11 Ekim 2024
-Kurtulmak istiyorum. Evet söyleyecek çok şeyim vardı, belki her şeyi haykırmak istiyordum elimdeki kağıt parçasına ama gücüm sadece bu iki kelimeye yetebilmişti. Kurtulmak istiyorum...-
*****
Acısıyla, tatlısıyla her şeyi geride bırakıp başladığım yeni hayatımın üzerinden henüz 24 saat geçmemişti ki ben daha başlangıcım olacak şeyi bile beceremiyordum. Böyle mi olacaktı, sürekli sorunlarla mı karşılaşacaktım? Hayır Meryem hayır. Sakin ol, kendine gel ve yak şu feneri hadi kızım. Kağıt parçasını fenerin içine yerleştirdikten sonra sonunda düzeneği kurmuştum. Geriye sadece mumu yakmak kalmıştı. Gördün mü kızım güzel bir başlangıcın olacak, bunu hak ediyorsun diye söylenirken çakmağımın olmadığını fark ettim. Çok güzel çakmak almayı unutmuştum. Bu saatte açık yer de yoktur şimdi. Yapacak bir şey yoktu, yarın tekrar gelecektim. Her ne kadar bugün yapmak istesem de yüzüm düşmüş bir şekilde eşyalarımı toplamaya başladım. Tam o esnada çalılıklardan gelen sesle irkildim. ''Kim var orada!'' diyerek arkamı döndüğümde 190 boylarında birisi karşıladı beni. Yüzünü seçemiyordum. Adeta karanlık olan havaya inat olsun diye siyahlara bürünmüştü adam. İlk şokumun ardından kendimi toparlayarak ''Kimsiniz.'' diyebildim. ''Korkuttum sanırım, kusura bakmayın.'' diye cevap geldi karşıdan. Sesi aynı anda nasıl hem güvenilir hem de korkutucu çıkabiliyordu anlam verememiştim. Yüzünü seçemediğim adam ''Çakmağa ihtiyacınız var gibi görünüyor.'' diyerek cebinden çıkarttığı çakmağı bana uzattı. Bu adam ne zamandır oradaydı ve beni izliyordu? Zihnimde gezinen soruları bir kenara atarak teşekkür edip uzattığı çakmağı aldım ve Dilek Fenerimi yeniden hazırlamaya koyuldum. Buna gerçekten ihtiyacım vardı. Ben düşüncelerimle boğuşurken bir anda çalan telefonumun zil sesiyle yerimden sıçradım. Ah Birce! Sen ve yersiz zamanlamaların.
-Efendim Birce.
-Ya kızım nerede kaldın, hani bana yardım edecektin? Ben ne anlarım oda düzeninden!
Birce yurdun karşısında ki büfeden atıştırmalık alacağım diye çıktığımı sanıyordu. Dudaklarını büzdüğünü telefonun ucundan bile hissedebiliyordum.
-Birazdan geliyorum, özle biraz.Birce kıkırdayarak ''Çok özledimmm lütfen gell, abur cuburları da unutma lütfen.'' dedi. Geliyorum diyerek telefonu kapattım. Birce benim hayatımda ki tek insandı, benim her şeyimdi. Bir kez daha onun gibi bir arkadaşa sahip olduğum için şükrederken bir eksiklik hissettim. Bir dakika bana çakmağını veren adam neredeydi? Fakat eksiklik de neyin nesi? Yüzünü dahi seçemediğim adamı nasıl da benimsemiştim! Her neyse buda neydi şimdi? Kaşla göz arasında kayıp mı oldu? Ürperdim. Ee çakmağı da bende kaldı. Kafamı sallayarak düşüncelerin gitmesini sağladım. Şimdi buna vakit ayıramazdım. Gerçekleştirmem gereken bir hedefim vardı, Dilek Fenerim... Hızlıca mumu yaktım ve balonun içinin gazla dolmasını bekledim. Bu şey gerçekten heyecan vericiydi! Gözlerimi kapatarak geçmişimi son kez andım ve dileğimi de dileyerek balonumla birlikte serbest bıraktım. Balonum gökyüzünde yükselirken fark ettim, hafifliyordum. 19 yılım benden birer birer siliniyor gibiydi. İçimi hem belirsiz bir huzur hem de boşluğa düşmenin verdiği bir korku kaplamıştı. Evet bu iki zıtlığı da aynı anda hissediyordum.
*****
Tamamen toparlandığımdan emin olduktan sonra henüz ismini dahi bilmediğim tepeden inerek bir taksi çevirmek üzere yola koyuldum. Ansızın gelen adamın da çakmağı bende kalmıştı ama açıkçası şuan bu umurumda bile değildi. Her şey güzel olacaktı, bunu biliyordum. Sokağın başına geldiğimde fark ettim, burası gerçekten de ıssızdı. Köşedeki motosiklet ve benim dışımda hiçbir şey yoktu. Üstelik buda yetmezmiş gibi esen rüzgar adeta felaketin habercisi gibi ıslık çalıyordu. Yürümeye devam ettim ve durağa vardığımda taksiyi arayarak yerimi bildirdim. 10 dakikaya burada olacaktı. 10 dakika içinde her şey bitmiş olacaktı, geride kalacaktı. Bunun bilinciyle başımı gökyüzüne kaldırıp tekrar baktığımda içimi anlamlandıramadığım çok derin bir huzursuzluk kapladı... Hayır, hayır. Böyle olmaması gerekiyordu. Yaptığım şey benim için gerçekten de çok güçtü. Yıllarca mücadele etmiştim, direnmeye çalışmıştım. Fakat başarılı olamamıştım, ya sevdiklerimden ya da kendimden vazgeçecektim. Bende ikisi de aynı yola çıktığından kaçmayı seçtim. Bunun için de tek yapabileceğim üniversiteyi kazanmaktı. Böylelikle ileride kendi ayaklarımın üzerinde durabilecektim. Kalan umut kırıntılarımla çalıştım, çok çalıştım. Ve şimdi buradayım, Kocaeli de.. Bana iyi gelecekti, kurtarıcım olaca- Yine aynı ses, çalılıklardan geliyordu? ''KİM VAR ORADA?'' diye bağırdım bu sefer. ''Yine mi siz, bakın bu yaptığınız gerçekten de hiç hoş değil. Rahatsız olmaya başladım.'' Cevap gelmemişti. Tekrar seslendim. ''Kim var orada?'' Hiçbir ses yoktu, belki de bir kedidir, belki de yaptığım şeyin ağırlığından bir takım sesler duymaya başlamışımdır diye düşünürken sokağın başında bir araba belirdi. Camları siyah filmli transporter bir araç adeta belanın habercisi gibi sokağın başında park edip, farlarını da kapatmıştı. Hayalet moduna girmişti sanki. Bu hiç hoşuma gitmemişti, korkma Meryem korkma. Mantıklı düşün hadi hadi hadi. Tekrar taksiyi aramak üzere numarayı çevirdim. Çalıyordu, tam o esnada başımda bir ağırlık hissettim. Dünya dönmeye, şehrin ışıkları sönmeye başlamıştı. Telefon elimden kayıp gitti. Afalladım, refleks olarak elimi başıma koyduğumda bir sıcaklık hissettim. Ahh! kanıyordu, başım deli gibi kanıyordu. Canım çok yanıyordu, hiçbir şey yapamıyordum. Tekrar sendeledim, son güç kırıntılarımı da tüketiyordum. Ayakta duracak mecalim kalmamıştı. Tam düşeceğim esnada bir el sardı belimi, muhtemelen çalılıklardaki sesin sahibiydi. Kafama da o vurmuş olmalıydı, kedi sanmıştım oysa... Kim olduğunu bilmediğim adam kulağıma doğru fısıldadı, tek bir kelime. Tek bir kelime insanın hayatını bitirmeye yetebilirdi. Umutlarını çürütebilirdi. Umut... Kendimden bile sakladığım, kötülüklerin en büyüğü umut. İşkenceyi uzatan umut; beni yalnızlıktan alıkoymaya çalışırken gerçekleri nasıl da yüzüme çarpıp yarattığım boşluğa düşmeme neden olmuştu. Oysa umut değil miydi insanı canlı tutan? Adam boğuk sesiyle tekrarladı. ''Kurtulamayacaksın.'' Midem çok bulanıyordu, bilincimi kaybetmek üzereydim. Allah'ım neler oluyor? Siyah transporterın görüş alanıma girmesiyle bedenim titremeye başladı. Bu olanlara tek bir ihtimal verebiliyordum, ama o defter çoktan kapanmamış mıydı? Hayır, hayır Allah'ım lütfen, lütfen o olmasın ne olur, yalvarırım. Korkuyordum, çok korkuyordum. Haykırmak istiyordum, avazım çıktığı kadar bağırmak istiyordum. Fakat hiçbirine gücüm yoktu, çok kan kaybediyordum. Üşümeye başlamıştım, bedenim deli gibi titriyordu. Ölüm denen şey gerçekten de bu kadar ani miydi? Hazırlıksızdım. Plakayı görmemle bir kez daha iliklerime kadar korkuyla doldum. 09 CHT 259. Başlangıç diye geldiğim bu şehir sonum olacaktı. Yaklaşık 15 dakika önce veda ettiğim son 19 yılım hızla tokat gibi çarptı yüzüme. Gerçek kendini bir kez daha hatırlattı. Defalarca ölümden kaçış, defalarca ölüme koşuş... Yalanlar, ihanetler, kötülükler, istismar ve sayamayacağım birçok siyahla dolu yıllarım. Gözlerim kapanıyordu, dayanamıyordum. O ses zihnimde sürekli kendini tekrarlıyordu. Ses haklıydı da kurtulamayacaktım, ben bu noktadan öteye gidemeyeceğimi biliyordum. Arabanın kapıları açıldığında onu gördüm, hayatımın içine eden caniyi. Annemin, babamın katilini. Daha 1 saatlikken öldürülen kardeşimin katilini. Kardeşimi görmeme, kokusunu içine çekmeme bile fırsat tanımamıştı. Ailemi, evimi, her şeyimi benden çalmıştı. Şimdi de benim için geldi. Yıllardır kaçtığım, saklandığım amcam büyük bir memnuniyetle beni süzüyor, karşımda sırıtıyordu. Gözlerinde ki açlıktan anladım, 30 yılın intikamı tazeliğini korumuş. Bu adam resmen kanla besleniyor! Korku artık tüm bedenimi kapladı ve zavallı bedenim daha fazla dayanamayıp mücadeleyi bırakarak olduğu yere çöktü.*****
YAZARIN ANLATIMIYLA
Genç adam telefon görüşmesini tamamladıktan sonra tepeye tekrar çıktı. Etrafına bakındı fakat kızdan eser yoktu, gitmişti. 16 yıldır her gece yaptığı gibi tepede ki yerine geçti ve çimlere uzanarak yıldızları seyre daldı. İçinde bir kuşku vardı, kızı düşünmeden edemiyordu. İlk defa tepede biriyle karşılaşıyordu. Bu saatte ne işi vardı, hem de tek başına? 16 yıldır her gün annesiyle buluşmak için gelirdi tepeye. Bugün gelen davetsiz misafir onu her ne kadar rahatsız etse de onu düşünmeden edemiyordu. ''Anlaşıldı, bu gece rahat uyku yok.'' diyerek uzandığı yerden doğruldu. ''Bu kız nereden çıktı şimdi, hay böyle işe. Annemin gençliğine ne kadar da benziyor.'' diye geçirdi içinden. Ellerini saçlarının arasına alarak ''Bu mümkün değil, zaten karanlıktı net görmedim yüzünü. Böyle bir şey olamaz, hayır. Annem öldü. O kız, o kız anneme..'' Genç adam peşi sıra inkar etmeye çalışsa da gerçek kendini çoktan kabul ettirmeyi başarmıştı. O kız her kimse, annesine gerçekten de benziyordu. Genç daha fazla dayanamayıp bir küfür savurarak kalktı yerinden. Tam o esnada gözüne yerde ki bir kağıt parçası takıldı. Eğilerek tek hamlede kağıdı aldı. Sıcaklığından ve yanan parçalarından anladığı kadarıyla bu o kıza aitti. Dilek fenerinden düşmüş olmalı diyerek kağıdı açtı. ''Kurtulmak istiyorum.'' Sesli bir şekilde tekrar okudu. ''Kurtulmak istiyorum.'' İyide neyden kurtulmak istiyordu bu kız? Kağıdı cebine attı ve kafasındaki düşüncelerle birlikte tepeden inerek motosikletine doğru yöneldi. Motosikletinin yanına geldiğinde hala olanlara inanmakta zorlanıyordu. Genç kaskını taktı, kontağı çevirdi. Tam çalıştıracağı esnada karşıda ki duraktan yaşlı bir taksici genç adama doğru geliyor, ve bağırıyordu. ''Evladım taksiyi sen mi çağırdın?'' Altındaki motosiklete bakılırsa hiç de taksi çağırmış birine benzemediğini düşünen gence gelen bu soru onu güldürmeye yetmişti. ''Hayır.'' diyebildi sadece, gerçekten de çok yorgundu. Gerçek hayatta 1 dakikacık bile göremediği annesinin, şimdi 22 yıl sonra beklenmedik bir anda gençliğinin capcanlı bir kopyasını görmek onu epey sarsmıştı. ''Allah Allah, evladım telefonlardan anlar mısın, bakıversen şu telefona bir kiminmiş. Kolay mı bu ekonomide telefon almak, buluver hele sahibini. Ailesinin numarası falan varsa arayıverelim. Ben yapamadım, zaten oldum olası çözememişimdir şu zımbırtıyı.'' Adam en sonunda derin bir nefes vererek kapattı kontağı ve amcanın yanına gitti. ''Ver bakalım amca bir de ben bakayım.'' Genç telefonu eline aldı ve tuş kilidini açtı. Telefonun duvar kağıdını görmesiyle kas katı kesilmesi bir oldu. Ekranda iki tane genç kız vardı. Biriyse az önce çakmağını verdiği, notunu bulduğu kızdı. Artık emindi, burada gerçekten de bir şeyler dönüyordu. Taksiciye, ''Amca bu telefonu nereden buldun?'' diye bağırdı. ''Amca söylesene nereden buldun bu telefonu, bu kız nerede? N'aptınız ona?'' Burnundan soluyordu. ''E-evladım s-sakin ol, çocuklarım var benim gariban bir taksiciyim. Ekmek parası oğul ben bir şey yapmadım. Vallahi de billahi de bilmiyorum oğul. 20-25 dakika önce bu telefondan bir müşteri aradı beni. Geldiğimde de kimse yoktu, bende beni arayan numarayı çevirince yerde çalan bu telefonu gördüm. Öyle buldum oğul ekmek kuran çarpsın doğruyu söylüyorum. Ben bir şey yapsam niye sana sorayım ha evladım. Bırak beni gideyim.'' Yaşlı amca o kadar çok korkmuştu ki neredeyse ağlayacaktı. Genç adamsa o kadar çok kendinden geçmişti ki yaşlı adamı sarstığını bile ancak fark edebildi. Büyük bir mahcubiyetle yaşlı amcanın ellerinden öpüp özür diledi. Hızla motosikletine yöneldi, kontağı çalıştırdı ve sokağın inlemesine aldırmadan gaza basıp gitti. Nereye gideceğini biliyordu, çok iyi biliyordu.*****
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURTULUŞ
Misterio / Suspenso-Her şey tamam mı, bir eksik olmasın. Yoksa patron 7 ceddimizi yer yüzünden siler. -Tamamdır abi, kızı teslimat adresinden alıp dediğin yere bırakacağız. Yalnız abi kız ölmek üzere. Teslimattan önce ölürse ne yapalım? -Helvasını kavurursunuz. Fıstık...