eps 6

823 109 111
                                    

Akciğerlerine dolan havayla nefesini verdi walco. son saatlerini oldukça güzel ve keyifli geçirmişti. şu an ise odanın geniş balkonundan, ağzındaki dal parçasını üflüyordu. 

yorgunluk çökmüştü oğlanın omuzlarına, ağırlığını belli ediyordu zaman zaman. walco ise bunu umursamayarak bakıyordu ışıklı kente doğru. geçen arabalar azalmış, arada köpek seslerini işitir olmuştu. 

ara sokaklarda zevk adına geçirilen dakikaların görüntüsü düşüyordu gözlerine. kafasını çevirerek perdelemeyi amaçlıyordu bunu. onun aksine, bu insanların eğlencesine imreniyordu. kendisinin yaptığı işin bir farkı yoktu ama o, bu laneti bir sır gibi saklıyordu.

han jisung olmak, walco için zordu.

"insanlar beni görmek için kuduruyor. flaşlar sadece benim için patlıyor ama ben o kameraların arkasındaki gölgeden farksız değilim. babamın oynadığı oyundaki bir karakterim sadece." diye geçirdi içinden walco.

walco yollarda istediği gibi dolaşabilir ya da her bedenin altına girebilirdi ama han jisung gölgelerde yaşayan bir karanlık olmak zorundaydı. walco umursamaz olabilirdi ama han jisung'un düşüneceği bir ailesi ve geleceği vardı. walco'nun hayalleri olabilirdi ama han jisung'un şirketten öte bir düşüncesi olamazdı.

han jisung'u tanıyandan çok walcoyu tanıyan sayısı daha fazlaydı.

perçemlerini savuran rüzgarla bir kez daha çekti zehirli dumanı içine jisung. en son changbin'i gördüğü manzara geldi aklına. ona yardım bile edememişti, o an ki çabaları ise boş bir palavradan farksızdı. öylece arkadaşının kapı dışarı edişini izlemekle kalmıştı.

aptaldı, elinden bir sik gelmeyen biriydi walco.

derin bir nefes verdiğinde belinde hissettiği ellerle kasıldı. sonra kendini rahatlatarak omzuna konan kafanın konuşmasına verdi dikkatini. minho ince beli sardığında kısık sesle yöneltti sorusunu "sigara içtiğini bilmiyordum."

kolunu kaldırıp kaşıdığı ensesiyle yanıtladı walco "arada bir kaç dal." net ve kısa bir cevap çıkmıştı dudaklarından. minho sağ kolunu kaldırıp belini kavradığı bedenin dudakları arasındaki sigarayı alarak kendi dudakları arasına aldı "manzara güzel değil mi?"

tütünü çekerek havaya bıraktığı dumanla devam etti "bu koca bebeğe milyon dolarlar harcadım." binadan bahsediyordu. terimsel ifadelerle eşlik etmek istedi walco ama bunu yapamazdı, ancak jisung olsaydı böyle yanıt verebilirdi.

walco gülümsedi "sen mi yoksa muhtaç olduğun gri saçlı koca adamlar mı?" minho anlık bir soru sordu "onlara da vermedin, değil mi?" walco bir kaç saniye anlamadı. ta ki, sonrasında çıkardığı anlamla bir kahkaha patlattı.

"versem kıskanır mıydın?" 

minho kahve saçlının aksine gayet ciddi bir tınıyla konuştu "kıskançlık mı? sana dokunan herkesten nefret ediyorum."

oğlanın gülüşü solarak içinde garip bir his belirdi. neyin nesiydi bu? lafın altında elbette kalmayarak ona sarılan bedene döndü "bana kaç kişinin dokunduğunu biliyor musun ki?"

minho iki kolları arasında sıkıştırdığı bedenin açıkta kalan göğsünde elini gezdirdi. "kaç kişinin dokunduğunu bilemem ama benden sonra biri dokunursa" gözlerini beyaz tenli vücuttan ona bakan gözlere çevirdi "onun canını fena halde yakarım."

walco kollarını kaldırarak sinirli görünen oğlanın boynuna doladı. yüzüne yaklaşırken minho'nun parmakları arasında tuttuğu sigarayı aldı ve içine çekti.

çektiği dumanı kapalı dudaklarla birleştirerek olabildiğince sert bir biçimde bastırdı. yorulduğunda ise işi minho'ya bırakarak kendisini öpmesi için izin verdi. minho işini ustalıkla sürdürerek walco'nun damağında gezdirdiği diliyle üstünlüğünü belli etti. bir kaç saniye sonra dudaklardan ayrılarak nefes nefese kalan oğlanın kendine gelmesine izin verdi.

i need a partner, minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin