Kara bulutların dolaştığı bir gökyüzünde, havanın soğuğunda olur olmaz esen bir rüzgar; saçlarının uçlarından tutup, yüzüne küçük dalgalar çizip duruyordu. Gözleri acıyordu. Bu sefer şaşı bakmak istemiyordu. Kızarıklıklar uykusuzluğu yüzünden morluğa dönüşeceklerdi. Yanındakine bakıp iç çekti. Artık sakinleşmişti. Artık sadece arada tutan hıçkırıkları vardı.
Atlas utanç içerisinde denizi seyrediyordu. Ayağına değen soğuk suyun içine kendini bırakmak istiyordu.
Kaya ise o an sadece ölmek istiyordu. Her zamanki gibi.
"Bazen çok fazla şey söylemek istersin ama susarsın ya, içinde bi burukluk kalır. Benim içimde hep o burukluk var biliyor musun? Sanki hiçbir zaman dediğim olmamış, yaşadığım gerçek olmamış gibi. Uçsuz bucaksız bir yerde sadece ben, yalnız başıma konuşuyormuş gibi. Susuyormuş gibi. Böyle-... Böyle hissediyorum. Çoğu zaman, sanki hiçbir şeyin çaresi olmamışım, hiçbir şey de benim çarem olamamış gibi hissediyorum. Tam karşıma düşüncelerimi değiştirecek bir şey çıktı dediğim an, bitiyor, tekrar umutlarım sönüyor. Varlığımın bir hata olduğunu düşünmeme sebep oluyor, tüm bunlar. Ben, nerdeyim, neden varım, bir an bile bunu sorgulamadan duramıyorum. Öyle şüphedeyim ki, yaşadıklarımın gerçekliği bile sallantıda benim için. Ne yapacağımı bilmiyorum. Bitiyorum, olmak istediğim bir şey de yok bir hedefim de. Bomboş bir hayat. Tavanlar ve duvarlar eşliğinde. Saçma bir silsile içerisinde.
Sen. Sen. Sen sahiden değiştirmiştin. Bazı şeyleri. Ama şimdi, şu manzarayı izlerken bile acı çekmeme sebep oluyorsun. Seni suçladığımdan değil, bunu hakettiğimi düşünmeye başladım artık, ancak, niye böyle olduğunu anlayamıyorum bir türlü. Neden sen de herkes gibi beni görmezden gelmedin o gün? Sigara izmaritini kuma bıraksam ne olurdu ki, sadece çevre kirlenirdi. Sen beni görmeyebilirdin, konuşmayabilirdin. Neden yapmadın bunu? Neden? Beni. Arkadaşın olarak seçtin? Ya da, direkt. Beni seçtin? Neden? Neden? Şu an burda otururken bana bunları düşündürmek zorundasın?"
Yine ağlamaya başlamıştı, ancak daha sakindi. Sadece bomboş bakan gözlerinden damlalar süzülüyor, arada da hıçkırıyordu.
Atlas başını ondan başka yöne çevirmemişti, onu dinlemişti ancak Kaya'nın bakışları kendisinde değildi. Denizdeydi.
Kollarını öne attı, ve sonra tüm bedenini. Kaya'nın dizleri Atlas'ın dizleri arasında kaldı. Kaya'nın bedeni Atlas'ın bedeninin altında kaldı. Kaya'nın elleri kumu sıktı ve başı çaresizce birkaç santim uzağındaki yüze döndü.
"Ne istiyorsun?"
Atlas çaresizce sormuştu, hışımla, sinirle ve aynı zamanda çaresizce.
Cevap gelmedi.
"Ne istiyorsun?"
Cevap gelmedi. Kaya başını başka yöne çevirdi, Atlas çenesinden tutarak onu sertçe tekrar kendi yüzüne çekti.
"Ne istiyorsun?!"
"Beni sevmeni."
"Seviyorum zaten!"
Kaya utançtan tüm yüzü yavaştan kızararak gözlerini kıstı ve bu anı hiç yaşamamış olmayı diledi. Atlas ise bir süre sonra afallamış surat ifadesiyle ona baktı. Bir şey söylemiyordu. Anlamış olmanın verdiği rahatlıkla yüz ifadesini yumşattı.
"Kaya." dedi, kısık bir sesle. Yağmur aniden bastırmaya başlamıştı.
"Kaya." dedi sakince. Çenesini kavramak şimdi düşündüğünde kaba bir hareketti.
Ayağa kalkarken Kaya'nın ellerini tutup onu da kendisiyle beraber kaldırdı. Şaşkın bir yüz ifadesiyle ona bakan kıvırcık saçlı birleşen ellere indirmişti bakışlarını.
"Dans edelim ister misin?"
Bu nazik soru, Kaya'nın cevaplayamayacağı ya da cevaplamaya korktuğu bir soruydu. Şimdi onun gözlerinin içine bakan, hafif gülümseyen oğlanın ne yaptığını anlamaya çalışmak, sağlam bir düğümü çözmek kadar güçtü. Her ne kadar elleriyle ya da dişiyle bile zorlarsa zorlasın, düğüm çözülmeyecek gibi görünüyordu. Zor nefes alıyordu.
Atlas da bir cevap beklermiş gibi görünmüyordu. Yağmur alnına yapışan nemli saçlarından aşağı süzülüyordu, kaşlarını kirpiklerini aşıp dudaklarına, çenesine doğru damlıyordu. Kaya izliyordu. Yağmuru bu yüzden sevebilirdi. Bu görüntü için. İçten içe kıskandı Atlas'a olan sevgisini. Kendini bu kadar sevemez miydi?
"Özür dilerim."
Kollarını Kaya'nın beline koymadan önce onun kollarını kendi omzuna sarılır gibi koydu. Bu yüzden yakınlaşmak zorunda kalmışlardı. Kaya rahatsızca bir ses çıkardı. Hıçkırdı. Artık kurumak üzere olan pınarları yağmur suyuyla yıkanıyordu. Atlas'a sarıldı. Atlas da ona. Ve ayakları belli bir ritimde dönmeye başladı. Dans, sakin ve yatıştırıcıydı. Yağmur hızlanıyordu. Yağmurda ıslanmanın verdiği garip şiddet, karanlık gece, şimşekler ve gök gürültüleri; yükselen denizin içinde boğuluyorlardı. Siyah bir deniz, ikisinin de görmeyi istediği şeydi.
Atlas yavaşça başını Kaya'nın boynuna indirdi ve belini sıkıca kavrayıp ayaklarını da ucu kumların üzerinde kalacak şekilde yerden kesti. Kıvırcık saçlı ani bir irkilmeyle garip bir ses çıkarmıştı. Ayaklarının durumu onu Atlas'a daha sıkı sarılmaya zorladı. Oldukları yerde kalakalmışlardı. Atlas tüm soğuk ıslaklığıyla boynunun orda durdu ve burnunu tenin üzerinde dolaştırdı. Konuşmak istiyordu çünkü ne düşündüğünü bilmiyordu, konuşamazdı çünkü Kaya korkuyordu.
Yüzünü boyna bastırdı birkaç kez. Belki de öptü gizlice. Yağmur tüm her şeyi silip götürecekti. İyi hissettirecekti. Bazı yenilikler. Bazı ölümcül sözler.
Kaya'nın başı dönüyor, bu anın gerçek olması için varlığından emin olmadığı yüce bir tanrıya dualar ediyordu. Kalbi hızla atıyor, nefesleri daralıyordu. Göz bebekleri büyümüştü. Saçlarının diplerine ulaşan yağmurun soğukluğu ve bu adrenalin kafasını uyuşturuyordu. Sözlerin kifayetsiz kalacağı, bakışların güçsüz olacağı, duyguların baskıladığı bu an, nasıl olur da zihninde bir yer edinebilirdi? Şaşkınlık, sevinç, hüzün; bir insan her duyguyu aynı anda hissedebilir miydi? Şokta mıydı yoksa? Boynunun üzerinde hissettiği nefes, soğuk rüzgarın soğutamadığı tek yer. Yumuşak bir ten, kendi teninin üzerinde ve onu kavurdukça kavuruyor. Ne yapmalı? Çaresizlik, gözlerinin alabildiğine bir tarla gibi uzayıp gidiyor, her bir çizgide daha da belirginleşen hüzün karanlık yağmurun pençesinde can çekişiyordu. Pençeyi durduran da sessizliği bozan da Atlas oldu.
"Seni nasıl sevmeliyim?" diye sordu. Yağmur sesini bastırıyordu. Şimşekten sonra bir gök gürültüsü patlak verdi.
Kaya geri çekildi ve utançtan kızaran yüzüyle dönüp ona baktı. Ne dediğini duymamıştı ve gözleriyle tekrar etmesi için yalvarıyordu. Ağzı aralıktı, gözleri kısıktı çünkü yağmur içine doluyordu.
"Seni, nasıl sevmemi istiyorsun?"
Kaya başını aşağı eğdi. Sakince nefeslendi, kollarını da gevşetmişti. Ancak Atlas olduğu gibi duruyordu. Ondan uzaklaşmasına izin vermek istemiyordu.
"Burcu'yu sevdiğin gibi."
Sesi zor çıkıyordu, yağmur hafifliyordu, klasik bir yaz yağmuruydu. Atlas bir kez daha ona sarıldı.
"Eğer öğlen uyandığımda hatırlayacak tek bir cümle istiyorsam, bu cümle olurdu."
Yağmurun damlaları küçükleşti ve kulakları sağır edici melodisi de ortadan kayboldu.
"Yanlış zaman, yanlış yer, yanlış insan, Kaya."
Nedense bunu hüzünlü yapmak anlıma yazılmış gibi hissediyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Yaz, Siyah Deniz |BxB
Romance"Eski günlere geri dönmek istiyorum Atlas. Eski, ne kadar uzak olabilir ki bize? Yoksa biz mi gelecekte kaldık?" Bromance hikayesidir.