14 Mart 2006 SalıJeongin
"Nereye gidiyoruz?" belki de ilk defa uğradığım bu ıssız sokaklar ile şaşırıp kalmıştım. Hâliyle buranın neresi olduğu da iyice merak konusu olmuştu benim için.
"Aslında seni Hyunjin eniştemle siz kaçırıldığınızda gittiğimiz yere götürecektim ama orada telefonlar çekiyor. Hyunjin'in telefonlarına ulaşılamıyor dediğin için seni Changbin'in mekanına getirdim. Burada olabilir belki." dedi büyük bir sakinlikle. Oysa ben hiç de sakin kalamıyordum şu anda. Etrafımızda asla tekin durmayan adamlar kol gezerken sakin kalmak zordu benim için.
Adımlarımız bizi eski bir mahalleye getirmişti. Jisung'ı takip ederek onun girdiği kapıdan içeri girdim. Karşımıza orta büyüklükte bir avlu ve etrafına dizilmiş birkaç ev çıkıverdi. Her birinin giriş kapısı avluya bakıyordu. Eski, yıkılmaya yüz tutmuş bu en fazla üç katlı binaların arasına girdik. Yaşlıca bir kadın gözlerini bana dikmiş, burada olmamdan rahatsız olduğunu belli eder bir tavır takınmıştı. İki katlı bir binanın büyük balkonunda ve perdelerle örtülü pencerelerinde birkaç karaltı ara sıra bizi gözetliyor gibiydi, aynen yaşlı kadın gibi. İçimi ürperten kasvetli bir hava yaratıyordu bu durum.
Jisung beni yavaş bir hareketle kolumdan yakalamış ve yine yavaş adımlarla binalardan birine sokmuştu. Yoğun bir rutubet kokusu yüzüme çarparken yüzümü kırıştırdım ve aşağı inen merdivenlerden inmeye başladım Jisung'ın arkasından.
Bir dairenin yarı açık kapısından bina koridoruna sızan ışığı gördüğümüzde oraya yöneldik ve kapıyı biraz daha ittirerek açan Jisung ile birlikte içeri girdim. Daire yalnızca koca bir salon ve salona bağlı farklı duvarlardaki üç kapıdan oluşuyordu. Salonun içerisinde altı-yedi adet yuvarlak masa ve her masanın etrafında birkaç sandalye vardı. En çok beş kişi, bazen ikişerli bazen tekli oturmuşlardı.
Jisung'ın peşinden onun oturduğu boş masalardan birine yöneldim ve ciddi yüz ifademi bozmadan oturdum çektiğim sandalyeye. İçerideki herkes bizden rahatsızlık duymuştu belli ki.
Jisung masanın üzerindeki kağıtlardan birini önüne çekti ve birkaç saniye üzerindeki ekoseli gömleğinin cebinde, pantolonunda veya olabilecek herhangi bir yerde kalem aradı. Fakat bulamamış olacak ki bana bakmış ve kağıdı önüme doğru ittirmişti.
"Üzerine kim olduğunu ve ne için burada olduğunu yaz. Ters çevir ve masanın diğer tarafına doğru ittir. Garson gelip alacaktır." Jisung'ın söylediklerine yarım yamalak kafa sallamış ve ceketimin cebinden asla eksik etmediğim kalemimi çıkarmıştım.
'Yang Jeongin.'
'Hwang Hyunjin ile görüşmek istiyorum.'
Kağıdı ters çevirip birkaç santim ileriye bıraktığımda Jisung bana salakmışım gibi bakıyordu.
"Salak mısın abi? Sence günde kaç milyon insan Hyunjin'i görmek için geliyordur? Herkesi içeri alırlar mı sanıyorsun? Daha iyi bir gerekçe belirtmeliydin." ben henüz Jisung'a cevap veremeden kapılardan birinden şık giyimli bir garson çıktı ve elindeki gümüş tepsinin üzerine yerleştirdi az önce yazdığım kağıdı. Önümüzde eğildi ve çıktığı kapıdan girdi tekrar.
"Ne zaman geri gelir?" dedim beş dakikayı aşmıştı çoktan bekleyişimiz.
"Bence geri gelmeyecek. Sen kimsin ki Hwang Hyunjin'le görüşmek istiyorum diyorsun. Ayrıca kimse onun adını kullanmaz, ona Bay Hwang derler."
"Başlarım Bay Hwang'ına, haddini bilsin." sinirlerim bozuldu gider ayak ya.
Yaklaşık on dakika daha beklememize rağmen garson geri gelmeyince Jisung bana masanın altından kapak işareti yapmış ve 'ben sana söylemiştim' adlı şiirini okumaya başlamıştı bile. Tam bu sırada aynı garson çıktığı kapıdan koşar adımlarla yeniden girmiş ve hemen önümüzde eğilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
suç tutkusu. hyunin.
Fanfiction"Bu gün, 29 Aralık 2005 Perşembe günü. Bu günden neredeyse bir yıl önce Seul kan dondurucu bir cinayete tanıklık etti, ama hiç kimse bu cinayetin devamının geleceğinden haberdar değildi... Seul'ün alakasız yerlerinde kesilmiş kadın bacakları bulunma...