143

48 2 0
                                    


Liv'in kokusunu ve nefesini yakından hissedince cinsel dürtüleri ağır bastı. Yine de bununla ilgilenmeye zahmet etmedi. Tüm vücudu tehlikeyi sezmiş ve onu gerginleştirmişti.

Hayatta kalma içgüdüsü cinsel dürtülerini bastırmış ve çılgına dönmüştü. Zihninde hiçbir şeyin onu burada tehlikeye atamayacağını biliyordu ama onu hayatta tutan içgüdüsü onu uyarmaya devam ediyordu.

Bu yüzden şimdi ona dokunmak istemiyordu. Bu tehlike sinyalinin kaynağının o olduğunu hissediyordu.

Tuhaftı, öyleydi.

***

Sabah gözlerini açtığında Liv yatakta yalnızdı.

Çok gergin olduğu için uyuyamayacağını düşünmüştü ama yatağa uzandığında mışıl mışıl uyumuştu üstelik yanındaki adamın gittiğini de fark etmemişti.

Doğrulup yanındaki yere biraz hüzünlü bir şekilde baktı; yer çoktan soğumuştu ve zaten birinin yattığı da pek söylenemezdi.

Yine de burası Lanxess Malikânesi'ydi, dolayısıyla Marki'yle kahvaltı edebileceğini umuyordu. Ancak tek duyduğu Marki'nin sabah erkenden dışarı çıktığı oldu.

Sonunda Coryda'nın endişeleneceğini düşünerek Philip'in kahvaltı davetini geri çevirdi ve eve döndü.

Liv kapıyı açar açmaz beklenmedik bir misafirle karşılaştı.

"Öğretmenim!"

"Liv!"

Elinde çay fincanıyla Coryda'nın yanında oturan Millian'dı. Liv kapıda duraklayınca iki kız birden içeri girip onu kollarından tutarak masadaki bir sandalyeye çektiler. Sonra Liv'in karşısına oturdular, yüzleri sanki onu sorguya çekecek polislermiş gibi ciddiydi.

Millian'ın neden burada olduğunu ve Coryda ile neden bu kadar uyumlu olduğunu soracak zamanı yoktu.

"Sevgili~ öğret~menim~, çok garip haberler duydum."

Millian iki eliyle yüzünü bir çiçek gibi kavrayarak Liv'e bakarken gözlerini kıstı. Onun yanındaki Coryda da gözlerini kısarak muzip bir sesle konuştu.

"Sevgili~ Abla~, Millian'dan çok garip bir söz duydum."

'Ne zamandan beri Millian'a ismiyle hitap ediyorsun?'

Liv nutku tutulmuş bir halde Millian ve Coryda'ya baktı, sonra da hayal kırıklığı içinde içini çekti. İstemese de iki kızın ne söylemeye çalıştığını kolayca görebiliyordu. Gözlerini kaçırmaya ve bilmiyormuş gibi davranmaya çalışmanın bir anlamı yoktu.

Liv önce Millian'la sakince yüzleşmeye karar verdi. Millian ne kadar aceleci davranmış olursa olsun, Liv devam etmeden önce bazı şeylerin altını çizmek zorundaydı.

"İnsanları evlerinde habersizce ziyaret etmenin kibar bir davranış olmadığını söylemedim mi sana, Millian?"

Ona hararetle öğretmenin bir yararı yoktu. Doğru dürüst öğrenebilmesi için hayatta pratik yapması gerekiyordu.

Liv'in ona görgü kuralları kitabını açmaya hazırmış gibi baktığını görünce Millian'ın yüzünde sinirli bir ifade belirdi.

"Biliyorum! Ama bunu nasıl bekleyebilirim ki?"

"Bir ayakçı göndermeyi bile bekleyemeyecek kadar acil bir durum mu?"

"Ne kadar acil olduğunu mu soruyorsun? Bundan daha acil bir şey var mı?"

"Derslerimin hiçbir işe yaramadığını fark etmemden daha acil ne olabilir?"

Bunu duyan Millian oturduğu yerden göğsüne vurdu ve ayağını yere vurdu.

"Ahh, Öğretmenim! Gerçekten böyle mi davranacaksın? Bu Marquis Dietrion'la ilgili!"

Bundan şüphelenmişti ama haber gerçekten de bir gecede yayılmıştı. Ne kadar uzağa yayılmış olabileceğini duyunca korktu.

Liv tereddüt belirtileri gösterince Millian'ın gözleri parladı ve vücudunun üst kısmını öne eğdi.

"Bu doğru mu?"

"Ne duyduğunuzu bilmiyorum-"

"Duyduğuma göre Marki Dietrion yüzyılın aşkını yaşıyormuş!"

Ah canım, bu saçmalığı düzeltmek mümkün olabilir miydi? Ne yapacağını bilemeyen Liv sakin bir ses tonuyla cevap verdi.

"... Ona bir iyilik borcum var."

"Kyaa, gerçekten aşık mısın?"

"Millian, bu aşk değil, iyilik."

Neyse ki Millian Liv'in Marki'yle olan ilişkisini kıskanıyor gibi görünmüyordu. Onun yerine, sadece kitaplarda okuduğu bir aşk hikâyesinin gözlerinin önünde cereyan etmesinden dolayı ciyaklamakla meşguldü.

Liv, Millian'ın pembe fantezilerini yeryüzüne indirmek için elinden geleni yaptı ama Millian onu hiç dinlemiyordu.

Ve bu heyecana kapılan tek kişi Millian değildi.

"Liv, bu kadar büyük biriyle gerçekten böyle bir ilişki içinde misin? Aman Tanrım!"

"Bu biraz karışık bir durum, Coryda. Bu-"

"Kyaa! Ne yapmalıyım!"

"Liv, bu harika! Siz ikiniz nasıl tanıştınız? İlk bakışta ona aşık oldun mu?"

"Hayır, bu-"

"Bunu yapmak için zamanımız yok. Bir yazar bulmalısın! Bunu bir romanın içinde bırakmalısın!"

"Ne kadar romantik!"

"... Siz ikiniz, lütfen, bana konuşmam için zaman veremez misiniz?"


Oy vermeyi unutmayın<3

OdaklıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin