Vino y tú

220 22 3
                                    

****✩₊˚

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

****
₊˚.☾⋆⁺₊

Güneş gözümü gıdıklarken uyanmamak pek mümkün değildi. Dün geç saatlerde Monako'ya, evime geri dönmüştüm. Yorgunluğun ve tüm bu olan dramaların üstüne vücudum kendini 12 saatlik bir uykuya teslim etmiş ve kendini yenilemişti. Tanrım şu son iki hafta da çektiğim en rahat uyku olabilirdi daha doğrusu çektiğim ilk uyku olabilirdi. Formula bir yorucuydu, bu sporun doğası buydu. Yorulmak, üzülmek, heves kırıkları ile dolmak bunların hepsi sporun doğasında vardı ve bu sporu icra etmeseniz bile takip etmeniz bu duyguları yaşamanız için yeterliydi.

Üstümdeki yorganı hafifçe kenara çektim, telefonumu elime alıp sadece bildirim ekranına bakmamla aramaların ve mesajları kontrol ettim bu her zaman karşılaştığım bir manzaraydı basın ekipleri birbirlerini haberdar etmek ve olan olayları birinci şahıstan dinlemek için araştırma yaparlardı, bu olayın birinci şahısı bendim ve doğrudan beni aramayı seçmişlerdi. Hepsini görmezden gelip sadece bir mesaja cevap vermeyi seçmiştim;

Chili:
Ash eve vardın mı ?

Dün gece geç
saatlerde geldim Carlos

Chili:
Anladım, bir kaç haftalığına
Monako'dayım ne zamandır
görüşmüyorduk şu senin en sevdiğin
Restoranda buluşalım.

Carlos o akşam benim o arabada olduğumu ve neler duyduğumu bilmiyor olmalıydı. Sanırım benimle de aynı konuyu konuşacak ve Lando'yu bana savunacaktı. Fakat gidecektim, dinlemek ve Lando'ya hak verdiğim için gitmeyecektim Charles'ın bu zamana kadar çektiği tüm acılar uğruna gidecek ve tarafımı hatta sevgimi açık açık dile getirecektim.

Pekala Carlos
akşam saat 8 de orda olurum

Chili:
Harika, akşam görüşürüz

Görüşürüz

İçimdeki sıkıntı artmıştı stresle başa çıkabilen biri hiç bir zaman olmamış hayatımın en ufak aksiyonunda stresle başa çıkmayı öğrenememiştim. Şu an stresimi tek azaltacak şey Charles'ı aramak en azından olanları onunla paylaşarak onu habersiz bırakmamaktı. Basının orda olması halinde bizim Carlos ile görüştüğümüzü medyadan öğrensin istemiyordum. Bana olan bu güvenini sarsmak herkes yanından bir bir gitmişken bende ona bir darbe vurmak istediğim son şeydi.
Telefonumu tekrar elime alarak Charles'ı aradım telefonun sesi kulaklarımda yankılanırken nerdeyse kapanmaya yakın açılması ve uykulu bir adet Charles bulmam ile gülümsemiştim "Efendim güzelim" mırıltı ile çıkan sesi beni içimdeki o kelebekleri yeniden canlandırmıştı gülümsemeden edememiştim "üzgünüm uyandırdım mı?" Charles hafifçe kıkırdayıp kendine gelmek için esneyip cevap vermişti "seninle uyanmak kadar güzeli var mı? Sen uyandırmasan 5 dakika sonra o siktiğimin alarmı çalacaktı. İstersen beni beşte uyandır ama sen uyandır" gülmüştüm şu an hiç ciddi ve kafası yerinde konuşmuyordu ama ben onu makara yapmak için aramamıştım "charles sana bir şey söyleyeceğim" Charles panikten mi yoksa söyleyeceğim şeyin merakı mı bilinmez bir anda uykulu sesi tamamen gitmiş ve yerine telaşlı versiyonu geçmişti "Ashley, yine mi o piç?" derin bir nefes almıştım cidden 'Lando' desem her tarafı yıkacak kadar öfkelenirdi "Carlos beni bir restorana davet etti sanırım arabada konuştuğun konuları Lando'yu savunmak için anlatacak" Charles sinirle nefes alıp veriyor ve bunu gayet iyi duyuyordum "gitme Ashley" hevesi her geçen gün kırılıyordu, benden vazgeçmeyeceğini biliyordum ama kendinden vazgeçmesinden korkuyordum "gitmek zorundayım Charles, sevgime yazık dedirtmemek için seni sevdiğimi iyice kafalarına kazımaları için gideceğim" Charles cevap vermemişti, vermeyeceğini de biliyordum. O taş kalpli gibi görünen yumuşacık biriydi taşıdığı yük daha zordu önce ferrari ekibi, ardından yarışta bile istenmediğini fark etmesi şimdi de sevgisine sahip çıkmak zorunda kalışı. Kim olsa darmadağın olurdu "Charles biliyorum kafam karışır diye korkuyorsun."  "Hayır Ashley sana bu konuda güveniyorum sadece o piçin sevgisini başkasından ballandıra ballandıra duymanı istemiyorum" gülümsemiştim neden bilmiyorum ama bana güven duyması neşelenmeme yetmişti "merak etme benim için hiç bir kelime önemli değil Perceval, tek önemli olan senin sevgin" ufak bir kıkırtı çıkarttığını duyabiliyordum "bana Perceval demen hoşuma gidiyor" kalbim kendinde değildi buna emindim "bana Bayan Cooper demen hoşuma gidiyor"  "Benim gitmiyor, Bayan Leclerc demeyi tercih ederdim"

we were born to die ☆ Charles LeclercHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin