(1) Rasiye Ayza

277 21 23
                                    

                                                   -1170 Şam Yerleşkesi-

Şam gerçekten çok güzeldi. Bir sürü güzelliği, farklı tatları ve hoş kokuları içinde barındırırdı. Bu şehirde olmaktan mutluydum. Huzur vericiydi.

Bizim yaşadığımız yer, Sultan Selahaddin'in sarayına yakın yerde sessiz sakin ve huzurlu bir yerdi. Babam Sultan Selahaddin'in ordusunda önemli bir yere sahipti. Bu yüzden babam beni bazen saraya götürürdü. Orada askerlerle konuşmak çok eğlenceli olurdu benim için. Her gittiğimde beni sıcak bir sevgiyle karşılayan Molla Hazretleri olurdu. Bana hep 'Rasiye' ismimle seslenirdi. Herkes bana Ayza derken onun bana diğer adımla hitap etmesi hep garip gelirdi. Nedenini sorduğumda ise cevap vermez gözlerimin içine bakarak gülümserdi.

Bazenleri ise babamın boş olduğu zamanlarda evimizin bahçesinde  kılıç talimleri yapardık. Bir kız olsam da böyle şeylere meraklıydım. Annem her zaman beni azarlamaktan geri kalmazdı. 

"Hadi Ayza!" 

Babam ona kılıcı değdirmem için beni cesaretlendirirdi. Bir türlü başaramıyordum. 

Ona kılıcı değdirmeyi başardığımda sadece 9 yaşındaydım. Babam ise beni kollarımdan tutarak havaya kaldırmıştı "Aferin kızıma"

                                                                                      -1174-       

 Bahçeye hızlı adımlarla giren babam, bahçede oturmuş ve ucuz bezlerle yapılmış bez bebeklerimizle oynayan bana ve arkadaşım Mina'ya bakarak 

-"Ayza! Annen nerede?"Dedi.

-"Komşuya kadar gitmişti babacığım sen iyi misin?" Dedim meraklı gözlerle.

- "Evet sorun yok anneni çağırıp gelsene."

Ona ne olduğunu soracaktım ama belli ki mühim bir konuydu. Bu yüzden onun dediğini yaparak.

-"Tamam" dedim.

Hızlı adımlarla evimizin çaprazında bulunan toprak eve doğru adımlamaya başladım. Hızlıca kapıyı çaldım. Anneme babamın geldiğini ve bir şey söyleyeceğini anlattım. Annem ise dediklerimin üzerine daha da meraklanmıştı. Vakit kaybetmeden hızlıca eve gittik.

Annem bahçe kapısından girerken meraklı bir sesle

-"Neler oluyor Musab?"Dedi.

Babam annemin sesini duyar duymaz bahçe kapısından giren anneme doğru döndü ve heyecanlı bir sesle neler olduğunu anlatmaya başladı

-"Kudüs kralı Amalrik vefat etmiş. Yerine ise 13 yaşındaki cüzzamlı oğlu 4. Baldwin geçti. Bu da demek oluyor ki Kudüs krallığının sonu yakın."

Baldwin diye bahsettiği kişiyle aynı yaştaymış. O ise bu yaşta tahta geçmişti. Üstelik cüzzamlıymış. Cüzzamın tedavisi olmayan hastalık olduğunu biliyordum. Onun için gerçekten üzülmüştüm.

Annem sonrasını biliyormuş gibi

-"Böylece Selahaddin Kudüs' ü geri alabilir." Dedi heyecanlı bir sesle

-"Evet" dedi babam büyük bir sevinçle

Ailem için kutsal topraklar çok önemliydi. Nedenini bilmesem de özellikle Kudüs' e karşı bir sevgileri vardı

Yakında büyük bir savaş bizi bekliyor olacaktı.

******

            1 yıl sonra (1175)

Kral tahta erken yaşta geçtiği için  Kudüs' ü Plancy Miles ve Trablus Kontu III. Raymond yönetmişti.

III. Raymond Selahaddin ile 1175' te bir anlaşma imzaladı.

     (1176)

Gerekli ergin yaşa ulaşmış IV. Baldwin III. Raymond'un Selahaddin ile imzaladığı anlaşmayı reddetmiştir.

  (1777- Montgisard Muharebesi)

16 yaşına gelen IV. Baldwin Selahaddin'in ordusunu mağlup etmiştir.
_____________________________

1180

Sıcak Şam havasında öğle güneşinin yakıcı bir şekilde vurduğu odamda oturuyordum en yakın arkadaşım Mina' da benimle birlikteydi ve beraber konuşuyor ve oyun oynuyorduk. Babam ise 1 hafta önceden Selahaddin Eyyübi'nin ordusuyla beraber Kudüs' e kervansarayları kontrol etmeye gitmişti.

Sürekli kervansaraydaki Müslümanları katleden biri haberini aldıktan sonra Selahaddin oraya gitmeye karar vermişti.

Annem, babam gittiğinden beri ona dua ediyor elinden Kur'an' ı düşürmüyordu. Elbette bende babama bir şey olacak korkusuyla çok üzülüyordum her ne kadar arkadaşımla konuşmaya çalışsam da aslında o da beni anlıyor ve biraz olsun beni mutlu etmeye çalışıyordu. Her ne kadar içime atsam da çok merak ediyordum umarım iyi haberlerle gelirlerdi.

Ben bunları düşünürken ise Şam sokaklarında sefere gidenler için her mahalle başında dualar okunuyordu. Bu duaların üzücü tonları ve sanki bir savaşa gidilmiş havası verilen bu ortamdan elimden geldiğince uzaklaşmaya çalışıyor ve içimdeki kötü duygulara hakim olmaya çalışıyordum.

Nedense hiç zaman geçmiyormuş gibiydi. Sonunda akşam vakti gelmişti, arkadaşımda evine gitmişti. Bende sabahtan beri odasından çıkmamış olan annemin yanına gittim. 

-"Hadi anne bir şeyler yiyelim olur mu?" dedim arkası dönük bir şekilde yerde seccadesinin üzerinde ellerini semaya açmış bir şekilde duran anneme üzüntülü bir şekilde bakarken. Biraz sonra seccadesinin üzerinde ağladığını fark edince boğazım düğümlenmişti. Annemi hiç bu kadar üzgün görmemiştim

-"Tamam kızım geliyorum dedi" ağlamaklı sesiyle.

Mutfağa gidince sofrayı hazırladım. Annemde mutfağa girdi. Tasına büyük su kovasından su koymak için kapağını açtığında duraksadı ve bana döndü.

- "Ayza çok az suyumuz kalmış ilerideki çeşmeden su getirebilir misin? 1 kova yeterlidir."

-"Tamam anne hemen getiriyorum "dedim.

Hızlıca kapının önüne koyduğumuz kovalardan birini kapıp evimizin yakınındaki kuyuya doğru ilerledim. Ben sokaklardan ilerlerken bazılarının konuşmalarını da duymuştum. Herkes seferin çok zor geçeceğini söylüyordu. Bu laflara kulak tıkamak zorundaydım. Ne olursa olsun o benim babamdı. Böyle kötü şeyler düşünmemeliydim.

Sonunda kuyuya vardığımda kuyudaki mekanizmayla kovayı aşağıya doğru indirdim suyu doldurdum, kovayı çekerken güneşin batmak üzere olduğu Şam sokaklarına baktım. Hava soğumaya başlamıştı ve bu da içimde kötü bir his uyandırmıştı. Bunları düşünmemeye çalışarak dolan kovayı aldım ve eve doğru ilerlemeye başladım.

Eve vardım ve çoktan yemeği hazırlamış olan annemin yanına, mutfağa girdim. Annem elimdeki kovayı aldı ve büyük kovaya boşalttı. Sonrada yemeğe oturduk. Annem sofrada çok iştahsızdı. Onu böyle görmeye dayanamıyordum.

-"Anne ne olur iki lokma bir şey ye, yoksa hastalanacaksın"
dedim

Annem kafasını salladı fakat o kadar ruhsuz gibiydi ki sanki o duymak istemediğimiz haberi çoktan almış gibiydi. Yinede  zorla da olsa bir kaç şey yedi. Sonra bende bulaşıkları hallettim ve annemde tekrardan Kur'an okumaya dönmüştü.

Umarım yarın kötü bir haber almazdık yoksa annem bu acıya nasıl katlanırdı?

Esir-i AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin