ten

854 118 166
                                    

Taehyundan:

Dersler bitmiş, antremanımız başlayalı yarım saat oluyordu. Ders çıkışı direkt sahaya geçmiştik. Yorucu koşuşturmanın ardından kimisi yere yatmış dinleniyor, kimisi de su şişesini kafasına dikiyordu. Tüm takımla beraber yedekteki oyuncularda buradaydı. Toplam 16 kişiyle durmadan haraket ediyorduk dakikalardır.

Isınan hava yüzünden en küçük haraketimizde bile terleyecek duruma gelmiştik neredeyse. Takımdakilere kısa bakış attıktan sonra diğer tarafa bakmaya çalıştım. Dersten çıkar çıkmaz buraya uğramasını ve beklemesini söylemiştim. Galiba artık işleri ciddiye almış olacak ki, zilin çalmasıyla beraber kendisini sahaya atmıştı.

"Nereye daldın gittin?" Heeseungun eli omzuma dolanınca silkelenerek kolunu düşürdüm. "Yok bir şey" demiş onu orada bırakarak kendi çantama doğru adımlamıştım. Sırtıma taktığım çantayla beraber ayakta dikilmeye devam eden Beomgyuya doğru adımlıyordum. Beni gördüğü gibi sinirle koşarak bana doğru yürüdüğünde şu anki görüntüsü gülümsememe sebep olmuştu. Tam bir aptal gibi gözüküyordu. Yüzündeki morluklar daha iyileşmediğinden serseri ve aptal gibi duruyordu tam anlamıyla.

Tabii o sıra hesaba katmadığım bir olay oldu. Yanıma yetişmesine 15-20 adım kala kafasına yediği top darbesiyle acıyla inlemişti. Adımlarımı hızlandırıp yanına vardığımda dizlerini bükmüş yüzünü elleri arasına alarak yere çökmüştü. "İyi misin?" soru sorsam da ses gelmemiş, acıyla bir kaç kez huysuzca mırıldanmıştı.

Etrafımızı saran çocuklarla iyice boğucu bir ortam oluşmuştu. Onun önünde aynı şekilde çökmüş olsam da başını asla kaldırmıyordu. "Beomgyu, kaldır şu kafanı."

"Kim attı lan topu?!" kafamı diğerlerine döndürerek konuştuğumda Niki sessizce öne çıkmıştı. "Gerçekten yanlışlıkla oldu." Demişti fakat yüzü hiç öyle söylemiyordu. Tamamen mahçup ve pişmanlıktan uzak umursamaz bir tavır takınmıştı.

"Sen tamamen zararsın" sessizce kafasını kaldırmış bakışlarını alttan bana dikerek konuşmuştu. Yüzünün bir tarafı tamamen kızarmış, aldığı darbe yüzünden dudağında varlığını koruyan yara da kanamaya başlamıştı.

"Gyu iyi misin?" Sunghoon da bizim gibi yere çökmüş ellerini omzuna yerleştirerek konuşmuştu. Bana karşı takındığı tavrın tamamen aksine dudaklarını birbirine bastırarak kafasını olumlu anlamda sallamıştı. "İyiyim Sunghoon. Sorun yok."

Çöktüğüm yerden kalkmış diğerlerine yüzümü tutarak konuşmuştum. "Herkes yerine geçsin devam ediyoruz. Sunghoon sen de." Bana göz devirerek tekrardan Beomgyunun sırtını sıvazlamış, koşarak uzaklaşmıştı.

"Al şunu götür oraya" sırtımdaki çantayı önüne fırlatmış, hâlâ yere çöken bedenin ani irkilmesine sebep olmuştum. "Hadi, seni mi bekleyeceğim kalk." Sinirle soluduğunda gülümsemiş, önüme dönerek yürümeye başlamıştım.

"Hayvan herif. Zarardan başka bir şeye yaramıyorsun. Öküz" arkamdan bağırarak konuştuğunda omzumun üzerinden kısa bir bakış atmış duyabileceği bir tonda sesimi duyurmuştum. "Çantamın ön cebinde peçete var. Şu kanını durdur."

2 saatin sonunda antremanımız bitmiş, terden sırılsıklam hale gelmiştik. Herkes eşyalarını toparlayıp soyunma odasına geçtiğinde, adımlarımı sahanın kenarındaki banka doğru yönelttim. Kafasını arkaya yaslamış uyuyordu. Elindeki kanlı peçetesi dikkatimi çekince direkt bakışlarım dudağındaki yaraya kaymıştı. Yüzüdeki kızarıklıkta hafif bir şekilde kendini belli ediyordu. "Bir işi de doğru düzgün becerse keşke." Sessizce mırıldandığımda onu dürterek uyandırmaya çalışıyordum.

sukidakara | taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin