atardecer y beso

221 21 11
                                    

****✩₊˚

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

****
✩₊˚.⋆☾⋆⁺₊✧

Antrenman turları bitmişti ve beklentiyi karşılayan lando olmuştu, harika bir performans sergileyerek sıralama turlarının gidişatını çok net bir şekilde belli etmişti. Gururum kabarırken Ferrari garajında Charles'ın arabasının park edilmesini bekleyerek olanları izliyordum. Charles kaskını çıkartmış terden ıslanan saçları ile bana bakıyordu, üstündeki yarış süiti ona ne kadar yakışıyor diye düşünürken o sadece bana gülümsemiş ve 'bir dakika' der gibi elliyle işaret etmişti az önceki konusmamızdan eser yoktu ve resmen bir çift gibiydik. O içeri odalardan birine girip üstünü değiştirken bende babamdan aşins olduğum Ferrari garajına bakıyordum. Hiç değimemişti, hatırladığım gibi samimi ve içten hissettiriyordu. Babamı bir trafik kazasında kaybetmiştim, o zamanlar çok küçük olduğumdandır belki de olanları kavrayamamış hatta babamın yokluğunu bir süre aramamıştım. Fakat zaman geçtikçe ve babamın yokluğu artık içime bir dert gibi oturmuş olmayan yasım kendini peydahlamıştı. Eskiden babamı kaybedişime çok üzülememem vicdanımı rahatsız ediyor ve beni uyku uyutmuyordu ama hep öyle olurdu değil mi, gidenin yokluğu hemen batmazdı kalbine.

Charles üstünü değiştirmiş ve beyaz bir gömlek altına geniş mavi bir kot giymişti. Tanrım bu senin bir kulunsa diğerleri neydi?

***

Charles, mühendisi ile bir kaç konuşma yaptıktan sonra yanıma gelmiş ve sarılmak istediğini belli eder şekilde kollarını iki yana açmıştı. Lando'nun hemen altında bir sıralama elde etmesi ve verstappen'i arkasında bırakması oldukça iyi bir sonuçtu. Düşünmeden kollarımı onun beline sardığımda gerçekten evde gibi hissettiğimden emindim, kokusu babamın eskiden özel günlerde sıktığı parfümü anımsatıyor ve bu ev hissiyatıma bir yenisini ekliyordu. Onun kollarından sıyrılıp kendimi geriye çektim henüz aramızda bir şey yoktu ve bunun oluşu ona duvarlar örmeme sebep oluyordu. Garajdan ayrılıp onu padock yolunda takip ederken McLaren garajının hemen yanından geçiyorduk. Lando bir kaç hayranına imza veriyor ve onlarla ilgileniyordu. Onu tebrik etme şansım olmamıştı bunu dert etmeyeceğini biliyordum yine de yanından öylece geçip gitmek içime sinmiyordu, "Charles, Lando'ya bugün için bir tebrik etmem gerekiyor bekleyebilir misin?" Charles umursamaz bir tavırla yüzüme bakarken cidden ağzımdan Lando ismini bile duymak istemediğini biliyordum. "Pekala turnike girişinde bekliyorum" gülümseyerek yanından ayrıldım gözlerim Lando'yu bulduğunda kaşları çatılmış şekilde bana baktığını fark etmem uzun sürmemişti. Neden herkes yanlış bir şey yapmışım gibi bir tavır takınıyordu?

Lando'nun yanına geldiğimde fanlarının yanından uzaklaşarak garaja doğru geçmem için kafası ile işaret etti. Tüm bu kalabalık arasında konusmamız pek mümkün görünmüyordu.
İçeri girdiğimizde Lando'nun içindeki o soğukluk içimi ürpertmişti "Ferrari garajında ne işin var senin?" İçeri girer girmez sorduğu soru ile anlamaz tavrımı takındım. Herkesin bu hesap soran tavrı canımı sıkıyordu, "Charles davet etti ve bende kabul ettim" sinirli bir şekilde gülüp bakışlarını tekrar bana çevirdi "babanın ölümünden sonra onun yerini hemen dolduran ve sigorta parasını bile sana çok gören bir takım garajına girdin öyle mi?" Lando geçmişimi sürekli silah ve bir kanıt olarak kullanıyor ve bu canımı yakıyordu. Evet, o zamanlar Ferrari ile olan bu anlaşmazlığım ve beni insan yerine bile koymayışları dün gibi aklımdaydı ama tüm bunların sorumluluğunu Charles'a yıkamazdım üstünden yıllar geçmişti o zamanın yönetimi bile değişmiş garajdaki kimse aynı bile değildi. "Bunun sorumluluğunu Charles'a yıkmayacağım Norris ve beni bu geçmişim ile vurmaktan vazgeç seni bir kez affetmiş olabilirim ama seni temin ederim bir dahaki sefere bu kadar iyi niyetle yaklaşmam" tehditkar konusmam onu daha da deli etmiş olacak ki dudağını dişlerinin arasına alıp sıkınlıkla nefes verdi "pekala ama onun nasıl biri olduğunu bilmiyorsun" tek kaşımı kaldırıp ona baktım "nasıl biri olduğunu öğrenmek istiyorum ve öğreneceğim" arkamı dönüp kapıya yöneldiğimde sadece bir kaç saniyeliğine Norris'e döndüm "bugün için tebrikler, güzel bir sürüştü" ve kapıyı açıp ona teşekkür etme fırsatı bile vermeden arkamdan kapatmıştım.

***

Charles'ın o gün beni o halimle eve bıraktığı arabasına geçtiğimde o gün yaşanan olaylar gözümde birer birer canlanıyordu. Oldukça şık ve lüks bir arabaydı, bu çocuğun ferrariye olan bu sadakati şapka çıkartacak cinstendi. Sessizliğin arasında gün batımının arabaya doluşunu izliyorduk ve bu sessizliği bozan Charles olmuştu. "Ashley, biliyorsun şu mesele" Charles'a döndüğümde gözlerine vuran güneş ile renkleri daha da açığa çıkıyordu. Resmen susmuştum, sadece gözlerine dalıp içinde kalan o küçük çocuğu görmeyi umutluyordum "tanrı aşkına Ashley, gözlerime böyle bakmaya devam edersen arabayı sağa çekeceğim" söylediği söz üzerine gözlerimi hemen ondan ayırmış utancımla yolu izlemeye başlamıştım "gün batımını izliyordum, seninle alakası yok" gülüşünü işittiğimde bu halimden keyif aldığı aşikardı "pekala sen öyle diyorsan" arabanın hızını biraz daha artırırken yanımızdan geçen arabalar bile Charles'a el sallamak için camları indiriyor ve Charles sadece gülümseyerek yola devam ediyordu. Böylesine sevilen birinin arabasında hemen yanında oturmak egomu okşuyordu. "Bugün haklı olduğumu kanıtladım" tekrardan bakışlarımı ona çevirdiğimde cümlenin devamını merak ediyordum "lando turunu bitirip arabasını park ettiğinde radyoya senin Ferrari garajında ne aradığını sorup mühensilere yargı dağıtmış" şaşkınlıkla Charles'ı dinliyordum. Cidden bir anda nasıl bu kadar kıymete binmiştim ben. "Sizin aranız kötü mü peki?" Charles hayır anlamında başını sallarken yola odaklanmıştı "değil Carlos kadar olmasa da uzak değilizdir fakat konumuz lando değil  Ashley. Bu mevzuyu konusup bu akşamı berbat etmek istemiyorum" bakışlarımı Charles'dan çekmemiştim 'konusmak istemediğin konuyu niye açıyorsun peki beyfendi' cümlemi yutup daha makul konuşmaya çalıştım "konusalım o zaman esas konumuzu"

Perceval arabayı park ettiğinde sadece nereye geldiğimizde bakmak istemiştim. Tanrım resmen tüm şehri gören mükemmel bir manzaraya sahip bir düzlükteydik. Gün batımını etkisi ile gökyüzü bile mükemmel duruyordu. Ben öylece kalmış gözümü manzaradan ayırmadan arabadan inmiştim. "Burası, çok güzel" Charles benim aksine çok şaşkın değildi arabadan inip yanıma geldiğinde yine o parfümü etrafımı sarmıştı "senin kadar değil" tam bu sırada gözlerim yine onu buldu. Kaçamadığınız ve asla kaçmak istemeyeceğiniz anlar olur ya, işte tamda istemeyeceğim hatta ömrümü geçirebileceğim bir zamandaydık. "Ashley, sen paddock'a sunucu olarak geldiğinden beri gözlerimi senden alamadım" susmuştum cümlesini devam ettirene kadar ona bir adım bile atmayacaktım "ama ben bir pilottum ve bunun etik karşılanmayacağı gibi aptal bir fikre kapıldım" elleri ellerime çarparken sırtımı arabaya yaslamış gözlerindeki anlamları çözmeye çalışıyordum "fakat sana ne kadar uzak olmaya çalışsam da yine sana döndüm" şaşkınlıkla onu dinliyordum. Charles mükemmel bir adamdı, her kızın koşulsuz yanında isteyeceği ve gitmesi gerektiğinde ayaklarına kapanacağı türdendi. "Charles, sadece bir sarılmamızla basın yerinden oynadı" 'biliyorum' der gibi başını sallayan Charles bunu sorun olarak görüyor gibi değildi. "Fakat bu benim için sorun değil insanlar konusurlar Ashley, bu hep böyle oldu" yalan söyleyemezdim Charles'dan herkes gibi bende etkileniyor ve onu ciddi manada çok çekici buluyordum ama son yaşanan bu olaylar bu duygularımı daha da alevlemiş ve artık hayranlık adı altında söylenemeyecek bir boyuta dönüşmüştü, "sana tüm her şeyi düzeltmen için bir şans versem" daha cümlemi tamamlamadan gözlerindeki yıldızları görmüştüm gülümsemeden edememiş onu oracıkta öpmek istemiştim "bana sevgini tam anlamıyla gösterebilir misin" cevap vermedi çünkü ani bir kararla dudaklarını dudaklarıma yasladı. Kısa ve romantik bir öpücük değildi uzun zamandır içinde tuttuğu arzuların öpücüğüydü. Ona karşılık verdiğimde bir eli belimde sakince geziniyordu, şu an her ne yaşanıyorsa asla pişman olmayacaktım. Dudaklarından dudaklarımı ayırdığında ona sessizce fısıldadım

"bu sevgiliyiz demek değil Perceval, arkadaş değiliz demek"
 


🎀🏎️

Biri dursa biri durmuyo napim 🥹

we were born to die ☆ Charles LeclercHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin