. Barış'la aralarındaki gerginliği bitirmeye çalışıyordu ama asla bitmeyeceğini hiç bilmiyordu.
Kupaya, Kerem'e ve Barış dışında her yere baktım. "Elim dolu görmüyor musun?" demişti aksi bir sesle. "Berkan'a söylesene."
"Ver kardeşim ben çekerim," dedi ne zaman geldiğini bile fark etmediğim Berkan Kerem'in telefonunu elinden alırken. Nefesim tıkanmış gibi belimden tutup yönlendirmesiyle kupanın yanına yürüdüm. Bir eli belimde, ikimiz de kupayı tuttuk. Gülümsemek o kadar zordu ki..
"Güzel çıktık mı," diye sordum daha fazla sessiz kalmamak için.
Barış haklıydı.
Yapamıyordum.Sadece iyi bir oyuncu olmaya çalışıyordum.
Barış'la aramızdakinin ne olduğunu uzun uzun düşündüğüm çok zamanım olmuştu. Başlarda kesinlikle kendimi kandırıyordum ve inkar aşamasındaydım. Bir şey yaptığımız da yoktu aslında. Bana gülüyordu, ben kendi nabzım yükseldiği için suçluluk duyuyordum. Benimle konuşuyordu ve o hep öyle güzel konuşuyordu ki, ilgisini yanlış yorumladığımı düşünüp kendimi suçluyordum. 'Sen onun arkadaşının sevgilisisin, İnci.' diyordum. 'Nasıl böyle bir şey düşünebilirsin? Sana karşı en ufak bir şey hissetme ihtimali olsa, Kerem'le olmanı bekler miydi?'
Zaten sabırlı olup şansını denemediği tek şey bendim. Sonra yanılmadığımı, aramızda gerçekten başka bir şey döndüğünü bana kanıtlayacak bir şey yapmıştı.
Benden ilk öpücüğümü çaldı.
Ve kahretsin ki ben de sevgilimi aldatmaya böyle başladım.
O zaman da kendi hislerimi inkar etmiştim. Bunun bir ten uyumu ya da gelip geçici bir tansiyon olduğunu düşünüyor, bir daha asla yaşanmayacağını sürekli tekrarlıyordum. Kerem'i seviyordum, öyle olmalıydı. Barış'ın bana yaklaşmasına ne olursa olsun müsaade etmemeliydim. Ama ben kendimi ne kadar dizginlersem dizginleyeyim benim bütün duvarlarım onun parmaklarının ucu bana değene kadardı.
Artık inkar etmiyorum. Barış'a olan hislerimin başka olduğunu, bir ömür arasam başka birinde bulamayacağımı biliyorum ama sırf ben böyle hissediyorum diye beni seven insanları yıkıp dökmeye gücüm yetmiyor. Belki de böyle günah çıkarıyorum.
"Süper çıktınız vallahi." dedi Berkan telefonu bana uzatarak. Pozlarımıza göz gezdirip Kerem'e döndüm. "Ben kızların yanına gidiyorum."
"Tamam sevgilim."
"İnci!" İsmimi Barış'ın ağzından duymamla tüm hücrelerimle gerilerek ona doğru döndüm. Kaşları hâlâ çatıktı. Böyle yapmaması gerekiyordu. Biri bir şey anlayacak diye durmaksızın diken üstündeydim. "Ella'yı da annesine götürsene. Biraz huysuzlandı."
Başımı sallayarak kucağındaki bebeğe uzandım. "Akşam." dedi fısıldayarak. "Geleceksin değil mi?"
Gözlerine bakarak başımı salladım. Konuşmamız ve halletmemiz gereken şeyler vardı. Benim bir karar vermem şarttı. Ayrıca onu daha fazla zapt edebileceğimi de sanmıyordum.
Bu kez ismimi seslenen Berkan olduğunda Barış'la yanımıza gelip bebeği kucağımdan bir de o çekiştirmişti. "Sen orada dursana." dedi bana. Dudaklarım nedenini sormak için aralandı ama çevredeki hareketlilik yüzünden dikkatimi oraya çevirdim.
"Geldiniz mi başkanım? Başlıyorum o zaman." dediğini duydum Kerem'in. İnsanın bazen bütün algıları kapanıyordu. Çevrede olan biteni görse de kavrayamıyordu. Kerem bana doğru yürüdü, önüme geldi, elini cebine attı ve herkesin gözlerini üstümde hissetmeme rağmen hiçbir şey anlamadım.
Ta ki diz çökene kadar.
"İnci, sevgilim," dedi yüzük kutusunu açıp elime uzanarak. "Benimle evlenir misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blamed | Barış Alper Yılmaz
Short Story-"Nefret ve açgözlülüğümüz yüzünden çok şey kaybettik. Şimdi kimi suçlayacağız?"