Yorgun ve yogun bir hafta geciriyorum o yuzden bolum atamadim kusuruma bakmayin lutfeen. Mantık hatası harf hatası varsa affola cok yorgunum su siralar. Optumm 😘
***
Tüm takım Paris'e varmıştı. Staff ve federasyonun isteği üzerine neredeyse iki hafta erken gitmişlerdi. Hande ve Zehra'da tık yoktu maalesef. O günden sonra ne bir kelam ettiler ne de birbirlerinin gözlerine baktılar.
Kaçamak ve habersiz. bakışlarla geçen otobüs yolculuğundan sonra otele yerleşmişlerdi.
Hande akşam yemeği için otelin restoranına indiğinde tanıdık yüzler görmeyi beklemiyordu. Demek ki tek erkenciler onlar değildi, Sırbistan federasyonu da benzer bir karar uygulamaktaydı. Kendisine yaklaşan sarışın, sert yüz hatlarına sahip, onun gibi gamzesi olan kadını fark ettiğinde yüzü gülümsedi.
Bir süredir yüzü içtenlikle gülmüyordu. Yakın çevresi fark etse de ağzını bıçak açmıyordu. Düşünmek, hatırlamak, anımsamak istemiyordu çünkü önünde olimpiyat vardı. Kafasındaki seslerin susmasında etkili rolü olan uzun ve yoğun antrenmanlara şükürlerini sunuyordu.
"Selam." duyduğu sesle karşısındaki kadına baktı. Hemen sarılmak için adımladı.
"Selam canım, çok özlemişim." sıkıca kollarını sardıktan sonra uzunca kaldı öyle. Jole kulüp zamanı her zaman Hande'nin yanındaydı. Birbirlerini uzun süredir tanımamalarına rağmen Jole onun güvenini kazanmıştı. Jole'ye karşı hissettiği şefkatin farkındaydı.
Ayrıldıklarında üzerinde hissettiği bir çift yeşil göz ile huzursuzlaştı. Belki de uzun bir süre sonra ilk defa göz göze gelmişlerdi.
"Ne dersin?"
"Ne?" bön bön baktı sarışın kadına.
"Yemekten sonra çay içmek olur mu?" dedi bozuk Türkçesiyle. "Beni neden dinlemiyorsun?"
"Tabii olur. Kusura bakma dalgınım biraz."
Tica ve Maja ile de selamlaştıktan sonra masaya geri döndü. Elif, Zehra, Mile, Simge ve İlkin ile aynı masadaydı. İçinden Simge'ye bela okudu seçtiği masaya saydırırken.
"Jole ile bayağı içli dışlıydınız Hande." Elif neredeyse bağırarak konuşmuştu. Anlam verememişti hareketine yaptığı saçma imayı normal ses tonunda da yapabilirdi.
"Selamlaştık sadece Elif. Ayrıca bağırma avaz avaz."
"Tamam be bir şey demedik." göz devirerek yemeğine döndü. Tüm takım birlik olmuş iki salağa yardım etmeye çalışıyorlardı. Başroldekiler İlkin ve Elif olmak üzere. Bu süreçte Zehra ve Hande'den daha çok şey yaptıkları kesindi.
"Çok mu yakınsınız siz?" masadaki sessizlik Zehra'nın kaşlarını çatarak sorduğu soruyla bozulmuştu.
Eli ayağı titriyordu Hande'nin. İlk defa onunla iletişime geçmişti uzun bir süre sonra. Gözlerine bakıp kalakalmıştı. Kendine yediremese de çok özlemişti o yeşil gözlerini. Ormanı andırıyordu. Derin bir nefesten sonra gözlerini ayırmadan cevap verdi. "Kulüpte öyleydik."
Kısa ve öz bir cevaptı ama memnundu. Zehra'nın kıskanmış olabileceği ihtimaline sevinmişti.
***
Yemekten sonra sözleştiği gibi Jole ile çay için buluşmuşlardı. Ona biraz içini açmıştı. Zehra'nın adını dahi vererek onun sebep olduğu kalp kırgınlığına değinmişti. Şimdi ise otelin bahçesinde onun omzuna kafasını koymuş ayı izliyordu. Bu samimiyetleri ansızın oldu.
"Mutlu olmayı en çok sen hak ediyorsun." dedi sarışın kız. Hande şaşırmıştı bu söyleme. Uzun bir sohbetten sonra yaptığı çıkarıma şaşırmıştı.
"Çok cüretkar bir yorumdu bu." kafasını kaldırıp göz teması kurmuştu.
"Hala Türkçem o kadar iyi değil. Dediğin kelimenin anlamını bilmiyorum." dedi Jole isyan ederek.
"Korkusuzca yani. Beni o kadar iyi tanımıyorsun ama bunu söylerken şüphe dahi duymuyorsun. Yani belki de hak etmiyorum ve o yüzden mutluluktan bu kadar mahrumum şu an."
"Olaylara çok yüzeysel bakıyorsun. Zehra ile yaşadığınız ufak anlaşmazlık senin ya da onun yüzünden değildi. Ayrıca bu konuyla tamamen alakasız Hande."
"Neye dayanarak öyle dedin peki?" yüzüne daha da yaklaşarak konuşmuştu diyaloğun gidişatını merak ediyordu. İtiraf edecek olursa eğer Jole'nin bu yorumlarına tav olmuştu.
"Herkes mutlu olmayı hak eder ama ben spesifik olarak senden bahsediyorum. Mesela takıma ilk geldiğimde sadece Alexa ve Tica beni tanıyordu ama benimle en çok ilgilenen kişi sendin. Sadece benle de değil Martyna, Alexa... Herkese evinde hissettirdin. Yani dediğim insanlara özel hissettiriyorsun, kim olursa olsun." yüzleri gitgide daha da yakınlaşıyordu. Hande'nin yüzüne düşmüş saçı kulağının arkasına atıp konuşmaya devam etti. "Belki de hayatımda hiç hissetmediğim duyguları sana karşı hissettim."
Bu itirafla birlikte yüzü kızarmıştı Hande'nin, artık mesafeler gittikçe azalıyordu. Nihayetinde dudakları kavuştuğunda gözleri kapandı ikisinin de. Kısa bir öpücükten sonra geri çekilip badem şekilli gözlere baktı. Karşılık bekliyordu. Soru soran gözleriyle bakıyordu ona istekle.
Bu sefer mesafeyi kapatan kişi Hande olmuştu. Yaptığı harekete ters bir şekilde suçluluk duyuyordu. Yanındaki kadının öpücüğüne karşılık verse de bu öpücük hiçbir şey hissettirmemişti ona.
En sonunda ayrıldılar. Bu öpücük Hande için bir şey ifade etmese de Jole'nin ilgisi hoşuna gitmişti. Bunu reddedemezdi. Sahiplenici tavırları güvende hissettiriyordu. Buz tutmuş kalbini ısıtmıştı.
Jole'nin uzun parmaklarını saçları arasında hissetti. Masaj yapmaya uygun elleri olduğu kesindi. Başını tekrar onun omzuna koydu. Oturduğu sandalyenin uyumak için uygun olmadığı gerçeğini umursamadan kapanan gözlerine ayak uydurdu. Yaşadığı kalp kırıklığını ilk defa kendisi gibi eşçinsel birine anlatmıştı. Anlaşıldığını hissetmek içini huzur ile dolduruyordu ve son zamanlarda bu huzura çok ihtiyaç duymuştu ve
şu an bu fırsatı değerlendirmekten başka bir isteği yoktu.***
Mile yatağa uzanmış Zehra'ya bir şey anlatırken Zehra camdan izlediği manzarayı sindirmeye çalışıp bir yandan da Mile'yi dinliyormuş gibi yapıyordu. Bu görüntü canını sıkmıştı. Bu yüzden de kendine kızıyordu Hande'yi seviyordu hatta daha doğrusu ona aşıktı ve ona olan aşkından korkarak çok sevdiği kadını kendinden uzaklaştıran kişi de kendisiydi. Onu başkasına kaptıran da oydu. Kıskançlığı baş edilemeyecek şekilde büyüyordu.
Kendisiyle muhakeme yapıyordu sürekli, dalgındı bu yüzden. Madem aşıktı neden korkaklık etmişti, neden Mile ile ilişkisine sınır koymamıştı, neden Hande'yi seçmemişti? Pişmanlıktan nefret ediyordu gerçi kim etmezdi? O vicdan azabı tarif edilemezdi.
"Dinliyor musun?" soru soran Mile ile ana geri dönmüştü ve hayır, dinlemiyordu.
"Çok dalgınım kusura bakma." iç çekti. "Aklımı kurcalayan şeyler var."
"Ben yardımcı olayım dalgınlığına." dedi Mile. Yavaş yavaş yeşilli kadına yaklaşıyordu. Omzuna öpücük kondurdu.
Zehra geri çekildi ve yatağına yattı. Hiçbir şey istemiyordu. Kendisini oyuncağı elinden alınmış bir çocuk gibi hissediyordu.
"Neden böyle yapıyorsun?" sinirlenmişti. Zehra'nın hareketlerine anlam verebiliyordu çünkü nedenini biliyordu. Aptal değildi.
"Bilmiyorum."
"Biliyorsun. Sadece korkaksın kendine dahi dürüst olamıyorsun."
"Madem çok biliyorsun neden böyle yapıyormuşum?" sert davrandığı için üzgündü ama kıskançlığı onu esir almıştı.
"Burada başka biri var çünkü." Zehra'nın kalbini işaret ederek konuşmuş ardın da ışığı kapatsrak kendi yatağına yatmıştı. "Gamzeli biri." Bunu duymasıyla kapanan gözleri fal taşı gibi açıldı. Anlaşılan bu gece Zehra Güneş rahat bir uyku çekemeyecekti.