Selaam! Allah bizi zebellah cin ortalarindan korusun. Kartal icin cok sevinmistim uzun surmedi. Boktarelli de iyice manyadi zaten hicc isinamamistim. Neyse canlar iyi okumalar. Sonunda tatile girdim.
***
Güneş ışınları yavaş yavaş kendini belli ediyordu. Paris'teki otel odasının üçüncü katında olan odanın penceresinden süzülüyordu usulca. Yatağın üzerinde uyuyan iki kadını hedef alıyordu. Huzurluydu ikisi de. Uzun süren bir ayrı kalmışlığın ardından bu birlikteliğe doymamışlardı hala, onlar da bunun farkında olacak ki adeta kenetlenmişlerdi birbirlerine.
Hande, Zehra'nın göğsüne gömmüş kafasını bilinçsizce içine çekiyordu kokusunu Zehra'nın uzun ve yapılı kollarının arasında. Zehra burnunu göğsündeki kadının saçlarına dayamış sanki nefes almak için oksijene değil de onun kokusuna ihtiyacı varmışçasına çekilmiyordu saçlarından. Huzurla kokluyorlardı birbirlerini.
Güneşin gökyüzünde yerini almasıyla Zehra uykusunu almış olacak ki uyanmaya başladı. Gözlerini aralamasıyla dün geceki yaşanmışlıkları geldi aklına, istemsizce sırıttı ve kucağındaki kadını daha önce hiç görmemiş gibi incelemeye başladı.
Kapalı olmasına rağmen hala çekik olan madem gözleri, mayışmaktan olacak ki büzdüğü dudağı, kusursuzca parlayan buğday teni, hiçbir ifadede bulunmamasına rağmen hafifinden belli gamzeleri. Resim gibiydi sanki. Bir sanat eseri anlayacağınız.
Hafif belirgin gamzesine sulu bir öpücük kondurduktan sonra yavaşça doğruldu kucağındaki kadını uyandırmamak adına. Büyük uğraşlar sonucu üzerindeki sevdiğinden kurtulunca yerdeki tişörlerden birini üzerine geçirdi ve balkona doğru adımladı. Sabah serinliğinin tadını çıkarmak istiyordu yaşadığı harika geceden sonra. Kitabını alıp oturdu balkondaki sandalyelerden birine.
***
Ebrar, Cansu ve Mile asansördeydi. Kahvaltıya ineceklerdi ve Ebrar'ın varlığının etkisiyle menemen soğanlı mı soğansız mı olur, onu tartışıyorlardı.
"Abi soğanı bocalayacaksın. Yoksa tadı çıkmaz asla."
"Ebrar umrumda değil. Ben menemen ne onu bile bilmiyorum." dedi Mile bıkmış bir biçimde.
"Altınımızla Türkiye'ye dönelim de ben seni bi kahvaltıya götüreyim keko." dedi Ebrar.
"Amin" diye bağırdı Cansu. Yol boyunca sessizlen ani tepkisine şaşırmışlardı.
"Cansuyum, Mile'yi kahvaltıya götürmemi bu kadar istediğini bilmiyordum."
"Aman bana ne be! Ben altın istiyorum."
"O zor dövizler arttı iyice, ekonomi aldı başını gidiyor."
Cansu yüzünü buruşturdu iyice bu esprinin bayatlığına.
"Dur aşağı inmeden üçüncü kata gidelim. Soyunma odasında unutmuşlar bu salaklar oda kartını."
Oda kapısına gelince Ebrar kartı kapıya doğru tutarken Cansu durdurdu onları.
"Ayıp Ebrar kapıyı çalalım."
"Aman! Bu ikisinin de götünde pireler uçuşuyordur."
Umursamazca odaya girdi. Tabii ki yatakta sırtı açık bir şekilde yatan Hande'yi çıplak görmeyi beklemiyordu.
"Anasının amı!" diye bağırdı Ebrar.
"Nasıl girdiniz siz!" Hande birden uyanmış ve örtüyü üzierine çekerek oturur pozisyona geldi.
"Asıl sana nasıl girmişler ah!" Mile'nin tokadıyla sustu Ebrar.
"Handeciğimin çıplak yatmayı tercih etmesi gayet normal. Bilimsel bir şey bu, daha sağlıklı." Mile toparlamaya çalışıyordu fakat tezi o kadar bok gibiydi ki Hande bir küfür savurdu içinden. Kıpkırmızıydı ve üstelik çıplaktı.
"Ya siz n'apıyorsunuz?" Zehra geldi balkondan altında külodu üstünde bol tişörtle. Onun da hali pek uygun değildi ama en azından çıplak değildi.
"Anasının amı!" diye bağırdı tekrar Ebrar. "Abi siz seviştiniz mi?"
Zehra reddetmeye hazırlanıyordu ki dünkü konuşma geldi aklına. Hande'ye aşıktı ve saklamamaktan da çekinmiyordu. Artık korkaklık ederek sevdiğini kendinden uzaklaştırmak istemiyordu ancak Ebrar'ın aşırı tepki vermesi Zehra'nın sınırlarını zorluyordu.
Cansu ve Mile olayı bilen iki kişi olarak el atmaya çalışıyordu. 'duştan çıkmıştır', 'sıcaklamıştır' diyerek geçiştiriyorlardı. Ebrar fal taşı gibi açılmış gözleriyle onları dinliyordu ve Hande hala çıplak bir şekilde örtüye sarılı halde etrafa bakıyordu. Zehra da artık dayanamıyordu.
"Ay yeter! Ne var bunda Ebrar? Yattık evet. Öpüştük, seviştik hatta. Yatak bile sallandı! Oldu mu çıkıp balkondan da bağırayım mı? Sanki sen hiç yapmazsın bir de bana hesap soruyorsun."
"Detay vermesek." dedi Hande yatağa hapsolmuş bir şekilde.
"Bunda bir şey yok canım da bağıra çağıra itiraf edişin hoşuma gitmedi değil." Ebrar sırıtıyordu.
"Zehra."
"Ne Cansu ne? Ne var?"
Cansu hiçbir şey demeden kafasıyla kapıyı işaret etti. Dönüp baktığında Gizem, Simge ve Aslı kapıda dikiliyorlardı. İyice yerin dibine girmişti Hande ve Zehra ikilisi.
"Kapı açıktı da kahvaltıya birlikte inelim diyecektik." dedi Gizem mahcubiyetle. Aslı ve Simge onayladı onları.
"Günaydın takım!" uzatarak girmişti içeri İlkin. "Kahvaltıya gidelim diye çağıracaktık sizi ama herkes burada zaten. Ne yapıyorsunuz bizsiz."
Zehra, Ebrar'ın dibine girdi "Ağzına sıçtığımın Ebrar'ı bok yediğin yetmiyormuş gibi kapıyı da açık mı bıraktın!?"
"Elif koş Hande çıplak!"
"Bağırma İlkin!" Cansu girdi araya.
"Hande!" diye geldi Elif. Nefes nefeseydi, göz devirdi Zehra. Sanki Hande ona çıplaktı. "Ay shipim olmuş sonunda!" diye zıpladı yerinde. İlkin sayesinde Elif de önceden bilenler arasındaydı. Ancak Gizem, Ebrar, Aslı için sürprizdi.
"Kızlar inip kahvaltı edelim ama bizi bir yalnız mı bıraksanız? Hani fark ettiğiniz üzere ben hala çıplağım. Nude atsam bu kadar yayılmaz." yapmacık bir şekilde gülerek konuştu. Artık utanmasına gerek kalmamıştı az kalsın tüm olimpiyat köyü odalarına doluşacaktı.
"Hadi hadi hadi!" Zehra tek tek yolcu etti herkesi, kapıyı kapatıp yaslandı ve derin bir nefes aldı. Yataktaki kadınına adımladı. Hafif bir buse kondurdu yumuşak dudaklarına.
"O kadar fazla utandım ki artık utanamıyorum." dedi Hande bu sefer bir öpücük de o kondurdu Zehra'nın gül rengi dudaklarına.
"Ben oda kartı embesil Ebrar'a vermemeliydim. Özür dilerim aşkım."
"Aşkım mı?" diye sordu dudaklarına yakın bir şekilde.
"Evet aşkım." dedi dudakları arasındaki mesafeyi kapatarak. Sonra buluşturdular gözlerini. "Tamam yeter bu kadar ikinci tura doğru gideceğiz böyle yaparsak."
"İkinci tura doğru gitsek ne olur?" kendinden emin bir şekilde sordu Hande.
"Antrenman günü?" ne kadar zıt fikirleri olsa da tav olmuştu emin tavırlarına. "Saçmalama istersen."
"Saçmalarsam ne olur?" sınırları zorluyordu.
"Yürütmem seni!" Yeşillerini, çekik kahvelerinden ayırmadan üzerine doğru yürüdü.
"Zaten yürüyemiyorum." dedi Hande bu sefer isyankar bir tonda. Zehra beklemiyordu bu itirafı, şaşırdı. "Canım acıyor Zehra!"
"Özür dilerim birtanem." dedi Hande'nin vücudundaki morlukları öperek. Boynundan aşağıya doğru bir yol izledi. "Bephantol sürelim."
"Sen süreceksen olur çiçeğim."
"Rahat dur daha duş alıp kahvaltıya yetişeceğiz."
"Ben kahvaltı da seni istiyorum belki."
"Hande!"
"Tamam tamam, kızma." dedi öperek. Doymuyordu ki yetmiyordu öpücükler.
***
Yavas yavas final 😚😚