Cenicienta

232 16 3
                                    

****

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

****

✩₊˚.⋆☾⋆⁺₊✧

Odamda sessizce dolanıyor dünün baş ağrısı ile baş etmeye çalışıyordum. Telefonumu bile açmamış hatta şarjı var mı diye bile bakmamıştım, bir basının asla yapmayacağı türden bir işti. Dün ne olmuştu, Charles neden dün bana o kadar kibar ve o olaylar asla olmamış gibi davranmıştı?
En büyük soru 'beni tekrar görünce ne yapacaktı?'
Komidinin üzerinde duran soğumuş kahvemden bir yudum daha alıp kendimi yatağıma attım, sabah çok erken saatler olduğunu biliyordum Charles beni eve bıraktığından beri uyuyamamış içimdeki bu garip hissiyatı anlamdırmaya uğraşmıştım. Her şey iyi giderken son söylediği söz yüzüme bir tokat gibi çarpıp beni kendime getirmişti.
Kendimi kül kedisi gibi hissetmekten alı koyamıyordum, saat geçmişti ve büyü gitmişti. Bu hafta sonu da bir yarış vardı pilotlar şu an evleri olan Monaco'nun tadını çıkartırken bizim yani medya ekibinin onlardan çok daha önce İngiltere de olması gerekiyordu. Derin bir of çekip hemen yastığımın altında olan telefonumu açtım

Norris 23 cevapsız arama

Chili 14 cevapsız arama

Tanrım cidden hem beni ortada bırakıp hemde bu kadar meraklanmış olamazlardı. Sinirle Carlos'u aramak için rehbere girdim. Onlara olan sinirim hala geçmemişti. Telefonumun bir kaç kez çaldıktan sonra telefonu derin bir oh çeken Carlos aptalı açtı.

"Kızım sen deli misin her yerde seni aradım!"

"Siz ciddi olamazsınız, sadece bir mesajla beni ortada bırakıyor ve sonra merak ettiğinizi mi söylüyorsunuz. Lando'ya söyle ona ciddi manada öfkeliyim!"
Carlos'un iç çekişini gayet net bir şekilde duyabiliyordum

"Onu aramalısın Ashley, olaylar bildiğin gibi değil o da çok endileşendi"

"Beni tanımadığım bir ortama sokup eğlenmemi söyledi dediğini yaptım ve bil bakalım sonra ne oldu? Beni öylece orda bırakıp gitti Carlos!"

"Haklısın ama gerçekten gitmesi gereken bir durumdu ve benden seni bırakmamı istedi ama ben tekrardan içeri girdiğimde George bana seni Charles ile gördüğünü söyledi?"

"Evet ! Çünkü o an baska kimse yoktu ve tanımadığım bir adam beni kibarca evime bıraktı sizin yapmanız gereken şeyi yani!"

"Ashley sinirini anlıyorum ama şu an hastanedeyiz Lando'nun annesi kalp kirizi geçirmiş dün gece yoğun bakımda ve Lando çok kötü bunu sonra konusalım olur mu?"
Öfkem bir anda sönmüş hızla yataktan kalkmış ve hafif baş ağrısı ile gözlerimi kapatmıştım.

"Ashley, orda mısın?"  Telefonumdan gelen ses ile kendime gelip çantamı aramaya başladım
"Hangi hastane geliyorum hemen"


Arabanın kapısını sertçe kapatıp hızla hastane kapısına koştum. Resepsiyona hangi kat olduğunu sormak için yürüdüğümde ismimi arkamdan işittim ve sesin geldiği yöne döndüm "Ashley, üst kattalar" Charles bana beni takip et bakışları atarken dün gece olanlar sanki olmamış gibi soğuk maskesini yüzüne geçirmişti. Yanına doğru adımlayıp onu takip ettiğimde asansörün düğmesine basmış gelmesini bekliyorduk. Yüzüne bakamıyordum, zaten yakın değildik daha da rezil olmuştum.
Konusmuyor sadece asansörün kapılarına bakıyordu bu sessizlik içimi ürpertirken neden onunla konusmam gerekiyormuş gibi hissediyordum? Asansör hala en üst kattaydı ve sanırım bir süre daha bekleyecektik.

Sessizliği bozan ben olmuş ortamı sessizlikten kurtarmıştım
"Durumu nasılmış?" Charles bana bakmamış hatta mimik bile oynatmamıştı "stabil,  şu anlık bir sorun yokmuş" anladığmı göstermek için başımı sallarken ona bakmaya devam ediyordum "peki Lando, o nasıl?" Charles bu sefer bana baktığında gözlerindeki yorgunluğu görebiliyordum. "Ona bir oda verdiler biraz, dinlenmesi için" Charles direk olarak gözlerime bakıyordu dün gördüğüm okyanuslar, ormanlar yoktu ateş her yerimi yakıyordu. "Senin de dinlenmen lazım biraz eve gidi-"  "bu senin derdin olmamalı Bayan Cooper" sözümü kestiğinde bu tavrı ile önüme dönmüş asansörün kapısına bakmayı sürdürmüştüm. O haklıydı ben sadece bir medya elemanıydım bundan fazlası da olmayacaktım. Son söylediklerine cevap vermemiştim ama neden her sözü beni kesip atmaya yetiyordu?
Asansörün sesi duyulmasının hemen arkasından kapıları açılmış ilk adımı ben atmıştım, Charles ise hemen yanıma geçmiş ve katı tuşlamıştı. Sessizlik içimi kemirirken kata hemen ulaşmayı ve bu ortamdan koşarak kaçmayı düşünüyordum.

Asansörden çıktığım gibi uzun bir koridor ve sandalyeler de oturan insanları görmem bir oldu. Hepsi ya uyuyor yada birilerini arıyordu. Gözlerim Lando'yu arada da oda da dinlendiğini düşünerek bakışlarımı Carlos'a çevirdim. Koridorun yanlarına dizilmiş olan sandalyelerin birine kıvrılmış uyuyordu. Dün yarış yapmış üstüne geceyi partide geçirmiş ve şimdi ise hastane koridorlarında sürünüyordu, herkes için oldukça zor bir geceydi. Arkamdan yürüyen Charles Carlos'un yanına oturarak omzuna dokundu "dostum, Ashley burda" Carlos hafifçe gözlerini aralarken beni görmesi ile kendine gelmek için elleri ile gözlerini yokladı, ayağa kalkıp beni kendine çekti ve bana destek veren bir sarılma sundu. Elleri omzunu sıvazlarken birazdan yere yığılacak gibiydi. "Carlos, sen iyi misin?" Susmuş sadece sarılıyordu cidden son olan olaylar bünyeme fazlaydı. Carlos cevap vermek yerine mırıldanmış ve beni kendinden uzaklaştırarak yüzüme bakmıştı. Hafif gülümsemesi yüzünde zoraki duruyor gibiydi "bana bir iyilik yapıp kahve alabilir misin Ash?" Gülümseyerek ona baktığımda ona destek oluşumu anlamasını sağlamıştım "senin için her şeyi yaparım" Carlos bu dediğime gülümsemiş yerine tekrar oturmuştu "Ashley ile büfeye gidip hepimize bir şeyler alabilir misin dostum  burdaki herkes dün geceden beri bir şey yemedi" Charles sadece başı ile onaylayıp yanıma gelmiş ve yürü anlamında kafasını sallamıştı. Asansörün henüz bu katta olduğunu görmemiz ile binmiş ve büfeye inmiştik.

Charles bir kaç menü sipariş ettiğinde hemen yanımda duruyordu. Ona sormak istediğim sorular ve almam gereken cevaplar vardı. "Dün gece için özür dilerim" söylediklerimin üzerine Charles  bana bakmış ve gardını korumaya devam etmişti "özür dileyeceğin bir şey yapmadın"
"Yine de beni arabana aldın"
"Bu özür dilemeni gerektirmez, teşekkür etmen daha doğru" pekala bu çocuk hem hazır cevaptı hemde sinir bozuyordu. "O halde teşekkür ederim" cevap vermemişti sadece kasada olan bakışlarını gözlerime çekmiş ve kaybolusuma şahitlik etmişti "gözlerimde kaybolmak bu kadar mı kolay" cesurca sorduğu soru ile dona kalmıştım cidden kaybolmuş gibi mi duruyordum. "Şu an kayıp değilim Perceval" sinsi bir sırıtışla gözlerini eğdi ve bana bakmayı sürdürdü " pek öyle görünmüyor"
"Öyle görünmüyor çünkü şu an kayıp değilim Perceval. Boğuluyorum"

🃜🃚🃖🃁🂭🂺

Evett bölümü nasıl buldunuz?
Yorum alamamak beni cidden üzüyor
Hikaye içinde yorum görmek istiyorumm
🎀

we were born to die ☆ Charles LeclercHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin