Sabah erkenden kalkmıştım. Hızlıca kahvaltı edip rütbeli askerle beraber sabah olmasına rağmen tüm sıcaklığını Kudüs'ün ehemmiyetli topraklarına vuran güneş ve içimdeki bu karmakarışık duygularla yola çıkmıştık.
Zorlu yolları katederken yol boyunca ne diyeceğimi düşünmüştüm ama büyük ihtimalle elime yüzüme bulaştıracaktım.
***
Son düzlüğüde geride bıraktıktan sonra saray tüm ihtişamıyla ortaya çıkmıştı. Taştan yapılma duvarların ortasındaki kapının önünde iki muhafız bekliyordu. Yanımdaki asker muhafızlara selam verdikten sonra neden geldiğimizi açıkladı-"Buraya Kral Baldwin ile dünkü bir mevzu hakkında konuşmaya gelmiştik lütfen konunun mühim olduğunu söyleyebilir misiniz?" Dedi
Askerler bir bana birde yanımdaki askere baktıktan sonra sağ taraftaki asker sol taraftakine başıyla içeriyi işaret etti. Sonra Hristiyan aksanıyla yarım yamalak Arapça konuşmaya başladı
-"Kralımıza haber edeceğiz "dedi.
Yanımdaki askerde kafasını salladı ve hiç geçmeyecekmiş gibi hissettiren o 2 dakikanın ardından içeriden gelen asker konuşmaya başladı
-"Buyurun kralımız sizi bekliyor "dedi ve iki askerde kapının önünden iki yana çekildi
Yanımdaki asker gitmeden önce kulağıma sadece ikimizin duyabileceği bir şekilde uyarılarını yineledi
-"Dün dediklerimi unutma yeter. Seni burada bekliyor olacağım" dedi.
Gerginlikten cevap bile veremeyen bedenime karşın başımı anladım anlamında salladım ve beyaz mermerden yapılma basamakları çıkmaya başladım.
Her adım attığımda üstümde daha büyük bir gerginlik oluşuyordu.
Basamakları geçtikten sonra karşıma zemini beyaz mermerden yapılma kocaman dikdörtgen şeklinde ve etrafı sütunlarla çevrili bir avlu çıkmıştı. Avlunun 4 bir yanına Kudüs Krallığı'nın bayrakları iliştirilmişti.
Avludan içeriye karşımdaki açık duran büyük kapıya kadar gayet temkinli ve gergin bir şekilde ilerliyordum. Her ihtimale karşı yanıma bıçağımı da almam gerektiğini biliyordum ama eğer bunu yapsaydım içim hiç rahat etmezdi.
Kapıdan geçtikten sonra sağa ve sola doğru giden kocaman aralıklı güneş ışığını alan tenha bir koridor karşıladı beni. Buradan sağ tarafa gitmek istiyordum ama yanlış gideceğimden korkuyordum. Kimseyle karşılaşmadan hızlıca bu işi bitirme derdindeydim. Etrafa bakarken sağ koridordan bir muhafız bana doğru yaklaşıyordu. Elimde olmadan saldırıya hazır bir şekilde bekliyordum. Tam o anda başıyla selam verdi ve elini ıssız koridora uzatarak geldiği yeri gösterdi sonra
-"Bu taraftan" dedi.
Ona güvenmekten başka çarem yoktu bu yüzden önümde ilerlerken onu takip ediyordum ve duvarları inceliyordum. Çok sadeydi ve her 2 metrede bir, sönmüş meşaleler vardı.
Koridorun sonundan sola doğru döndükten sonraki sağda kalan ilk kapının önünde muhafızlar bekliyordu. Onun odası olduğunu anlamıştım.
İçimi garip bir heyecan bürümüştü ve muhafız kapıdaki askerlere başıyla kapıyı işaret etti sonra iki askerde aynı anda iki kapıyı da açtı. Önümdeki asker geri çekilerek yol verdi.
Artık adımlarımın sonuna yaklaşmıştım. Büyük bir gerginlik kapladı içimi. Sonra kapıdan içeriye girdim ve girer girmez kapı arkamdan kapatıldı.
Odası gayet sade duruyordu. Duvarlar açık kahverengi tonundaydı. Duvarlardan sonra odayı inceledim sol köşede yatak vardı, gözlerim giderek onun tarafına yaklaşıyordu , 4 tane koltuğun olduğu kapıya bakan orta koltukta beyaz altın işlemeli kumaşıyla ve bu, sabah güneşinin etkisinden midir bilemediğim bir şekilde parlayan gri metal maskesiyle oturmuş, beni izliyordu. Göz göze geldik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Esir-i Aşk
Historical FictionTahtından edilmeye çalışılan cüzzam hastalığıyla boğuşan o muhteşem kralın kurgulanmış öyküsüdür. Selahaddin Eyyübi'nin ordusunda yer alan Selehaddin'in aile dostu Rasiye Ayza'nın ailesi ve Ayza ile Kudüs kralının arasında geçen aşkları Hastalıklı b...