Bölüm 19

166 19 8
                                    

Gözlerimi açtığımda başta beyaz bir çadırın tavanıyla karşılaştım. Etrafıma bir göz gezdirdiğimde gördüğüm çeşitli bitkilerle buranın bir şifa çadırı olduğunu anladım. En son kan kaybından bayılmıştım. Burası da Gökmen Beyliği olmalıydı.

Yerimden doğrulduğumda anlık bir baş dönmesi yaşasam da çok daha dinç hissettiğimi fark ettim. Ayağa kalktım ve çadırın kapısını araladım. Etrafta koşturan çocuklar, ocaklarda yemek hazırlayan kadınlar, meydanın biraz gerisinde kılıç ve ok talimi yapan kadınlı erkekli gruplar vardı.

Gözlerim tanıdık bir sima aradı. Yaşlıca bir kadın telaşla bana yaklaştı.

"Şükür uyandın kızım. Yaralarını ben sarmıştım. Nasıl hissedersin, iyi misin?"

Yaşlı kadının üzerindeki önlükten şifacı olduğu anlaşılıyordu.

"Kendimi iyi hissederim. Sağolasın." Dedim. Etrafıma bir göz gezdirdim.

"Burası neresidir?"

"Gökmen Beyliğindesin kızım. Kendine geldiysen Alptekin Bey'im seni görmek isterdi."

"Beyinizin şifa çadırında olması gerekmez miydi? Yaraları ağır görünürdü."

"Alptekin Bey alışkındır. Yaralarını sarar sarmaz ayaklandı. Kutalmış Bey ile otağdadır. Gelesin seni götüreyim. Sonra da yemek yersin."

Bu arada açlığım kendini hissettirircesine karnım guruldadı. Bunu duyan şfacı kadın yemek yapan kadınlara seslendi.

"Aysel Hatun yemekler ne vakit hazır olur?"

"Çok sürmez Balkız ana. Birazdan hazır ederiz." İsmini öğrendiğim kadınla hafifçe tebessüm ettim. Gerçekten pek tatlı görünüyordu.

Obanın ortasında geniş bir meydan, meydanın sonunda da üç ayrı çadırın birleşiminden oluşan bir büyük bir otağ vardı. Beylik otağı bu olmalıydı. Otağa doğru yürürken meraklı bakışların hedefi oluyordum. Herkes burada ne işim olduğunu sorguluyor olmalıydı.

Otağın önüne geldiğimizde Balkız Hatun nöbetçilere geldiğimizi beylerine iletmelerini söyledi. Nöbetçiler kısa sürede içeriden çıkıp, girebileceğimizi söyledi.

"Benden bu kadardır kızım. Gayri gerisi beyimle arandadır. Yarın uğrayasın sargını tazeleyelim." Dedi ve omzumu sıvazladı Balkız Hatun.

"Sağolasın Balkız Hatun. Yarın uğrarım." Dedim ve çadırdan içeri girdim.

Gözüme ilk çarpan çeşitli oymalarla süslenmiş kayın ağacından yapılma tahtında oturan Kutalmış Bey'di. Kayın türklerce kutsal sayılır ve kut taşıdığına inanılan beyler kayından yapılma tahtlarda otururdu. Otağın sağında ve solunda birer kapı varken bunların yatak odalarına açıldığını anlamak zor değildi. Bey ve ailesi otağda yaşardı.

Tahtın iki yanında bir düzine minder serilmişti. Bu minderlerde toy kurulur, beyler oba hakkında kararlar verirdi. Çadır hem Gökmen Beyliğinin hem de türkün rengi sayılan turkuaz rengiyle süslenmişti.

Yerdeki minderlerde biri genç biri yaşlı iki kadın, tanımadığım iki adam ve Alptekin oturuyordu. Benim onları incelediğim gibi onlar da beni inceliyordu. Yaşlı kadın elini boş bir mindere doğru uzattı.

"Hele oturasın kızım. Yaralısın çok ayakta kalmayasın."

Tatlı dilli bir kadına benziyordu. Ben yerime geçerken tanımadığım adamlardan biri dik dik bana bakıyordu. Karşımda bir bey varken önce onu selamlamam, başımın önde olması gerekiyordu. Ancak bilmedikleri bir şey vardı. Ben bir eceydim. Onlarınki dahil olmak üzere tüm topraklarda hüküm sahibiydim. Kutsal bir kan taşıyordum. Kutalmış Bey tebessümle beni izliyordu.

"İyi olmana sevindim görklü kız. İçim hiç rahat değildi seni orada bir başına bırakırken lakin oğlumun peşinden gitmeliydim. Diyesin hele şimdi nasılsın?"

"Sağolasın Kutalmış Bey. Sayenizde gayet iyiyim." Eşi olduğunu tahmin ettiğim kadın tebessüm etti.

"Asıl sen sağolasın kızım. Beyimin hayatını kurtarmışsın. Hiç çekinmeyesin. Artık burası senin de evindir. Ben Selcan Hatun. Kızım Duru seninle bizzat alakadar olacaktır."

"Anam doğru der. Tasa etmeyesin. Diyesin hele adın nedir nereden gelirsin? Merakımı mazur gör, seni tanımak isterim."

"Merakında haklısın fakat ben burada kalıcı değilim. Yarın sargım değişsin, geldiğim yere dönmem gerek. O vakte kadar beni misafir ederseniz bu iyiliğinizi unutmam." Dememle Alptekin'in kaşları çatıldı.

"Başına gelenleri unuttun herhalde hatun. Ortalık eşkiya kaynar. Tek başına ormanda ne edersin. Ayrıca bu gizem de neyin nesi, sanki ingiltere kraliçesi anasını satayım!"

Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Buralarda dış dünya pek bilinmezdi.

"Sen ingiltere kraliçesini ne bilirsin Alptekin Bey? Buralarda pek bilinmez." Gözlerini kısarak şüpheyle konuştu.

"Buralarda bilinmeyeni sen nereden bilirsin?" Ben de gözlerimi kısarak cevap verdim.

"Belki de buralardan değilimdir."

"Türkiye'den mi gelirsin?" Şaşırma sırası bendeydi.

"O da nereden çıktı?" Gülümsedi.

"Konuşmandan. Türkiye türkçesine alışmışsın belli." Çadırda herkes maç izler gibi aramızdaki muhabbeti izliyordu.

"Ağabeyim Türkiye'de eğitim gördü. Ben de arada ziyaretine giderdim. Oradan bilir. Gerçekten Türkiye'den misin?"

Duru'nun heyecanlı sorusuyla birlikte başımı salladım. "Doğrudur."

"Ta buralarda ne edersin o vakit?"

"Misafirimizi yormayasın kızım. Söylemek istemiyorsa vardır bir sebebi."

Selcan Hatun'un söyledikleriyle derin bir nefes aldım. Bu insanlara güvensem de obada hainler olabilirdi. Buradaki varlığımı öğrenen Baraklar ve Karatoygarlar Aşina Kabilesine karşı beni kullanmak isterdi. Kimliğimi ne kadar az kişi bilirse benim için o kadar iyiydi.

"Bir an heyecanlandım kusura bakma. Ama burada kalsan olmaz mı? Orman senin için güvenli değil." Gözlerimin içine beklentiyle baktığında bunun sebebini sorguladım. Tanışalı henüz birkaç dakika olmuştu. Samimiyetinin kesinlikle bir sebebi olmalıydı. Güçlerimin eksikliğini kesinlikle hissediyordum.

"Bilmiyorum Duru Hatun. Kafam çok karışık." Kutalmış Bey'e döndüm.

"Sahi siz bizi nasıl buldunuz orada?" Gülerek Selcan Hatun'a döndü.

"Selcan Hatun'un rüyasına bir Hatun girmiş. Gökmen savaşçılarından birinin ruhu olduğunu deyip sizin yerinizi söylemiş. Başta inanmadık. Rüyadır dedik. Lakin yine de şansımızı denedik. İyi ki de denemişiz. Allah'ın hikmeti işte."

Unutulmadığımı bilmek beni duygulandırmıştı. Ben göremesem de Tolunay benim için uğraşmış, beni kurtarmıştı. Onu biraz tanıyorsam Tam karşımdaki boş mindere kurulmuş bilmiş bilmiş gülüyordur. Karşıma doğru baktım.

"Sağolsun o ruh. Hayatımızı kurtarmış."

Madem Tolunay bu insanlara güveniyor ve burada kalmamı istiyordu, burada kalırdım.

"Eyi o vakit. Madem kader yollarımızı birleştirdi, obanızda kalmak isterim. Bana verecek bir işiniz vardır umarım." Duru heyecanla kalkıp bana sarıldı.

"Çok mutlu olduk. Değil mi ağabey?" Diyerek imayla abisine baktı. Alptekin birşey söylemese de kaşları her zamanki gibi çatık değildi. Bu da bir gelişme sayılırdı. Ters ters kardeşine baktı. Sonra bana döndü ve gözlerimin içine baktı.

"Hoşgelmişsin hatun."

***

Alptekin hakkında ne düşünüyorsunuz?

Güçlerimiz neden bizden gitti sizce?

UMAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin