estás perdido

224 19 5
                                    

Yemekleri yemiş en azından herkesin bir süreliğine gözleri açılmıştı. Lando hala odasında olduğu için ona kısa süreliğine bir bakmak ve iyi olup olmadığını kontrol etmek istemiştim. Hemen yan koridorların birinde yarışın ve sonrasında olan tüm olayların yorgunluğunu atmak için dinleniyordu. İşin kötüsü yakın zamanda yarış vardı ve yarın burdaki herkesin İngiltere'ye uçması şartı. Kapıya bir kaç kez tıklatıp Lando'nun sesini duymayı beklemiştim "gel" içerden duyduğum boğuk sesle kapıyı sakince açıp sessizce kapatmaya özen göstermiştim. Odaya doğru bir kaç adım attığımda yatağında oturmuş beni kıpkırmızı gözler ile izleyen bir lando bulmuştum. Konusmak istememiştim konuşsam da ne söyleyebilirdim ki, şu an ona diyeceğim her moral cümlesi ters tepebilirdi. Bir kaç adım yanına gelip hemen önünde dikildim. Bana dolu gözlerle bakmaya devam ederken kollarımı onun boynuna doladım, o ise kafasını karnıma yaslayıp kollarını belime sarmıştı. Lando her zaman küçük bir çocuk gibi olmuştu gözümde, çok kırılgandı. O en sevdiğiniz porselen fincanlarınız gibiydi, dayanıklı ve sert durur her darbede ise paramparça olurdu. Formula bir hayatının onu daha da taş kalpli biri yapması gerekirken Lando duygularına sahip çıkmıştı. "Ashley o gün seni o partidr yanlız bıraktığım için üzgünüm" söylediklerine resmen ağlayacak duruma gelmiştim. Olması gereken gibi annesinin sağlığını düşünüp beni orda bırakıyordu üstüne bunun için benden özür diliyordu, bu çocuk cidden pamuk bir kalbe sahipti. "Özür dileme Norris, sen doğru olanı yaptın" Lando'yu kendimden uzaklaştırıp hemen dizinin dibine çökmüştüm ona yarın uçağı olduğunu ve gitmesi gerektiğini söylemek zorundaydım. Fia'ya göre yarışa gelmemek için yeterli bir bahanesi yoktu ve bu takımı için ceza sebebi olabilirdi. "lando yarın uçuşun var biliyorsun ve fia kurallarını da biliyorsun" Lando derin bir iç çekip göz devirdi sanırım bu söylediklerimi pek çok kişiden duymuştu "annem bu haldeyken bana yarışa git mi diyorsunuz" elimi dizine atıp ona güven vermeye çalışsam da hayal kırıklığı içinde beni izliyordu. "Hayır Lando sadece senin sağlık durumun iyi ve annenin şu an hayatı tehlikesi olmadığı için yarışa katılmak zorunda olduğunu söylüyoruz kuralların böyle olduğunu biliyorsun" Lando kalkmak için eğildiğinde bende hemen dizinin dibinden ayrılmıştım. İki dakikaya oranla Lando ateş püskürüyordu her an üstüme atlayabilir ve beni orda boğarak öldürebilir gibi bir tavırla önümde dikildi "sen ne saçmalıyorsun, hiç bir yere gelmiyorum anladın mı Ashley içerde yatan benim annem! Bunun ne demek olduğunu asla anlamayacaksın" son dedikleri kalbimin kanamasına ve hatta gözlerimin dolup az önce kırılgan diye düşündüğüm kalbin ne kadar zehirli olabileceğine şahit oluyordum. Annem beni çocukken terk etmiş arkasına bile bakmamıştı. Babam o zamanlar Ferrari'nin mekanik ekibindeydi ve bana formula bir sevgisini ilk o aşılamıştı. Annem ile olan durumumu en iyi lando biliyor ve şu an bunu beni kırmak için kullanıyordu. "Sen, sen cidden berbat bir insansın Lando. Seni düşünüp burda hepimiz o aptal koridorda yatıp kalktık! Hepsi senin içindi, senin yanında olmak içindi" Lando az önceki söylediklerinin farkına varıp şaşkınlıkla yüzüme bakıyordu sanki 'az önce ne dedim ben' ifadesi yüzüne işlenmişti. "Sen beni ne kadar kırarsan kır, ben seni geçmişindeki yaralar ile vurmazdım Lando"

kapıya doğru adımladığımds arkamdan sertçe kapattım. Kapı kapanmıştı ama gözlerim yaşları yerlere buluşması tam o sırada olmuştu. Çantamı alıp gitmeli miydim yoksa bir süre yere çöküp ağlamalı mıyım diye düşünürken önümde beni sakince izleyen Charles ile irkildim. Beni izliyor ve ne olduğunu soran bakışlar atıyordu "sen iyi misin?" Ne zaman ağlasam ve biri bana iyi misin diye sorsa ağlamam şiddetlenir ve hıçkırıklarıma engel olamazdım. Şu an Charles karşımda bana soran gözler ile bakarken bu gardımı indirmiş gözlerimden yaşların süzülmesine ve ufak hıçkırıklarıma engel olamamıştım. Ellerimle yüzümü kapatarak bu halimi görmesini istemediğimi belli etmiştim. Omzumda hissettiğim el beni hızla kendine çekmiş ardından bir elini saçlarıma bir elini ise belime yerleştirmişti, Charles resmen bana destek olmak için sarılıyordu. Burnu saçlarıma değerken derin nefesler alıyor ve saçlarımı okşuyordu. Nefes alış verişini kulağıma bu kadar yakın oluşu ile gayet iyi duyabiliyordum. Kulağıma biraz daha eğildi, belimi kavrayan elli baş parmağı ile belimi yokluyordu. "Akıttığın göz yaşlarının hepsi birer canmış gibi ağla Cooper" sustum kulağımda hissettiğim nefesi ile tüm vücudumun alev alev yandığına emindim "ben sadece bir gazeteciyim Perceval bana böyle davranma, bunu konusmuştuk" kokusunda dün girdiğimiz partide üzerine sindiğini düşündüğüm sigara ve alkol kokusu ile karışmış odunsu parfümünü alabiliyordum ve kesinlikle sarhos edebilecek cinstendi "sana olan gardımı indirmem niye bu kadar kolay Cooper" şaşkınlıkla gözümü açarken Charles hala bana sıkıca sarılmaya devam ediyordu. Şizofren gibi hissediyordum, daha az önce yüzüme bakmayan adam bana onu yumuşattığımı ima ediyordu. Susmuş cevao bile veremezken gözüm fotoğraf makinesini hemen bizi gösterevek şekilde hızalayan paparaziye takıldı "Charles medya burda ve fotoğraflarımızı çekiyorlar bırak beni" fısıltıyla söylediğim söz karşı Charles çok sakin bir şekilde beni kendinden uzaklaştırıp ellerini hala ıslak olan yanağıma koydu, "yalan haber yazmayacağı kesin çünkü biz buradayız, sarılıyorduk basit" arkamızdaki adam hala fotoğraflarımızı çekmeyi sürdürürken yanağımda ki elini sıkıca tutup charles'ı koridora doğru sürükledim. Daha fazla görüntü veremezdik ve yüksek ihtimalle birazdan tüm magazin sayfalarına düşerdik.

Charles'ın bileğini kavramış onu ilk gördüğüm temizlik malzemeleri odasına doğru itip kapıyı kapatmıştım. "Siz pilotlar çok bencil insanlarsınız!" Sinirle söylediğim sözler üzerine Charles sadece bana bakmak ile yetiniyordu, hala Lando'nun odasında neler döndüğünü ona anlatmamış olmama rağmen Norris ile aramda kötü
Bir diyalog geçtiğini anlamıştı. Charles mimiksiz tavrını takınırken bana yaklaşmak için bir kaç adım atmış ve beni kapı ile arasına almıştı; "bencil değiliz Cooper, buna zorlandık." Yine o koku burnuma satır satır dokunuyordu. Ne vardı bu parfümde, ne beni bu kadar çekiyordu ona? Charles doğrudan gözlerime bakarken bir eli saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırarak yanaklarıma kadar indi. "Lando ile aranızda ne geçti" sesi öfke doluydu, ne yani beni bu hale getiren adama öfke mi duyuyordu? "Bu senin merak etmen gereken bir konu olmamalı Perceval" ellerini yanaklarımdan çekip saçlarıma getirdi, beni tanımak istiyor gibiydi. Uzun süredir kayıp olan bir eşyasını yatağın altında bulmuş gibi özenli davranıyordu "laflarımı benim alehime kullanma Ashley" sesimi ondan duymak sanki bir şiirin sana hitap eden kısmına gelmiş gibi hissettiriyordu. "Neden yapıyorsun bunu, benden ne istiyorsun" Charles sadece güldü o her zaman kameraya verdiği samimiyetsiz gülüşlerinden değildi bu, o ilk kez çok içten güldü "senden bir şey istemiyorum Cooper, fark etmeni umuyorum" anlamaz gözlerle ona bakarken o bir şeyleri anlamımı istiyor gibiydi "neyi fark etmemi umuyorsun anlamıyorum Charles kelime oyunlarından sıkıldım" nazikçe baktı bana, elleri ellerime değiyordu, kırılgan bir antika vazo givi davranıyordu. "Padockda neden senden kaçtığımı, neden her medya ekibine röportaj verirken kısa kesip senin röportajlarında gitmek istemeyişimi görmeni istiyorum Cooper." Şaşkınca onu dinlemeye devam ederken gözlerinde hayal kırıklığı parçaları dolaşıyordu "çünkü sen benim için bir medya ekibinden çok daha fazlasıydın"




🎀
1050 kelimee
Yorum yapın da biraz moral olsun..

we were born to die ☆ Charles LeclercHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin