Bölüm 20

189 22 11
                                    

Gözlerimi sabah ezanıyla açtım. Obada müslümanlar ve gök tengriye inananlar Bir arada yaşıyordu. Herkes birbirinin inancına saygılıydı. Hem şaman, hem de imam bulunuyordu.

Obada yaşam zordu. Sabah ezanıyla kalkar yatsıya kadar uğraşacak iş bulunurdu. Hiçbir iş yapmadan yaşamak beni rahatsız hissettirirdi. Duru beni yanına almıştı. O ne yaparsa ben de onu yapıyordum. Kimi zaman ok yapar, kimi zaman halı dokurduk. Bazen oba kadınlarının eğitimine girerdik. Hem biz pratik yapar, hem bilmeyene öğretirdik.

Abisi Alptekin ordudan sorumluyken Duru obanın ticaretinden sorumluydu. Yapılan ürünleri hem çevre beyliklere, hem de sınır dışına satardı. Türkmen halısı denilen halılara ve el işlemesi ürünlere tüm dünyada rağbet vardı. Duru da bu vasıtayla dış dünyayla bağlantıda oluyor, oradaki gelişmeleri takip ediyordu.

Bugün de sipariş teslim günüydü. Aşina kabilesi bol miktarda kılıç ve ok sipariş etmişti. Duru da siparişi bizzat Aşina'ya teslim edecekti. Ne kadar ısrar etse de gelemeyeceğimi söylemiştim. Bir şeyler gizlediğimi herkes tahmin ediyor, ancak üstüme varmıyorlardı.

Çadırımdan çıkmamla yoğun bir hazırlıkla karşılaştım. Siparişler at arabalarına yükleniyor, kafileyi koruyacak erler atlarını hazırlıyorlardı. Duru bana yaklaştı.

"Gelmek istemediğine emin misin? Beni de yalnız bırakmamış olursun."

"Eminim Duru. Selametle gidip gelin İnşallah. Hem yalnız da değilsin. Onlarca alp vardır yanında. "

"Bunu kastetmediğimi bilirsin. Ama neyse. Elbet gelince ifadeni alırım. "

Bu söylediğine alınmamıştım. Aksine samimiyeti hoşuma gidiyordu. Abisiyle beni yakıştırdığını görmemek için kör olmak lazımdı. Alptekin'in sert mizacından olsa gerek ona evlilik konusunu açsalar da ısrarcı olamıyorlardı. Duru da abisinin bana karşı hisleri olduğunu düşünse de ben buna ihtimal vermiyordum. Bence inanmak istediğine inanıyordu.

Bu arada Alptekin ile nadiren karşılaşıyorduk. Karatoygarlar'ın son girişiminden sonra ipler kopmuş, adeta savaş başlamıştı. Bu süreçte Duru hem gerekli erzak ve ekipmanı temin ediyor, hem de kızların eğitimine katkı sağlıyordu. Yirmi ile kırk yaş arası hamile veya bebeği olmayan tüm kadınlar erlerle birlikte savaşacaktı. Geriye kalan tüm kadınlar obanın güvenliğinden sorumluydu. On dört ile yirmi yaş arası kızlar savaş esnasında oklarıyla obayı koruyacak, oku aşanları da kılıçlarıyla doğrayacaktı. Her şey planlanmıştı. Bilinmeyen tek şey savaşın ne zaman olacağıydı.

"Daldın yine. Neyse ben yokken kendine dikkat et. O Aycan cadısı seninle uğraşırsa da lafını esirgeme." Diyip sarıldı. Sarılışına karşılık verdim.

"O cadıyı da başıma sen musallat ettin ya neyse." dememle gözlerini devirip atına ilerledi. Abisiyle beni yakıştırdığını tüm oba öğrenmişti. Bunların arasında çocukluktan bu yana Alptekin'e sevdalı olan Aycan da vardı. Tabi bu durumu hazmedememiş, olur olmadık yerlerde bana laf çarpıp durmuştu.

Alptekin Duru'ya yaklaştı ve sarıldı. "Dikkatli olasın bacım." Dedi ve ata binmesini izledi. Çıkan dedikodulardan sonra yanlış anlaşılmamak için yanıma yaklaşmıyordu bile.

Giden kafileyle herkes işinin başına dönmüştü. Bugün boşalan halı tezgahlarında yeni halıların işlenmesine başlanacaktı. Başımızda Selcan Hatun vardı. Boş bir tezgaha geçtim ve dilediğim renklerle halımı işlemeye başladım. İşe dalmışken vaktin nasıl geçtiğini anlamadım. Omzuma koyulan elle irkildim. Selcan Hatun'du.

"Yemek vaktidir kızım. Az mola veresin."

Gülümsedim ve teşekkür ettim. Acıkmıştım. Yemek alanına doğru giderken gözlerim Alptekin'e takıldı. O da bana bakıyordu. Onu anlamak zordu. İki çift laf etmememize rağmen böyle ters ters bakıyordu. Ya da bakışları böyleydi bilemiyorum. Yemeğimi aldım ve boş bir kütüğe oturdum. Tam karşıma oturan Aycan ile içimden bir sabır çektim. Yine nasıl iğneleyecekti acaba.

Gözlerini bana dikti. "Misafirsen edebinle otur. Gözlerine sahip çık."

Öfkem kanımı kaynatıyordu. "Haddini bil hatun. Kimse benim edebime laf edemez."

"Selcan Hatun ne idüğü belirsiz bir kızı gelin diye alır mı sanırsın. " Biraz daha burada durursam katil olacaktım. Cevap vermeyip ayağa kalkacakken tepemdeki gölgeye başımı çevirmemle Alptekin'i gördüm. Hiç olmadığı kadar sinirli görünüyordu.

"Susar akıllanırsın diye kaç kez seni Duru'yla uyardık laftan anlamadın. Sen Kutalmış Bey'in canını kurtaran hatunla nasıl böyle konuşursun. Töreni mi bilmezsin haddini mi"

Karşımdaki kızın gözleri dolmuştu.

"Beyim ben özür dilerim. Sadece.."

"Bunu neden yaptığını bilirim hatun. O işin olmayacağını yıllar evvel dedim sana. Şimdi benden değil ondan özür dileyeceksin." Diyerek parmağıyla beni işaret etti. Aycan bana nefretle baktı. Öyle bir nefretti ki bu başıma iş açacağına emindim. Ve ben hislerimde yanılmazdım.

"Kusura kalma." Dedi ve hızla uzaklaştı. Alptekin'le baş başa kalmıştık.

"Böyle olmasını istemezdim. Benim yüzümden seninle uğraşır. Kusura kalmayasın."

"Önemi yoktur. O hatun beni üzemez." Bir süre bakıştık. Ne o çekti gözlerini ne ben. Ruhumu okur gibi bakıyordu bana.

"Ben gideyim artık. Tezgahta işim vardı." Diyerek bu bakışmayı sonlandırdım. Arkamı dönüp baktığımda güldüğünü gördüm. Bu adamın da bir günü bir gününü tutmuyordu. Halı tezgahının başına geçtim ve kaldığım yerden devam ettim.

İkindiye doğru obadan bir hatun koşarak bana yaklaştı.

"Selcan Hatun mezarlıkta fenalaşmıştır. Balkız Ana senin de gitmeni istedi çabuk olasın. "

Beni çekiştirmeye başladı. Ara sıra Balkız Hatun'a yardım ederdim. Ama bu iş aklıma yatmamıştı. Yine de hatunun peşinden gittim. Obadan çıkıp mezarlığa doğru ilerlerken bir elim ne olur ne olmaz diye hançerime yakındı.

Mezarlık obadan uzak kalıyordu. Selcan Hatun ara ara genç yaşta ölen kardeşini ziyarete gelirdi. Mezarlığa girmemizle gözlerim Selcan Hatun'u aradı. Göremeyince tuzak olduğunu anladım. Elim hançerime gidecekken kafama sert bir darbe aldım. Ardıma dönemeden olduğum yerde sendeleyip düştüm. Gözümü zar zor açmamla karşımda Aycan ve beni buraya getiren kızı gördüm. Yüzlerinde zafer gülümsemesi vardı. Ancak tek gördüğüm o ikisi değildi.

UMAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin