Selaam! 😃👋
Yalın'ı çok severim o yüzden bırakmak istedim medyaya. İyi okumalar. 🫨***
O günkü tedavisi henüz bitmişti Zehra'nın. Hande'nin öylece geçiştirmesine bozulmuştu. Şezlonga oturmuş onu izliyordu. Onunki de bitiyordu şu an. Çekingen davrandı ilk başta yanına gidip gitmemek arasındaydı. Dayanamadı. Kalkıp ona doğru yürüdü hızlı adımlarla.
"Hande bekle." omzundan tuttu. "Bir şeyler içelim hadi."
"Sen benle muhattap olmazdın pek." Hande alaycı bi bakış attı Zehra'ya. Tepkisini merak ediyordu.
"Zırvalama Hande, saçma saçma iddialarda da bulunma." Zehra sinirle cevap verdi fakat bir yandan da Hande'nin omzunu daha da sıktı. Kaçıp gidecekmiş gibi hissediyordu bu his onu neden bu kadar rahatsız ediyordu? Şu an tek isteği Hande yanı başından ayrılmasındı. "Hadi kafeteryada bir çay içelim."
"Zehra-"
"Kırma beni hem koca hastane bomboş, başbaşa içeriz."
"Zehra..."
"Ben ısmarlarım çayları!" işte bu Hande için son noktaydı. Alaycı bakışları düşünceli bir hal aldı sonra tekrar alaycı haline döndü.
"Tamam, olur."
***
Hastanenin geniş, tenha kafeteryasında oturuyorlardı. Eskiliğinden dolayı yıkansa da temizlenmeyen kirlerle dolu bardakta çaylarını içiyorlardı; hastane kokusunda, rahatsız edici derecede soğuk beyaz ışığın altında. Hidroterapiden çıktıklarından dolayı ortama zıt bir şekilde üzerlerinde mayo ve havluylaydılar. Plastik parmak arası terlikleri cak cak ediyor arada bir.
Zehra, çayına odaklanmış olan Hande'ye baktı. Sohbet açmaya yeltenecekti fakat Hande'nin sert tavırları korkutmuştu onu. İstediği zaman tavrını koyabiliyormuş demek ki. Ona tepki göstermesi şaşırtmıştı çünkü Hande genelde alttan alan taraf olurdu.
"Ee? Sohbetin çok sarıyormuş." Sessizliği bozan Hande olmuştu.
"Sana özeniyorum diyelim." göz devirdi Zehra. Tamam belki geçmişte ona çok azıcık ayıp etmiş olanilirdi ama Hande resmen düşman bellemişti onu. "Nasıl hissediyorsun?"
"Şu halimize bak Zehra. Mayolu, havlulu, terlikli bir şekilde hastane kafeteryasındayız." çayından bir yudum alınca yüzü buruştu, kaynamaktan acıyan fazla demli bir çaydı bu. "Şu an bu halimizle sahilde olmamız lazım ve bu acı çay yerine bloody mary yudumlamalıyız."
"Hande!" Hande, Zehra'nın yüzündeki dehşet ifadeye anlam veremiyordu ne demişti ki şimdi? Tiksinmiş bir ifadeyle devam etti Zehra konuşmaya. "Domates sulu kokteyl seven biriyle ahbaplık edemem ben."
"Yürü git. Bağırtma Zehra. En sevdiğim kokteyl, böyle acı, ferah."
"Ağzımı sürmem domates sulu bir içeceğe. Ayrıca sahil kenarında bloody mary mi içilir?" Zehra göz devirerek Hande'nin kokteyl seçimine kınayıcı bir bakış attı.
"Sen ne içerdin sayın Zehra Güneş. Maden suyu mu?"
"Mojito. Sade, şık, lezzetli."
"Ayy! Mojitoyu kim severdi biliyor musun Zehra?" Zehra 'kim' dercesine başını salladı soru sorar biçimde. "Dedemin dedesi bayılırmış, tam onun yaşına uygunmuş."
Zehra kahkaha kopardı. Hande onu güldürdüğü için mutluydu lakin kokteyl mevzusu ile fazla samimiyet kurmuşlardı aslında samimilerdi ama eskiden öylelerdi zaten milli takım sezonu haricinde çok konuşmazlardı. Hande özlüyordu samimi günleri bir yandan da neden ve nasıl bittiğini hatırladı. Aniden yüzü düştü, derin bir iç çekti.
"Ne düşünüyorsun." Zehra anlamış olacak ki merakla sordu.
"Hiç."
"Mümkün değil. Bir şey düşünüyorsundur illa."
"Beni neden kahve içmeye çağırdın. Kabul etmeyince çay dedin." Hande bu sefer açık konuşmuştu. Eveleyip gevelemedi.
"Konuşalım istedim sadece." Zehra duruşunu düzeltti. "Eskisi gibi olalım, arkadaşlığımız falan..." Zehra arkadaşlığın üzerine basmıştı. Verdiği mesajı anladı Hande 'şovmen' diye geçirdi içinden.
Ortam yine sessizleşti. İşin aslı konuşacak çok şey vardı fakat ikisinin de cesareti yoktu. Zehra, salağa yatarak sıyrılmaya çalışıyordu, ne kesin bir adımı vardı ne de belirli bir davranışı. Hande ise fazla cesaretsizdi. Boyun eğiyordu. Cesur olmayı öğrenmeliydi. İkisi de bu sorunları ve soruları görmezden gelebilirler ancak bir süre sonra sorular ve sorunlar birikecek ve patlayacaktı.
"Bilmiyorum Zehra..."
"Neyi bilmiyorsun Hande? Yaşanan birkaç ufak sorun yüzünden dostluğumuzdan mı olalım?"
"Anlamıyorum Zehra. Hiçbir zaman dediğin kadar samimi değildik. O gün sen dedin bana 'uzak dur benden' diye. Ne değişti de samimiyetimi, arkadaşlığımı geri istiyorsun."
Zehra sustu, cevap vermedi. Kendine kızıyordu. Hande öte yandan ağlamamak için uğraşıyordu, çok kızıyordu bu kadar sulugöz oluşuna, kendini sıkıp göz yaşlarını tuttu.
"Mile ile nasılsınız?" İşte o soruyu sordu Hande.
"İyi, çok konuşmuyoruz şu sıralar."
"Anlaşıldı." Hande anlamıştı. Zehra yedekliyordu onu demek ki Mile ile olan ilişkileri sallantıdaydı. Ondan alamayacağı ilgiyi Hande'den alacaktı. Hande ne kadar doğru anladı bilemeyiz tabii ki. Bunu zaman gösterecekti. "Umarım aranız düzelir Zehra."
Hande kalktı ve çıkışa doğru yürüdü. Evine gitmek istiyordu. O günü hatırladı. Hatırlamak istemiyordu aklından çıkarmaya, unutmaya çalıştı fakat kaçtığı geçmiş onu sarmalamıştı.
Eve vardığında duşa attı kendini. Suyun açılıp saçını ıslatmaya başlamasıyla göz yaşlarını serbest bıraktı. İstikamet geçmişti.
***
Zehra da kendi evine gelmişti, enerjisi çekilmişti adeta. Annesi fark etmiş ve sormuştu
"Noldu canım? Durgunsun."
"Bir şey olmadı anne, yorgunum."
"Öyle olsun bakalım."
Zehra odasına geçecekken annesi yine seslendi.
"Zehra."
"Ne var anne?" gerginliği ona da yansımıştı.
"Kaçan kovalanır. Çözücem seni."
Oflayarak girdi banyoya. Topuzunu bozarak serbest bıraktı narim saçlarını. Islammalarına izin verdi.
^^^
Umarım iyi gidiyordur hikaye. Zehra başlarda kötü gözüküyor ama onun da haklı yanları var tabi ilerde anlaşılır. Polonya mağlubiyeti iyi oldu. Olimpiyatlar yüzünden yer cücesinin kafa gitti iyice. Öptümm 😚