montar o morir

81 7 0
                                    

****✩₊˚

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

****
₊˚.☾⋆⁺₊

Üstüme geçen giydiğim elbiseyi tekrardan giyip Charles'ın verdiği tişörtünde üstüme geçirmiştim. Evde değildim ve Charles'ın bana uygun bir eşofmanı yada pantolonu olmadığına da emindim. Tişörtün altından pileli bir etek giymişim görüntüsü de oldukça  hoşuma gitmişti.
Charles ise içerde oturmuş tek kelime etmeden viskisini yudumluyordu. Alkol ile bu kadar yakın olduklarını tahmin etmiyordum, sadece ben kapıdan öylece çıkıp gitmeden önce beynini uyuşturmaya çalışıyor diye düşünmüştüm.

Aynanın karşısına geçip saçlarımı yukardan sıkıca tek bir telin bile gevşek kalmayacağı şekilde topladım.
Yatak odasından çıkıp Charles ile salonda göz göze geldiğimde beni tepeden tırnağa süzüp gözlerimin içine bakarken viskiden bir yudum daha aldı. Yudumunu sertçe aldığını ve şu an aklından benim hakkımda planlar geçtiğini fark etmem zor olmamıştı yüz hatları normalden daha belirgin duruyor ve tepkisizliğini koruyordu. Gideceğim için sinirli olduğunu biliyordum ama düşündüğüme kıyasla kendinden çok emin duruyordu sanki oraya gideceğim için içi rahat gibiydi.

Bir anda elindeki viski bardağını sertçe masaya koyduğunda ayaklanmış ve arkasını dönüp yatak odasına girmeden önce konuşmuştu "bende geliyorum, arabaların anahtarı dolapta asılı herhangi birini al ve beni bekle" bana bakmamış hatta tek kelime bile etmeme izin vermemişti.
Ona gelmemesini söyleyemezdim, hatta geldiği için mutluydum. Sorunları ortak bir çözüme kavuşturacak olması iyi hissettiriyordu. Ben  dolaba doğru adımlarken bir yandan Carlos'u arayacak ve oraya kendim geleceğimi söyleyecektim.

"Daha 5 dakikalık yolum var Ashley, çok mu beklettim?" Carlos telefonu açar açmaz konuşması ile dolaptan ferrari logolu anahtarlardan rasgele birini alıp garaja doğru indiğini düşündüğüm merdivene adımladım "ah şey Carlos, ben oraya Charles ile geleceğim. Bana gideceğimiz yerin konumunu atabilir misin?" Carlos bir kaç dakika hiç bir şey söylememiş ve telefonda bir kaç dakikalığına ölüm sessizliği olmuştu "Carlos?"
"Ah evet evet, tamamdır konumu size atarım" terslik olduğu belliydi sesimi çıkartmamış ama içimdeki hisse engel olamamıştım.

Ben garaja indiğimde onlarca ferrari bana en asil şekilde bakıyordu. Tanrım bu evin altında bir servet yatıyordu, bu çocuk resmen tüm parasını ferrariden alıp sonra ferrariye geri teslim ediyordu. Elimdeki anahtarı arabalara doğru tutup kilit açma tuşuna tıkladım. Sol arka tarafta yanan ışık ile arabaya doğru adımladığımda seçtiğim arabanın kırmızı bir sf90 olduğunu görmem bir olmuştu. Nefes kesici duruyordu araba hastası olan herkesin sahip olmak istediği türdendi.

Arabanın sürücü koltuğuna oturup asla sahip olamayacağım bu arabanın nasıl hissettirdiğini hayal ediyordum. Benim maaşımla alabileceğim en iyi araba Audi A4 olmuştu. Sürücü koltuğuna iyice yerleştiğimde ellerim direksiyonda geziyor ve gülümsemeden edemiyordum. Bir anlığına kafamı çevirdiğimde beni gülümsemesi ile izleyen bir Charles bulmuştum, arabanın kapısını açıp inmeye çalıştığımda kapıyı tekrar kapatmış ve tek kelime etmeden ön koltuğa oturup kapıyı kapatmıştı. "Pekala hadi gidelim" şaşkınca ona bakıyordum benim sürmeme izin veriyordu "nasıl yani, ben mi kullanacağım?" Hevesle sorduğumda gözlerimin içinin bile güldüğüne emindim. Charles gözlerime doğrudan bakarken sadece bana kafa sallamakla idare ediyordu.

Arabayı çalıştırıp park halindeki aracı garajdan çıkarttım. Tanrım altımdaki arabanın farkında olmak beni delirtiyordu. Sadece pedala ufacık dokunmamla arabanın gücünü hissedebiliyordum, ben hevesle arabayı sürmeye odaklanmışken Charles onun her zaman bindiği ve artık normal kabul ettiği bir deneyime bu kadar mutlu oluşuma gülümsüyordu.

Kırmızı ışıklarda durduğumda telefondan Carlos'un attığı konuma baktım. Burayı biliyordum sessiz sakin ve çok kişinin olmadığı sıradan bir restorandı. Telefonu geri kapatıp çantama atacağım sıra Charles'ın iştahla bacaklarıma baktığını fark etmiş utancın ve özgüvenin ele geçirdiğini yanaklarıma çıkan sıcaklıktan anlamıştım. Yeşil ışık yandığında tüm dikkatim yoldaydı ama yanımda oturan arkadaşın da dikkati direkt olarak bendeydi. Sağ elimi
Direksiyondan çekip Charles'ın elinde gezdirdim ve elini bacaklarıma koydum. Tek kelime etmedim ve onunla tek kelime edecek gibi bir hali yoktu. Sadece baş parmağı ile bacağımı okşuyordu, ona güvenmemi ve bu işten temiz ayrılmamızı istiyor gibiydi.

Geldiğimizi yolun karşısındaki tabeladan anladığımdan kemerimi çözmek için yanıma dönmüştüm ki charles bana dikkatle bakıyordu "üstündeki saçma kombinin bile sana ne kadar yakıştığını biliyor musun?" Saçma kombin konusunda kesinlikle haklıydı. Pileli bir eteğe sahip elbisenin üzerine kocaman bir tişört geçirmiş saçlarımı at kuyruğu toplayıp makyaj bile yapmamıştım. "Kombinim saçma olabilir ama önemli olan onu taşıyandır değil mi?" özgüven ile konuşmuş daha sonra charles'a göz kırpmıştım "bu yüzden hayranlıkla seni izliyorum" o göz temasını kesmeden bana bakarken benim yanaklarıma pompalanan kanı hissedebiliyordum. Birazdan ikimizin de hiç istemeyeceği bir ortamda istemeyeceğimiz konular konuşulacaktı ama o yine de bana iltifaltlar edip sevgisini göstermekle meşguldü "hadi gidelim bu işin bitmesini istiyorum" ona dönüp arabadan sessizce indiğimde charles da tek kelime etmeden arabadan inmişti. Carlos ile konuşmak beni geriyordu, Charles'ın sinirine nasıl dokunacağını iyi biliyor ve beni nerden vuracağını kestirebiliyordu. Onun karşısında kendimi aciz gibi hissetmeden edemiyordum. Tüm bu düşünceler beynimden akıp giderken charles ellerini ellerimle buluşturup beni restoranın kapısına doğru sürüklemiş ahşap merdivenleri çıkarken korku ve endişeyi parmak uçlarıma kadar hissetmiştim. Restoran boştu daha doğrusu masaların büyük bi çoğunluğunda kimse oturmuyordu, ahşap detayları ve cam detayları ile bir dağ evini anımsatan tarzdaydı. Gözüm carlos'u ararken ilk çarpan şey carlos olmamıştı. Tanıdığınız birinin gözlerini üzerinizde hissedersiniz, bu her zaman başınıza gelir. Kalabalık bir ortamda sadece tanıdığınız birinin size uzun uzun baktığını iliklerinize işlenmişçesine hissedersiniz. Bende öyle hissettim, lando'nun kırık bakışları üzerimde gezinirken Charles'ın ufak fısıltıları kulağımda yankılandı "bu piçin geleceğinden haberin var mıydı?" Henüz masaya gitmemiştik ama lando doğrudan bana bakıyordu. "Hayır, bundan haberim yoktu" pişmanlıkların peşimizi bırakmadığı bir devirdeyken Charles elimi daha sıkı tuttu ve masaya doğru adımladı. Biz onlara doğru yürürken lando benimle olan göz temasını hiç ama hiç kesmedi. İçinde kırıkları olduğunu biliyordum ama son yaşadığımız olaylar onun kırıklarını hak ettiği hissini bana veriyordu.
Masaya ulaştığımızda carlos gülümseyerek ayağa kalktı, tanrım şu an burda yok olmak için her şeyimi verebilirdim.

💕🫧

Ne zamandır bölüm yazmıyordum özlemişim..

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 25 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

we were born to die ☆ Charles LeclercHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin