•𝘉ö𝘭ü𝘮 10•

22 10 20
                                    

-Kaiser-

Cahilliğin getirdiği ölümler, Rahiplerin kışkırtmaları, Tanrı'ya delirmişçesine tapmalar... Neler neler görmüştüm.

Çocuğunu para karşılığı satan bir baba, sırf kız çocuğu doğurdu diye öldürülen bir anne, para getirmiyor diye ölümüne dövülen çocuklar...

Çaresizlik görmüştüm. Hakimiyet görmüştüm. Bilgisizlik görmüştüm.

Senelerdir kitaplardan okuduklarımın gerçek olmadığını, asıl gerçek hayatın dışarıda yaşamanın getirdiği tecrübe olduğunu görmüştüm.

Susuz, aç kalan insanlar görmüştüm. Sırf Rahipler onları kutsamıyor ve kiliseye almıyor diye halktan dışlanan insanlar görmüştüm.

Derin mavi gözlerim çok şey görmüş ancak hiç bir şey yapamamıştı. Bunun verdiği acı bana bin kat daha fazlaya mâl oluyordu. Kendi halkımın böylesine kötülenmesi, fakirlik içerisinde yaşaması... Annemin ideallerinden hiç birine uyulmaması bana çok hüzün vermişti.

Hüznümün yanı sıra bir şeyin daha farkına varmıştım o an. Bu Krallığı kurtaracak olan kişi bendim. Benden başkası olamazdı.

Diğer Prensler ve Prensesler, hiç birisi gerçek dünyayı görememiş bilememişlerdi. Ancak ben görmüştüm ve nasıl hareket edeceğimi biliyordum. Krallığımı nasıl kurtaracağımı, cahilliğin nasıl son bulacağını biliyordum.

Bir senedir, 365 gündür bunun için çalışmış çabalamıştım. Ve sonunda emeklerimin karşılığını almak üzere bu Sarayın önünde, arkamda bir sürü askerle tam da sevgili kardeşimin Taç giyeceği gün buradaydım.

Hakkım olan Tacı almak ve Krallığımın hakkı olan özgürlüğü tatması için buradaydım.

Beni durduran askerlere karşın kafamdaki zırhı çıkarttığım an hepsi susuyor ve korkuyla geri çekiliyorlardı.

İstediğim bu değildi, korku salmak değildi. Ancak bu Krallığa hükmedeceksem korkuyu da beraberinde getirmeliydim.

Bir sene önce olduğu gibi, dalga sebebi değildim. Korku sebebi ve saygı sebebi olmalıydım.

Her attığım adımda çekilen insanlar yüzüme bakamıyorlardı. Herkes öldüğümü sanıyor beni görünce korku ve panik ile geri çekiliyorlardı.

Beni görenler anlıyorlardı. Cesaretimle Esaretten kurtulmuştum. Bunu başarmak kolay olmamıştı ve herkes bunun belli bir cesareti barındırdığını biliyordu.

Taç giyme salonunun önüne gelmiştim. Kimse beni durduramamış, dahası saygıyla eğilmişlerdi. Herkes anlamıştı, tahtta hakkı olan kişi bendim. Krallığı gören, bilen ve kurtaracak kişi bendim.

Kapıyı kimseye izin vermeden sertçe açtım. Rahiplerin, soyluların ve Kralın bizzat kendisinin bulunduğu törende Taç tam da sevgili kardeşimin başına dokunmak üzereydi.

Herkes bana dönmüş ve şok içerisinde kalmışlardı. Çehrelerinde oluşan şaşkınlık bir süre sonra korkuya sebep olurken eğilmiş bir halde duran kardeşim, sevgili babamın bakışlarını fark etmiş ve arkasını dönüp beni görmüştü.

Çehresinde fark ettiğim nefreti dudaklarımdaki gülümseme ile silerken elimdeki başıma taktığım zırhı arkamda duran Koen'e verdim ve kırmızı halıda yürümeye başladım.

Herkes sus pus olmuş ve benim buraya gelmemi şaşkınlıkla karşılamıştı. Kimse bir şey demiyor, Kral bile sadece bana bakıyordu.

Her bir adımım insanların içerisini titretti, her bir adımım salonda yankılandı ve her bir adımım Kralın gözlerindeki öfkeyi arttırdı. Ne de olsa Taç işi yatmıştı.

The Forbidden Hearts Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin