Efsaneler...
Geçmişten bugüne kadar hala inananlarını barındırdığı ve orta çağ insanının vazgeçilmez nimeti. Kime sorsanız herkes o efsanelere inanır ve binbir türlü hayranlık barındıran kelime kullanırlardı.
Ancak bu şu anlık durum için pek mümkün değildi. İlk olarak, efsaneler rüyada görülmez, geçmişte yaşayan insanların bugüne kadar getirdiği kulaktan kulağa gelen o hikayeleri barındırırdı. Üstelik olağanüstü hikayelerdi. Açıkçası buna inanmak, içinden gelmemişti. Zaten o rahiplere bile inanmıyordu ki.
Kaiser şaşkınlığını atlattı ve mantıklı bir soru sordu. "Ne?" Ve daha sonra Zaiden hiç bir şey anlatmadan yoluna devam etmişti. Anlaşılan söylediğine pişman olmuş olacak ki bir daha hiç konuşmamıştı.
O günün gecesi yine bir mağarada geçmiş ve Zaiden'ın yakaladığı ufak avlarla karınlarını doyurmuşlardı. Ertesi günün sabahı kendini çok daha iyi hisseden Kaiser kendinde ruh gücü bulmuş ve yarasının bir çoğunu iyileştirebilmişti. Bu sayede daha rahat yürümüştü.
Dünkü meseleden beri hala konuşmayan Zaiden'ı artık anlamaya başlamıştı. O böyleydi. İstediğinde konuşur istediğinde susardı. Ancak asla sorulara cevap vermez ve susmayı tercih ederdi. Kızıllıklar hariç...
Gözleri her şeyi anlatmak ister gibi bakarken Kaiser bu seçeneği es geçip onu konuşturma fikrinden vazgeçmişti. İki buçuk gündür yoldalardı ve hala ulaşamamışlardı.
Söylediklerine göre bir çeşit büyü tarafından orman daha geniş bir alana yayılmış bir biçimde büyümüştü. Ancak böyle bir güç var mıydı, aklı bile almıyordu Kaiser'in.
Kaiser önde yürüyen bedene tekrar bir bakış attı ve duyduğu ses ile olduğu yerde durdu. Ses çok yakındandı ve o kadar ferahlatıcı geliyordu ki... Derince bir şekilde yutkundu Kaiser. Hiç bu kadar zorlanmamıştı. İlk defa başına geliyordu böyle bir şey.
Kendine hakim olamadan sanki o sesin hakimiyeti altına girmiş gibi ayakları kuzeye doğru yöneldi. Öyleki ardından seslenen Zaiden bile onu durduramıyordu.
Yaklaşık on dakikalık yürüyüş ardından kendini büyük bir nehrin dibinde bulmuştu. Hayranlıkla karışık bu güzel ve soğuk suya bakarken üzerine baktı.
Kıyafetleri kurumuş kan içinde toprak ve tozdu. Üstelik kendisi de çok kirliydi ve çok susamıştı. Elini suya dokundurmak için eğilirken bir güç tarafından geri çekildi.
Kaiser Zaiden'a sinirle bakarken istemsizce bağırdı. "Ne yapıyorsun?!"
Zaiden bir suya birde Kaiser'e bakarken gözlerini sıkıca kapatıp açtı. Kendisi bu sihre baş göstermeye çalışıyordu. Ancak kendisini zor tuttuğu belliydi.
"Burası sihirli. Daha fazla bu sihre maruz kalamayız. Yoksa kapılır gideriz ve düşüncelerimizi ele geçirir bu yer."
Evet. Dediği gibi. Ormana sihir uygulandığından ne kadar çok sihre maruz kalırlarsa o kadar çok kendilerinden geçme olasılığı vardı.
"Zaiden! Çok susadım ve kendimden iğreniyorum." Kaiser sihrin etkisinden kendini kurtaramazken beyninden bağımsız sözcükler dökülmüştü bile ağzından.
Zaiden kendine gelmek adına başını çevirdi. Ancak burada sihir o kadar yoğundu ki karşı çıkmak fazlasıyla zordu.
Kaiser Zaiden'a yalvarırcasına bakarken Zaiden elini birden çekti ve geri çekildi. "Çabuk ol." Dedikten sonra bir ağacın altına oturdu.
Kaiser onu ikna etmenin sevinciyle üzerindekileri çıkartmaya başladı. Yarı çıplak kalırken daha fazla dayanamayarak kendini suya bıraktı. Tenine değer her bir su zerresi ile kendinden geçerken büyük bir mutluluk ile yüzmeye devam etti. Bir yandan karnındaki yaraya dikkat ederken bir yandan da kendini yıkıyordu.
Kaç dakika geçti bilmiyordu ancak her bir zerresi ıslanırken gözleri bir anda onu buldu. Nehrin dibinde suya kafası karışmış bir biçimde bakıyordu. Daha fazla dayanamadı ve konuştu.
"Bak sihirli biliyorum ancak irademizde bizim sihrimiz var. O kadar etki edeceğini sanmam."
Bu kelimeleri söyleyen kendisi değildi. Bilincinden bağımsız vücuduna dolan sihir söyletiyordu. Zaiden aynı boş bakışlarla nehre baktı. Ardından keyifli Kaiser'e bakarken sihir onu da ele geçirdi.
Üzerindekileri çıkartırken Kaiser gibi kendini suya attı. Kaiser'in bilinci kendinde değilken sihrin etkisi her bir hücresine hücum etmiş ve kendinden geçmesine sebep olmuştu.
Zaiden bir süre sonra kendini Kaiser'in yanında bulurken bunu kendinin yapmadığını biliyordu. Gözlerindeki bakışlar ne yapıyorum der gibi bakarken bedenine hakim olamıyordu. Dudakları kendinden bağımsız dökülmeye başlamıştı bile daha Kaiser sormadan.
"Sen benim Efsanemsin. Senelerdir rüyama giren o kurtarıcı ve bir çağ kapatıp bir çağ açacak kadar büyük bir efsanesin."
Bu sözler üzerine Kaiser şaşkınca kaşlarını kaldırdı. Sarı saçları, güneşin ışıkları üzerine parıldarken kızıllıklar bu manzarayı izledi. Üzerindeki her bir damlada oluşan gökkuşakları o kadar hoşuna gitmişti ki ruhundan bağımsızdı o an bedeni.
Sihir bedenlerini ele geçirmiş ve gizli olan ne varsa ortaya koymuştu. "Gerçekten Prensesleri sevmediğin doğru mu? Neden hiç bir Prenses ile nişanlanmadın?"
Kaiser karşısında ki iri cüsseye ve sesindeki kararsızlığa yoğunlaşamadan dudakları konuşmuştu bile. Sanki agzındaki fermuar açılmıştı hemencecik.
"Evlilik iktidar savaşı değildir Zaiden." Sadece bunu demişti.
Bunun üzerine bir adım daha yaklaşan Zaiden ona doğru eğildi. "Aşk senin için nedir Veliaht Prens Kaiser?"
Bu soru üzerine sıcak nefesini soğuk dudaklarına hissetti. Şu an dünya onun gözünden o kadar güzel bir yerdi ki... Sihir ona hayalindeki dünyayı gözlerinin önüne sermişti. Sanki yasaklı olan her şey kalkmış, her şey serbestmiş gibiydi.
Soruyu unutan Kaiser sadece karşısındakine odaklandı ve bu sefer eğilen o oldu. "Aşk benim için sonsuzluk kadar sevgi içeren bir kavram." Ve yavaşça ekledi. "Kim olursa olsun."
Zaiden kendisini kaybedeli çok olmuştu. Kaiser'de öyle. İkisi de ruhlarını vücutlarından ayırmış ve büyük koltuklarında bedenlerinin hareketlerini izliyordu. Ve asla bir şey yapma gereği bile duymuyorlardı.
Ruhlarının boşluğunu sihir doldurmuş ve tüm engelleri kaldırmıştı. Şu an ikisinin gözünde bu dünya en eğlenceli yerdi. Hem eğlenceli hemde dokunulmaz olandı.
"Benim içinde." Zaiden sadece bu kelimeleri ekledi ve kendini serbest bıraktı. Önündeki adamın yasaklı dudaklarının kapısı açılmış gibiydi. Birden onu öpmeye başlamış ve dakikalarca öpmeye devam etmişti.
Sihir ikisini de doldururken Kaiser şaşırma zahmetinde bile bulunmadan aynı tutkuyla karşılık vermişti. Dakikalarca suda kaldılar. Dakikalarca sihre maruz kaldılar. Ve dakikalarca tutkuyla öpüştüler.
Kendilerini kıyıya attılar ve öpüşmeye devam ettiler. Aşk kavramı barındırmayan ve tutku kavramını içeren bir ifadeyle birbirlerine baktılar.
Fark etmediler o an. Fark etmedikleri şey ise kalplerini açan iki bedenin birbirine sözsüzde olsa aşk itirafları yapmış olmalarıydı.
Dudaklarıyla, bakışlarıyla, nefesleriyle birbirlerine aşk itirafı yaptılar. Ve buna o an orada bulunan ve her yeri saran sihir de şahitti.
O an anlamadılar. Ancak bu, gelecekte acısı çok pis çıkacak bir duyguydu...
Flashback End
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Forbidden Hearts
Historical FictionAşık olmanın bile yasak olduğu bir dünyada, kendi cinsine aşık olsan, ne yaparsın? Üstelik sen Kraliyet ailesi üyesiysen ve değil aşık olmanın, yaşamanın bile diken üstünde olduğu bir hayatta olsan; ne yaparsın? Raiden Kaiser Desmond Leopold. Hayat...