gerçek için bir şaşılık.

103 14 3
                                    

Zeyneplerin kapısını çalarken kendinde yabani bir heyecan hissediyordu. Evde yeni bir misafir vardı, bugün sahile ineceklerini biliyordu. Kapının açılmasıyla yüzüne sakin bir gülümseme alıp içeri girdi. "Hoş geldin Kaya..!" Zeynep'in mutlu sesi kulaklarına dolarken başıyla onaylayıp "Hoş buldum." diye karşılık verdi. Ev küçük olduğundan tek bulunan koridordan mutfağa ilerledi. Mert ve Burak kahvaltı yapıyorlardı.

"Tam yemeğin üstüne geldin koçum. Otur bakalım beraber yiyelim." dedi Burak sakin bir sesle. Kaya onu başıyla onaylandıktan sonra Mert'in yanına oturdu ve ona küçük bir selam verdi. Kendisiyle neredeyse yaşıt olan bu genç oldukça solgun yüzlü duruyordu. Gözlerinin altında ince mor halkalar, burnunun ucunda hafif bir kızarıklık, elmacık kemiğinin üstünde küçük bir çizikle yüzü biraz bitik görünüyordu. Tıknaz bir oturuşla tabağından küçücük lokmalar alırken Burak bir Zeynep'e bir de ona bakıyor ve pür dikkat inceliyordu.

En sonunda Kaya omletten birkaç çatal aldı ve üstüne bir bardak da çay içti. Doyduğunu söyleyip arkasına yaslanırken Burak Mert'e gülerek gencin saçlarını elleriyle karıştırıp "Karnının doyması için bu küçük lokmalar yetmez..!" diye söylendi ve arkasına ekledi  "Hadi bakalım ye şu yemeği güzelce." Mert bu sözlerden sonra daha hızlı yemeye başlasa da lokmalar değişmedi. Burak ve Zeynep memnun olmuş bir gülümseme sunarken Kaya sahile gidip gitmeyeceklerini sordu. Aslında kahvaltıdan sonra çıkacaklarını biliyordu. Ama yine de bu ortam, onu geriyordu. Mert bilinmez bir yabancıydı ve yabancılar onu rahatsız ederdi.

[...]

Sahil, yarım bir kalabalıkla denize eşlik ediyordu. Şezlonglar ve yerdeki havlularda uzanan insanlar bronzlaşmak için güneşleniyor ve bazı küçük çocuklar da denizin içinde oyunlar oynuyordu. Cıvıl cıvıl görünse de bu İzmir'in yerlisi için gayet sakin bir manzaraydı. Etrafta bağırarak telefonda konuşanlar, çocuk sesleri ve kıyı kulübesinde satışa çıkarılmış içeceklerin bozuk parasının tahtada çıkarttığı cızırtı her zamanki gibiydi. Yıllar geçse de, değişmeyecekti.

Kaya, denizin kokusunu burnuna doldururken Zeynep ve Burak denize girmiş, güzel vakit geçiriyorlardı. Mert kıyının en sol ucunda, boşlukta birkaç metre bulmuş ve deniz ayaklarına değecek şekilde oturmuştu. Bu, sanki Atlas gibi geldi bir an. İki yabancı, ancak sadece biri gerçek. Sahi, Atlas, o neredeydi? Sağ tarafa döndü, her zaman olduğu taraftan ziyade kulübenin arka kısmındaki gölge yerde oturuyordu. Sandalyesine yayılmış, beyaz sade tişörtü ve turuncu şortuyla şık duruyordu. Elinde sigarası, dağılmış ama nemli siyah saçları, burnundan havaya yayılan ufak bir duman, Kaya, nefesleri hızlanarak o tarafa doğru yürümeye başladı. Ona seslenen Zeynep'i duyamamıştı bile.

Adımları hızlandıkça Atlas onu görmüş ve yüzüne küçük, sakin bir gülümseme kondurmuştu. Sandalyeye oturduğu zaman "Hoş geldin Kaya." dedi monoton sesiyle. Onun Kaya deyişini bir kere daha duymak için masaya tekrar oturmak istedi kıvırcık saçlı olan. Ama bu düşüncenin bir hayli saçma olduğunu düşünüp karanlık bir köşeye fırlattı. Onun masaya oturmasıyla garson alelacele adımlarıyla masaya varıp menüyü koydu. Ama Kaya kızı durdurup bir şey içmeyeceğini söyledi ve menüyü almasını sağladı. Atlas da bu sırada onu izliyordu.

"Sigara ister misin?"

"Olur."

Cebindeki paketten bir tane çıkarıp Kaya'ya uzattı ve Kaya dudaklarının arasına alınca çakmağıyla yüzüne doğru eğilip hızlıca yaktı. Geri çekilirken kendi sigarasından derin bir nefes verdi.

"Gözlerimi şaşı yapınca bedenin bembeyaz oluyor."

Kaya durup, bomboş gözlerle Atlas'a baktı. Ve sigarasından bir nefes çekip parmakları arasına aldıktan sonra gözlerini şaşı yaptı. Atlas'ın ağzından çıkan duman kan kırmızısı renkte çok yükseğe uçuyor, arkadaki küçük ağaçlar da yeşil yerine kahverengi görünüyordu.

Son Yaz, Siyah Deniz |BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin