eps 8

666 80 57
                                    

Başına vuran tarifsiz acıyla uyanmıştı changbin. sırtını yasladığı duvardan zor bir şekilde kalkmaya çalışırken tekrar yere çöktü koca oğlan. neredeydi, saat kaçtı ve buraya nasıl gelmişti zerre hatırlamıyordu.

biraz ötede duran çöp tenekeleri ve bir çıkış kapısıyla ara sokakta olduğunu anlayabildi kısa sürede. ara sokaklar... onun için her zaman unutulmazdı.

minho ile buluşma yerleri sokak araları olmuştu her zaman. günün sonunda karanlık çöken havanın sakladığı sokak aralarında geçirdikleri dakikalar fazla güzel geçmişti. ama onlar artık yaşanılmış bir anı olarak geride kalmıştı.

suçlusu da kendisiydi changbin'in. görgüsüzlüğüydü, elindekinin değerini bilmemesiydi. minho ona fazlaydı bile. alkolün verdiği etki changbin'i n kafasını ne kadar uyuşturduğunu kendi bile bilse de o gecede durmamıştı. içmişti, ne için içtiğini bilmeyerek...

belki bir hisseyi alamamıştı ya da babasıyla tartışmıştı hatta minhoyla sayısız kavgalarından birini etmişte olabilirdi.

nedenler önemli değildi. changbin'in kaçış yolu içmekti. şarap, alkol, viski ona fark etmiyordu. sadece beyni uyuşsun istiyordu. böylelikle daha az şey düşünür ve hatırlardı. en azından onun felsefesi böyle işliyordu.

son zamanlarda minho fazlasıyla işkoliğe bağlamış sevgilisi changbin'e bile zaman ayıramaz olmuştu. gün sonunda buluştukları o ara sokaklar boş kalmıştı minhosuz.

changbin de bir iş sahibiydi ama zaman ayırabiliyordu biricik sevgilisine. ne yani? minho ile arasında ki fark neydi, changbin zaman ayırıyor ama minho ayıramıyor muydu?

ya da bu sadece saçma bir ayrılık bahanesi mi olmuştu ikili için?

changbin, minho da istediği sevgiyi başkalarında aramaya çalıştığı için bitmişti bu ilişki.

changbin geçmişe fazla daldığını fark edince kendine gelmeye çalışarak ayağa kalktı. üstüne temizlerken derin bir iç çekti. minho'yu hala özlüyordu. eski günleri yad ediyordu arada sırada.

o ara sokaklarda kendini içerken buluyordu.

ama artık geçmiş, geçmişte kalmıştı ve önüne bakacaktı. buraya minho'yu unuttuğunu ona göstermek için gelmişti. tabii bunun dışında saçma sapan sapık algısı yarattığı için kendinden biraz da olsa utanıyordu.

yaşadıkları yavaş yavaş aklına gelirken telefonunu bulmak için cebini yokladı. telefonu çıkarttığında açma tuşuna bastı ama telefonu açılmadı. oysaki telefonunun şarjının olduğunu oldukça iyi hatırlıyordu.

*

Kapı yavaşça açıldığında utangaç gözler karşıladı hyunjin'i. bu gözler asla değişmemişti hyunjin'e bakarken. hyunjin, bu utangaç gözleri çok seviyordu.

"girebilir miyim?" hyunjin'in sorduğu soruya nazikçe gülümseyerek karşılık veren jeongin kapıyı aralayarak sarışın oğlanın içeriye gelmesine izin verdi. hyunjin içeri girdiğinde ceketini çıkartıp kenara attı ve kendini yatağa bıraktı. ellerini ensesine yerleştirerek esnedi.

gece devam ediyordu ama hyunjin'in şimdiden uykusu gelmişti.

"o kadar yoruldum ki" jeongin kafasını yana eğip hyunjin'e bakarak konuşan oğlana bir şey söylemedi. hyunjin de devam etmedi gevezeliğine ve sessiz kaldılar bir süre.

hyunjin, bir espri yaparak bu anı bozabilirdi ama buna uğraşmadı, istemedi bunu. her zaman bu tarz bakışmalar veya yakınlaşmaları hyunjin'in espriler bozardı. ama ikisi de büyünün bozulmasını istemiyor gibi görünüyordu.

i need a partner, minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin