47

60 14 62
                                    


11 Mart 2006 Cumartesi 

Hyunjin 

Merhaba, bu gün 11 Mart, Jeongin veya Jisung'dan herhangi bir haber alamayışımın bilmem kaçıncı günü. Aslına bakarsanız benim için hiçbir şey, hiçbir zaman o kadar zor olmadı. Demem o ki isteseydim sonuna kadar yanımda kalmasını sağlayabilirdim, fakat onun tercih ettiği yolu ben seçemedim işte. Manipülasyon. 

"Komiser Bang, neden bilmiyorum fakat son uç dosyanın zanlıları gelip bir bir teslim oldular. Gerçekten kanıtlarla uyuşuyorlar da. Fakat neden? Yani fark ettiğiniz üzere artık herhangi kesik bir bacakla ilgili de bir suç duyurusu yapılmadı. Bunun üzerine konuşmamız gerekmez mi?" karşımda Komiser Bang ile konuşan Minho'yu kısaca inceleyip kahvemi yudumlamaya devam ettim. Haklıydı, hiç normal değildi bu şekilde teslim olmaları. Ya da belki teslim olmaları emredilmişti. Aslında sadece artık ihtiyacım olmadığından birkaçının teslim olmasının işime geleceğini düşünmüştüm. 

"Haklısın, bir toplantı yapmamız gerekiyor bence de. Diğerlerini çağır da beş dakika içerisinde gelin Minho, acilen görüşelim." Minho hızla uzaklaşan Chan'i onaylamış ve bana kısa bir bakış atarak diğerlerini çağırmaya gitmişti. Sanırım benimle konuşmayacak. Ne hoş. 

Bitmiş kupamı masamın üzerine bırakarak ayağa kalktım ve yavaşça toplantılarımızı gerçekleştirdiğimiz salona doğru adımladım. Burası hiçbir zaman huzur vermiyordu, kan kokmuyordu bir kere. Ya da Jeongin gibi, kim bilir? 

"Ah Hyunjin, diğerleri gelmeden seninle biraz konuşalım." kafamı olumlu anlamında sallayıp herhangi bir koltuğa oturdum. 

"Sanırım istifa edeceksin." 

"Henüz değil." 

"Anladım, ne zaman?" derin bir iç çekip omuz silktim bu sorusuna. 

"Bilmem, istifa dilekçem hazır." o da benim gibi derin bir iç çekip kafasını olumlu anlamında sallamıştı. 

"Sanırım üzerinde çalıştığın bütün dosyalar hakkında bir fikrin var. Belki de, çözmüşsündür çoktan hepsini." hafifçe gülümseyerek kafamı olumlu anlamında salladım. Küçük suçlardı, bazısı ise büyük adamların büyük işleriydi ve açıkçası kurcalamayı en çok sevdiğim de onlardı. 

"Belediye bakanının tecavüz dosyası?" bunun için de küçük bir baş onayı verdiğimde alnını ovdu hafifçe. 

"Delilleri yok edeceğiz değil mi? Yeniden." diyerek güldüm Komiser Bang'in bu telaşlı hâline. 

"Mecbur değil miyiz?" aynen mecburuz. Cevap vermediğimde hafifçe gerilmiş ve masada biraz eğilmişti bana doğru. 

"Güveniyorum sana." dedi sessizce. İşte bu, gerçek Komiser Bang Christopher Chan'di. Korkak ve iki yüzlü bir Baş Komiser. Kendinden büyük adamlarla oynamayı sevmeyen bir tipti kendisi. Bu yüzden, çoğu zaman maşasıydım. Öyle düşünüyordu, dışarıdan bakıldığında öyleydi de. Yalaka bir adamın, küçük yardımcısıydım. Bu sebeple işime son vermeyi asla kabul etmiyordu. Korkaktı. Bir başkası onun için delilleri silmezdi çünkü, olayı ört pas edemezdi. 

Changbin'in de zamanında işini görmüştü, bu yüzden Changbin onun için 'itaatkarlığının hoşuna gittiğini' söylerdi. Bir bekçi köpeğinden farksız, yüz kızartıcı suçların yalnızca büyük adamlar tarafından işlenebileceği bir dünyada, sadıktı üstlerine. 

Diğerleri de geldiğinde aramızdaki bu sinir bozucu bakışma sona ermiş, herkes yerlerine yerleşmişti. 

"Bana bahsettiğin şüphelerini diğerlerine de anlatır mısın Minho?" Komiser Bang topu Minho'ya attığında hepimiz ona doğru dönmüştük. 

suç tutkusu. hyunin.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin