(11) Ödenecek Bedeller

92 9 0
                                    

UYARI= Bu bölümde ufak bir yakınlaşma sahnesi bulunmaktadır. Eğer bu tür şeylerden hoşlanmıyorsanız lütfen okumayınız
_____________________________

Feryadım sabaha kadar Kudüs'ün vahalı sokaklarına acı acı dolmuştu. İçim acıyordu, kanıyordu, parçalanıyordu.

Geceden beri annemin cansız bedeniyle, bir umut uyanır gayesiyle, beraberdim. Baktıkça içim parçalanıyordu. Sökülmüş kalbi gibi benim de kalbim sökülmüştü sanki. Bahçede annemin kanıyla yapılmış haç işaretini gördükçe içimdeki duygular daha da kızışıyor, herkesi öldürme isteğime sebep oluyordu.

Ağlamaktan bitap düşmüş bedenimi daha fazla uyanık tutamıyordum. Sonunda annemin yanına yığılmıştım ve güneş o anda ilk parlaklıklarını acılarımla doldurduğum toprağa vuruyor ve yavaş yavaş tepeye çıkarken yanımda cansız bir şekilde yatan annemin yüzünü nurlandırıyordu.

Sanki ben de onunla beraber ölmüştüm. Allah'ım bu nasıl bir duyguydu, nasıl bir kaybolmuşluktu?

Sonunda bütün gün acıyan gözlerime karşı koyamamıştım ve annemin kollarında sanki ilk doğduğum andaki gibi uykuya dalmıştım. "Anne..."

* * *

Birilerinin boğuk boğuk seslerini duyuyordum. Konuşmalarını... Çok yakındaydı ama gözlerimi açamıyordum ya da açmak istemiyordum. Korkuyordum... Bu gözlerim daha neler görecekti?

Bilincim açıldıkça sesler daha anlaşılır hale geldi.

-"Dediğiniz gibi olsun hanımım, öğleye doğru gömeriz." Dedi daha önce hiç duymadığım bir erkek sesi.

-"Teşekkür ederim, hoşçakalın" Dedi, bir kadın sesi. Nedense bu sesi daha önce duymuş gibiydim.

Kapı kapanma sesi duyuldu ardından adımlar uzaklaşmaya başladı.

İyice emin olup kendimi hazır hissettikten sonra gözkapaklarımı hareket ettirdim ve acıyan gözlerimi zorlukla açtım.

Odaya vuran sabah güneşinin aydınlıkları topraktan yapılma duvarlara çarpıyordu. Sonunda odaya göz gezdirebilmiştim. Bir dolap ve üzerinde yattığım yataktan başka bir şey yoktu.

Acıyan gözlerimi ovuşturmaya çalışarak yatakta oturur vaziyete geldim. Aralık bırakılan kapıya baktım, kimse yoktu. Neredeydim ben?

Sonra ayağa kalktım fakat kalktığım gibi yere düşmüştüm. Acıdan sızlayan dizlerimi ovuşturmaya başladım. Ayaklarım uyuşmuştu. Ne zamandır yatıyordum ki? Ayaklarımın sızısı dayanılabilir hale gelince yataktan destek alarak ayağa kalktım ve aralıklı kapıya doğru duvardan tutunarak ilerlemeye başladım. Kapıyı açtığımda bomboş, dar toprak koridor karşılamıştı beni. Koridora çıktığımda odalardan birisine doğru ilerlemeye başladım. O sırada yandaki odadan çıkan Nevra'nın annesiyle karşılaştım.

-"Ayza! Niye kalktın? Dikkat et!" Dedi telaşlı elleriyle duvara tutunarak zorla ayakta kalan bedenimi tutmak için yaklaşırken.

-"İyiyim" Dedim beni tutan kollarından tutarken.

Bana üzgün gözlerle bakıyordu. Annemin öldüğünü öğrenmişti.

-"Annem nerede?" Dedim acıyan gözlerimi zorla açık tutmaya çalışırken.

Bana bakamadı ve yutkundu. Bir şey söyleyemiyordu. Gözleri dolmuştu.

-"Bu..." Durdu soluklandı ve bana bakmaya çalıştı.

-"Bugün gömeceğiz" Dedi yanağından bir damla gözyaşı süzülürken.

Sonunda dayanamayarak karşımda üzüntüden harap olmuş kadına sıkı sıkı sarıldım ve omzumda ağlamasına izin verdim. Ben de ağlamak istiyordum ama sanki, dün bütün gözyaşlarımı Kudüs'ün vahalı çöl topraklarına akıtmışım gibi kuru ve ağrıdan dolayı sızlayan gözlerim bu isteğimi reddediyordu.

Esir-i AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin