01 Mart 2006 ÇarşambaJeongin
Çarşamba günü, Hyunjin'in izin günü ayrıca hafta içinde ikimizden birinin izinli olup diğerinin olmadığı iki günden ilki. Bu yüzden onu özleyip duruyordum işte. Normalde iş yerinde beni ziyarete gelir ve öğlen yemeğini benimle yerdi fakat şu bir haftadır çok da kendinde olmadığı için bir şey diyemiyordum. Changbin gelmişti bir de geçen cumartesi. Ona da sinirlenmişti bayağı. Nasıl düzelecektik bilmiyorum. İkimizin mutlu bir hayat sürmesini o kadar istiyordum ki anlatamam. Fakat sanırım şunun şurasında bu pek mümkün değildi.
"Neler oluyor tilkicik? Ne bu suratının hâli?" hemen kafamı masadan kaldırıp sağ tarafıma baktım. Minho Hyung gülerek beni izliyordu. Boş sandalyelerden birini çekti ve sandalyeye ters bir şekilde oturarak kollarını sırt dayama kısmına yerleştirdi, kafasını da üst üste duran kollarının üzerine koymuştu.
"Hyunjin'in yok diye mi böylesin yoksa?" diyerek gülünce göz devirdim bu hâline. Sus ya.
"Çok konuşma lütfen canım." ağzına hayali bir fermuar çekip yaklaşık beş saniye sürecek olan o sessiz ortamı bahşetti bana. Ben de bu beş saniyede son iki dosyaya imza atmıştım.
"Öğlen yemeği yiyelim mi? Hyunjin gelmeyecek sanki, bu birkaç gündür gelmiyor. Bir de etraf çok sessiz hiç olay yok." biraz düşünüp kafamı olumlu anlamında salladım yavaşça. Şimdi eğer Hyunjin'e öğlen yemeği için gelip gelmeyeceğini sorarsam kesin gelirdi, ben de şu sıralar onun rahatını bozmak istemiyordum.
Kafamı olumlu anlamında salladığımda ağzını kocaman açtı ve abartılı bir şekilde baktı suratıma.
"Ohaaa, sen benimle vakit geçirir miydin ya? 'Hyunjin yoksa yokum' tarzı bir insana dönüşmüştün de." söylediklerine göz devirerek ayağa kalktım ve sandalyeme astığım ceketimi üzerime geçirdim.
"Saçmaladın iyice. Arkadaşımla da mı vakit geçiremeyeceğim?" omuz silkerek o da sandalyeden kalktı ve peşimden gelmeye başladı.
"Arkadaşız yani?"
"Biraz daha drama yaparsan yüzüne yumruk atacağım." diyerek, öğlen yemeği için çıkacağımızı Komiser Bang'a haber verdik ve dışarı çıktık.
"Ne yiyelim?"
"Bilmem, sen ne seçersen uyarım ben sana." dedim ve onun beni en yakın restoran olan ramen dükkanına sokmasına izin verdim. İkimiz de ramenlerimizi sipariş ettiğimizde büyük bir ciddiyetle bana döndü.
"Neler oluyor sana bu aralar?" kaşları çatık bir şekilde sorduğu soru histerik bir şekilde gülmeme sebep oldu.
"Bu aralar derken?" derin bir iç çekip yavaşça elini masadaki elimin üzerine yerleştirdi ve güven vermek istermiş gibi sıktı.
"Bu birkaç aydır kendinde değil gibisin. Kafan sürekli güzel gibi. Belli etmemeye çalışıyorsun ama ben anlarım. Bir şey biliyorsun da bu bilgi içini kemirip duruyor gibi." söyledikleri bir bir vücuduma saplanıp denk geldiği yerde derin yaralar açtı. Haklıydı çünkü. Ben, mahvolmuştum.
Öncesinde Changbin kapıma gelip Jisung'ı kurtarmak istiyorsam ona yardım etmemi söylemiş ve ben buna uymuştum. Sonrasında ise Hyunjin'in öğrenmesinden ve benden uzaklaşmasından bile deli gibi korkarken onun kişiliği ile karşılaşmış ve iyice boka batmıştım. Bilmiyordum ki ben, böyle bir insan olduğunu bilmiyordum ben.
Fakat öğrendiklerim ne bir etki bıraktı vücudumda, ne de önceden de fark edip sürekli geri plana attığım gerçekleri gözlerimin önüne serdi. Ben, Hyunjin'e kızamadım. Hyunjin'den nefret edemedim. Hyunjin'i bırakmayı aklımın ucundan bile geçiremedim. İşte tam da bu yüzden büyük bir kırgınlık duyuyordum kendime. Bütün insanlığımı bir adam uğruna etrafa dağıtmış, çarçur edip gururumla birlikte içimden söküp atmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
suç tutkusu. hyunin.
Fanfiction"Bu gün, 29 Aralık 2005 Perşembe günü. Bu günden neredeyse bir yıl önce Seul kan dondurucu bir cinayete tanıklık etti, ama hiç kimse bu cinayetin devamının geleceğinden haberdar değildi... Seul'ün alakasız yerlerinde kesilmiş kadın bacakları bulunma...