Bugün herşey o kadar hızlı gelişmişti ki, ne zaman kapısına kadar geldiğimi bile anlayamamıştım.
Mecbur kalmıştım.
Evine gelmeyeceğimi hatta inatlaşıp istediği şeyleri yapmayacağımı söylediğim için şimdi çizimlerimden biri okulun itiraf sayfalarında dolanıyordu.
Söylediği şeyleri yapmaktan başka çarem kalmamıştı. Soobinin söylediği gibi karşı çıkmaya devam edersem, ciddi anlamda yayacaktı. Emindim artık bundan.
Başıma gelecekleri kabullenmiş, ne olursa olsun sessiz bir şekilde istediklerini yerine getirmeliydim. Tek kurtuluş yolu onun isteklerine uymaktı.
Şimdi kapısının önünde derin nefesler alarak kendimi hazırlıyordum. Artı olarak hava kararmaya başlamıştı ve bir kaç saat sonra evde olmazsam yiyeceğim azarı düşünemiyordum. Geçen sefer sadece laf yemekle atlatsam da bu defa kolay yoldan kurtulabileceğimi sanmıyordum.
Kapını tıklatmak için kaldırdığım elim öylece havada asılı kalmıştı. "İki saattir kapı ardında ne yaptığını gerçekten merak ediyorum." Kapıyı geçebileceğim kadar aralamış, kendisi de bir kenara çekilmişti.
Yanından ötüp geçecekken kolunu duvara yaslamış yürümemi engellemişti. "Umarım seçtiğim resmi beğenmişsindir. Aslında çok kararsız kalmıştım." Yüzündeki sırıtışı silinmeden göz teması kurarak konuşmasıyla utanç hissini her zerremde hissediyordum. Ne onun söylediklerine laf yetiştirecek, ne de karşı çıkacaktım.
"Bugün sessiziz galiba?" Kolunu çekmiş, önüme geçerek salona doğru yürümeye başlamıştı. Koltuklardan birine geçmiş, ben de tam karşısındaki tekli koltuğa oturmuştum.
Sessizce telefonuyla ilgileniyordu karşımda. Aynı zamanda bakışlarımın ona değmemesi için çaba gösteriyordum. Altına geçirdiği bol mavi kot pantolonun üzerindeki yırtıkları sayesinde bacağının yarısından fazlası dışarıda kalıyordu. Üstündeki siyah atletiyse gözlerimi kırpmadan onu izleme isteğimi uyandırıyordu.
Tam olarak benim tipimdi. Yüz hatları, fiziği, genel görünümü düşlerimdeki ideal tipimdi. Bu yüzden onu gördüğüm gibi kalbim hızlanmaya başlıyordu. İlk görüşümde de aynısı olmuştu. Parmakları arasına sıkıştırdığı sigarasını dudakları arasına götürmesi, kulaklığında çalan şarkının ritmine göre minik kafa sallayışı tam o anda nefesimi kesmişti. Gri saçlarının rüzgara karışması, üzerindeki beyaz gömleğin kollarını kıvırma şekli, her şeyiyle o an hafızama işlenmişti. Bir daha nerde göreceğim diye düşünerekten parmaklarım arasındaki kalemim harakete geçmişti.
Ama kalbimi hızlandıran adını bilmediğim sadece görünüşünden etkilendiğim birisiydi. Şimdi karşımda oturan futbol takımı kaptanı Kang Taehyun ne kadar kalbimin ritmini bozmaya devam etse de, beynim tamamen aksini söylüyordu. Onun bana karşı neden bu kadar kötü olduğunu da merak ediyordum.
"Daldın gittin." Sesi anında düşüncelerimden ayırmıştı. "Ne isteyeceksin?" sorumla beraber elindeki telefonu kucağına bırakmış, öne eğilerek dirseklerini dizlerine yaslamıştı. "İstediğim şeyi açık bir şekilde söylediğimi hatırlıyorum."
"Siktir git o zaman. Böyle bir şeyi asla yapmayacağız."
"Yapmayacağız zaten. Sen yapacaksın."
Kaşlarım şaşkınlıktan havalanırken olduğum yere iyice gömülmüştüm. "Ne dediğinin farkında mısın sen?"
"Farkındayım" demiş, oturduğu yerden kalkarak telefonunda kısa bir süre oyalandıktan sonra yandaki sehpanın üzerindeki çerçeveye yaslamıştı. "Bu ne demek oluyor?" elimle telefonunu işaret ettiğimde yanıma ulaşarak üzerime doğru eğilmişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
sukidakara | taegyu
Fanfictiontaehyun: napsak ki beomgyu not defterinde baya ilgi çekiciydi söylesene ilgi alanında resim var mı? -texting