4. Bölüm

17 11 0
                                    

Güzel günlerin gelmesi umuduyla sonsuz  zaman okyanusunda büyük bir yolculuğa çıkmıştık. Kim bilir belki de aradığımız şeyi bir gün bulduğumuzda aşkımızın anlamı derinleşecekti.

Alex... O mükemmel bir eş. Küçük tomy için mükemmel bir baba. Onun yanındayken hala ilk gün ki gibi kalbim yerinden çıkacakmış gibi hissediyorum. Bunun adı aşk olmalı. Hiç bitmeyen bir aşk. Tıpkı zaman okuanusunun sonsuzluğu gibi bir aşk.

Alex minik Tomy'i kucağında taşıyarak uçuruyor. Onların gülüşmeleri benimde gülmemi sağlıyor. Hiç olmadığım kadar mutlu ve huzurlu hissediyorum kendimi. Yaz rüzgarını bedenimde hissedebiliyorum. İpek beyaz elbisem havalanıyor. Gülüşmeler her yana sarılıyor.

Onlar benim ailem. Benim kocam ve benim çocuğum. Eski hayatıma baktığımda böyle bir şeyin mümkün olabileceğini düşünmezdim. Alexe sahip olduğum için o kadar şanslıyım ki... O benim bir mucizem. Okyanus gözlü mucizem.

Mutluyum... Ama içimde birşeylerin eksikliğini hissediyorum. Birine ait olmak güzel bir his. Heleki benim gibi yetim biri için. Ama yinede... Bazen içimde koca bir boşluk oluşuyor ve ben o boşluğun içinde derin bir yalnızlığa gömülüyorum. Ah nasıl da nankör biriyim. Alex gibi bir kocam varken hala bu boşluğun anlamını anlayamıyorum. Cidden!

Okyanusa doğru derin düşüncelere dalmışken Tomy beni iskeleye doğru yatırıp oldukça heyecanlı bir yüzle bir şeyler anlatmaya başladı. Onun heycan dolu halini izledikçe içim kıpır kıpır oluyordu.

- Anne, babam bana bir gün bir kıyıya çıktığımızda büyük maceralara atılacağımızı söyledi. Dev yengeçler, kolları canlı yılan kaplamalı ahtapotlar...

Tomy konuşurken Alex bir anda dudağıma büyük bir buse kondurup başımı nazikçe kaldırarak dizine indirdi. Saçlarım onun bacaklarında süzülürken onun yanında olmanın hissi beni heyecanlandırıyordu.

- Hadi anlat baba. Dev canavarları ve gökyüzündeki yıldızları anlat anneme.

Ah Tomy... Benim tatlış oğlum. Kıvırcık saçları ve çekik gözleriyle benim hayatımın anlamı. Ay gibi parlayan yüzü, Henüz yeni çıkan dişleriyle babası gibi samimi gülüşü... Bunlar benim ailem ve ben onları artık canımdan bile çok seviyorum. Onlarsız bir hayat nasıl geçerdi? Bunu hayata her soruşumda derin bir hüzne kapılıyorum. Onlar benim mucizelerim...

Alex ellerini saçımın üzerinde dolaştırırken Tomy üstümde uykuya dalmıştı onun küçük bedeninin bana güvenerek üzerime serilmesi bana derin bir huzur veriyordu. Onun rahatsız olmaması için herşeyi yapmaya hazırdım. Alex başını iskeleye doğru bırakmış başımı okşarken konuşmaya başladı.

- Sonsuzluğa doğru uzanan bu yolculukta  farkettiğim bir şey var. O da seninle ne zaman bir araya gelirsem geleyim kalbimin dışarıya çıkarmışcasına attığı ve karnımda o ilk gün ki gibi kelebeklerin oluşması.

Bir süre konuşmadı. Okyanusun sesi kulağımıza fıdıldarken konuşmaya devam etti.

- Sunu bilmeni istiyorum sarı civcivim, sen ve oğlumuz benim için hep hayatımın mucizesi olacaksınız. Sizi sığ okyanuslara rağmen bırakmayacağım.

- Neden böyle konuşuyorsun?

Bir süre sustuktan sonra ellerini yanağıma doğru götürüp devam etti.

- Zaman kıyısına vardığımızda kaderimizin nasıl şekillenecegini bilmiyorum. Her şey çok farklı olabilir. İhtimaller arasında sizi kaybetmenin olmasına dayanamıyorum...

Gözlerim yaş taneleriyle dolarken kısık bir sesle cevap verdim.

- Ben de

- Kaderimiz nasıl yazılırsa yazılsın şunu unutma. Zaman okyanusunda yüzen aşıklar her daim gerçek aşkın tohumlarıyla büyümeye devam eder... Artık ikimizin aşkından daha önemli bir varlığımız var. Baksana şuna. Bugün büyüdüğünde okyanus yüzünde uçan bir kuş olacağını söyledi. Zaman okyanusunda gün geçtikçe daha çok büyüyor.

Göğsümün üzerinde yatan Tomy'e sımsıkı sarılıp kıvırcık kumral saçlarından öptüm. O benim her şeyimdi. Olasılıklar içerisinde onu kaybetmek vardı. Kader anı geldiğinde bizim yerimize asıl kararı zaman okyanusu verecekti. Tomy'i ve Alex'i asla kaybedemezdim. Onlar benim hem varlığım hem yokluğumdu. Bu sefer aynı şeylerin yaşanmasına izin veremezdim.

Üstümde yatan küçük bedeni hafifçe doğrularak kucağıma aldım ve yumuşak yanağına bir öpücük kondurup kokusunu içime çektim. O da tıpkı babası gibi yağmurun ilkbahar esintisiyle birlesmesiyle oluşan o mis kokuyla şenleniyordu vücudu.

Tomy'i yatağına götürüp üstüne battaniye örtükten sonra dışarıya çıktım. Dışarıda okyanusa doğru mavi gözleriyle bakan Alex'i gördüm. Oldukça düşünceli görünüyordu yanına gidip omzunun üzerine başımı yasladım. Geldiğimi fark ettiğinde başımda dudaklarını gezdirdi.

- Alex... Benim mavi mucizem... Neden bu denli üzgünsün? Sarı civcivine analtmayacak mısın yoksa?

- Bir şey yok. Sadece zaman Okyanusunu düşünüyordum. Bu konuda çok tedirginim.

- Tedirgin olmana gerek yok Alex. Sen dememiş miydin gerçek aşıklar zaman adasından her daim mutlu çıkar diye. Yoksa beni benim seni sevdiğim kadar sevmiyor musun?

Başımı yasladığım kol yavaşça bana doğru döndü ardından anlımdan öpüp mavi gözlerini aşk dolu bakışlarla bana çevirip konuşmaya başladı.

- Güneşim. Sarı civcivim, Okyanusta esen dalgam, kalbim... Seni her şeyden ama herşeyden çok seviyorum. Sana yemin ediyorum dünyada tek doğru varsa o da sana olan aşkım.

Aşk dolu bakan Okyanus gözleri hüzünlü dudaklarına yansımıştı. Onun üzülmesine dayanamıyordum. Dudaklarım onun dudaklarıyla buluşmak istiyordu. Onun içindeki tüm kaygıyı almak istiyordum. Hassas yüreklime teselli olmak istiyordum. Tüm düşüncelerini bilmek ve ona sımsıkı sarılmak istiyordum. Zamansız gelen bu istek beni Alex'in karşısında terletmişti. Bir süre boyunca gözlerim hüzünlü kan renginde dudaklarına daldı ve sonra sert bir öpücükle dudaklarına yapıştım.

Alex'in elleri yavaşça kalçamı bulduğunda dudaklarımız sert ve yavaş öpücüklerine devam ediyordu. İkimizin gözünden akan yaş bizi birleştiren dudaklarımıza doğru süzülüyordu. Öpüşürken aynı zamanda gözyaşlarımın ve acılarımızı da dışarıya dokuyorduk.

Alex kendini iyice kaptırmıştı elleri yavaşça elbisemin kollarını çıkarmaya başladığında dudaklarımı Alex'in dudaklarından çekmek için oldukça büyük çaba harcadım ve dudağımı tutan dişlerinden de kurtulduğumda elbisemin kollarını tekrar yerine takarak odaya doğru yürüdüm arkadan benimle geldiğini duyabiliyordum. Kapının önüne gelmeye az kalmışken beni ahşap duvara yapıştırdı ardından bacakalarımdan tutup kaldırdı ve odaya doğru sert ve acı verici öpücüklerle götürdü. İçeriye girdiğimizde beni yatağa nazikçe indirip öpücüklerine devam etti. Aramızdaki engeller yavaşça kalkarken odanın gıcırtılı kapısı yavaşça kapandı ve odaya giren küçük de olsa Günışığı kayboldu ve yerini derin şehvetli bir karanlığa bıraktı.

Zaman OkyanusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin