Üç Karanlık

27 4 1
                                    

Kapının kapanma sesinden bir kaç saniye sonra hıçkırık sesleri ilişti kulağıma. Ardından sert bir şekilde kapanan başka bir kapı. Yusuf'un kalbinin yaraları o kadar fazlaydı ki en ufak bir kelam bile onu küçük çocuklar gibi ağlatabiliyordu. Belkide ona bunları yaptıran içinde avaz avaz bağıran çocuktur. Kalbim acıdı bir an. Çocukluğu cehenneme dönmüş biri ebedi aleminide cehenneme çevirecekti. Onun çocukluğunun çalındığını anlamak için gözlerine bakmak yeterli gelir diye düşünüyorum çünkü benim kırgınlığımın aynısı onun gözlerinde de var. Yaralı bırakılan çocuklar ne kadar büyürlerse büyüsünler o kırgınlıkları gözlerinden hiçbir zaman silemeyecekler.

Sızısıyla kendini hatırlatan dudağıma doğru götürdüm elimi. Elime bulaşan sıcak kan yüzümü buruşturmama neden oldu. Yerimden kalkmaya mecalim dahi kalmamıştı ama yinede ayaklanmaya çalıştım. Çalıştım diyiyorum çünkü o kadar güçsüz kalmıştım ki olduğum yerden kalkamadım.

Sadece bedenim değil ruhumunda tüm gücü gitmişti sanki. Başımı duvara yaslayıp en iyi yaptığım şeyi yapmaya başladım. Düşünmek... Belki gerçekten düşünen varlıklar olsaydık bu halde olmayacaktık. Neden bu son zamanlarda sadece Yusuf'u düşünüyordum. İnansın istiyordum. İnansın ki yaralarını sarabilsin istiyordum. Sahi İslam ona ne kadar da çok yakışırdı. O tok sesinden Allah'ın kelamını işitmek. Benim yanımdayken kalbinin konuştuğunu okadar çok hissediyorum ki. Eğer kalbinin sesini dinlese görecek hakikatleri.

Aniden açılan kapı ile olduğum yerde irkildim. Yanında ilk yardım çantasıyla Yusuf gelmişti. Önüme diz çöküp oturdu. Ağlamaktan kızarmış gözlerini saklamaya çalışıyordu ama pek başardığını söyleyemezdim. İlk yardım çantasını açtığında 'dur'  dedim.

"Ne oldu"

"Ben halledebilirim"

"Dün sen benim yaramı sarmıştın. Bırak yapayımda ödeşelim"

"Sizin yaranız tek başınıza sarabileceğiniz şekilde değildi ve ben yaranızı sararken ne kadar dikkat etsemde temas etmek zorunda kaldım. Ama şuan bir mecburiyet görmüyorum ben" dedim. Birden ayaklanıp elini beline attı ve çıkardığı silahı yatağın üzerine bıraktı.

"Dediğin gibi olsun. Yarın babanı öldürürken lazım olacak sana. Aslında niyetim Yavuz öldükten sonra seni de öldürmekti ama vazgeçtim. Babanı öldür seni bırakayım" ifadesiz bir şekilde kurduğu cümlelere iç çekmekle yetindim.

"Boşuna uğraşıyorsun. Ben asla ama asla Yavauz'u öldürmem" dedim sakin bir ses tonuyla.

"Yarın görüşeceğiz. Bakalım öldürüyormusun, öldürmüyormusun"

Başımı kaldırıp kehribarlarımı onun elalarıyla buluşturdum. Bunu beklemiyor alamalı ki yüz ifadesi değişti. Anlamadığım bir ifadeye büründü gözleri. Ne söyliyeceksem unutturmuştu bana. Başımı hafif bir şekilde öne eyerek bakışları mı kaçırdım. Ağzımı dahi açamadım. Neden bir anda afalladığımı bilmiyorum. Elalarının o çözemediğim bakışı... Bir şey demeden çıkp gitti. Neden kendimi biran boşlukta gibi hissettim.

~~~

Ben nasıl bu duruma düşmüştüm. Önümdeki masada duran silahla bakışmaya devam ediyordum ki açılan kapıdan Yusuf girdi.

"Artık kan dökme zamanı. Şimdi benimle şirketin otoparkına iniyorsun" dedi ve ilerlemeye başladı. Peşinden yürüyordum ne de olsa tetiğe basmadığım sürece hiçbirşey olmayacaktı. Otaparka geldiğimizde bir kolonun arkasına geçip durdu. Elime silahı tutuştururken "bir iki dakikaya burda olacak Yavuz. Sevgili babanla vedalaşmaya hazırmısın" diyip belinden çıkarttığı silahı bana doğrulttu. Ah bir ateş etsede ikimizde bu dertten kurtulsak.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 12 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Papatya Mı?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin