9.Bölüm / İlk İkaz Saldırısı

8 1 0
                                    

Hayat ne garipti öyle değil mi? Geçmişinden kaçmak için ortalıktan yok olmuşken geçmişini senin karşına bir maskeli baloda karşına çıkartıyordu. Kaçtıkça karşıma çıkıyor, kaçmadığımdaysa gölgesine bile bana göstermeden yok oluyordu. Benden gitmesini istemiyordum belki de hep kaçan taraf o yüzden ben olmuştum bilmiyorum. O benden giderse onu bulamamaktan o kadar çok korkuyordum ki o gitmeden ben gidiyordum.

O beni hep bulmuştu, nereye gidersem gideyim bir birlerimize ne kadar öfkeli olursak olalım o, benim ondan gitmeme izin vermemişti. Beni tutmuş ve bir şekilde kendine çekmiş, beni kendi cehennemimden korumuştu. Ama ben hiçbir zaman aynısı Meriç' e yapamadım. O kaybolduğu yerden onu çekip kurtarmadım, onu kendin cehenneminden korumadım. Onu hep yalnız başına o karanlık dolapta yalnız başına bıraktım.

Oysaki çocuklar karanlıktan korkardı.

Ben bunu kendi karanlığıma hapsolana kadar asla anlamadım.

Çünkü Meriç beni asla o karanlıkta yalnız başıma kalmama izin vermemişti. Hep bir şekilde, bir yolunu bulup o karanlıkta beni elimden tutmuş korkularımı dindirmek için o hafif kalın uzun damarlı parmaklarını saçlarımdan hiç çekmemişti.

Belki de bu dünyada en çok adaletsizliğe uğrayan oydu ama ben bunu hiç fark edemedim. Çünkü hiç merak etmedim. O gülüşün arkasındaki acı çeken çocuğu hiç görmek istemedim. Kanayan yarasına pansuman yapmak için uğraşmadım. O yaraya bir parmakta ben bastım.

Belki de acımasız olan o değil de en başından beri bendim.

Oysaki ona söz vermiştim.

Ben sözümü tutmamıştım öyle değil mi? Ben tutmadığım o sözle ona verdiğim en büyük sözü de tutmamıştım. Ne olursa olsun verdiğimiz bütün sözleri tutacaktık. Meriç bana verdiği bütün sözleri tutmuştu ama ben tutmamıştım öyle değil mi?

Yerde oturmuş için için ağlayan çocuğun yanına taşın üstüne oturdum. Gözünden bir damla yaş bile süzülmüyordu ama içi kan ağlıyordu. Bu yüzündeki ifadeden belliydi. Yorgun bakışları ve muhtemelen günlerdir doğru düzgün uyumadığı belli olan göz altındaki şişlikler aslında onun ne kadar kötü olduğunu anlatıyordu. Çocuk aklımla onun ben gittiğim için ağladığını sandım o an. Doğruydu aslında o yüzden ağlıyordu ama asıl gerçeği daha sonra acı bir şekilde öğrenecektim.

Dayanamayıp kollarımı boynuma sardığımda ona sarıldığım için ikinci kez bana kızmamıştı. "Ağlama," diyen sesim onun ağlamasına gerçekten dayanamadığı açık ediyordu. Ağlamamasına rağmen o benim ne demek istediğimi anladı ve sesini çıkarmadı. "Mavi Kapluş ağlamasın hiç olur mu? Çünkü ben onun ağlamasına hiç izin vermeyeceğim?"

"Gidiyorsun, nasıl ağlamayayım?" diyen gür sesi doldu kulaklarıma. Nasıl da güzel gizliyordu acısını gür sesisin arkasına.

"Mavi kapluş," dediğimde ben onun gibi gizleyemedim acımı hem zaten benim onun gibi gür çıkan bir sesimde yoktu zaten. "Ben şimdilik gidiyorum." Gözleri parladı ben görmedim ama o bal sarısı gözleri parladı. Pırıl pırıl oldu, kalbimde hissetim bunu. "Ben şimdi gidiyorum ama seni bulacağım." diye devam ettim sözlerime. Kendimden çok emindim onu bulacağıma karşı. "Deniz kızı seni bulacak."

Kollarını belimden sırtıma doğru kayıp beni sıkırca sardı. Bir elinin parmakları uzun saçlarımı buldu. Yavaş yavaş daldırdı parmaklarını saçlarıma, saçlarımın arasında dolaşan parmakları hiç bu kadar korku dolu olmamıştı. Onu bulamayacağımdan korkuyordu öyle değil mi?

Korkmasına gerek yoktu ki ben onu bulacaktım.

Onu o sözden sonra hiçbir zaman bulamadım bulmayı denemedim bile. İyice içine kapandı, acılarını artık gür sesiyle beraber kahkahaları da gizliyordu. Artık onu bulmak eskisinden de daha zordu.

Ortak: KabullenmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin